18 Ocak 2016 Pazartesi

Kumkurdu ~ Asa Lind

Güne her zamanki gibi başladım. Sabah daha güneş doğmadan kalkıp kahvaltıyı hazırladım. Bir yandan yarı uyuklayan gözlerini açamayan oğlumu gözlerini açmak için ikna etmeye çalışırken bir yandan da kahvaltıya daha uzun bir zaman kalması için kıyafetlerini giymesine yardımcı oldum. Ardından beraberce beslenmesini hazırladık. Diğer taraftan da kendi işime yetişme hazırlıkları, önceden planlanmış kıyafetleri giyme ve uyum sağlayacak aksesuarları arama koşusu, saçımı düzeltirken, diğer elimle yarım kalan çayı yudumlamalar, sabah sohbetleri, kikirdemeler, yollarda geçen saatler, iş temposu, yıl sonu raporları, toplantılar, sunumlar,  üzerine gündem depresyonu, eve dönüş, yine yemek, beraber sofra kurmalar - toplamalar, oyun, sulu boya ve ev ödevi döngüsü, bu sefer yavruşu erken yatmaya ikna ediş, masallar, kucaklaşmalar, öpüşler, ertesi günün hazırlıkları, dinlenirken bile evi toplamaya devam etmeler…. Olağan hayatın içinde bir sağa bir sola giden domestik anne tipi insan olarak nihayet serbest bir zaman diliminin içerisinde size bir kitaptan bahsedeceğim. Hem de işte böyle benim gibi çalışan, otomatiğe bağlamış oradan oraya yetişmeye programlı anneleri oldukça cezbedebilecek bir kitaptan.

Pırıltılı çocuk kitabı dünyamızda bir haftadır Kumkurdu rüzgarı esiyor. Bu akşam Kumkurdu serisinin ilk kitabını oğlumla okumayı bitirdikten sonra kitabın da etkisiyle oradan oraya koştururken zamanın ne kadar da hızla akıp geçtiğini düşünüp oğlumdan önce nasıl bir hayatım olduğunu hatırlamaya çalıştım. Pek beceremedim. Çok vaktim olmalıymış diye düşündüm sadece. Bir o kadar da hızlı geldi. Kuru kalabalık ortamlar, aşırı çalışmalar, sigara dumanı, orantısız samimiyet, bir garip entelijansiya! Az önce sıraladığım sıradan ailesel rutinler bile içine oğlum girdiğinde öyle güzel, dingin, huzurlu ve sıcak ki. O rutinler yoktu belki de ama başka rutinler vardı tabi. Hep olur zaten. İşte “sinek ısırıkları” diye tarif edilen belki anlatılmaya değmez bu küçük gündelik detayların bir araya gelmesinden ve tekrarından ibaretti aslında hayat. Yaşam stiliniz ve alışkanlıklarınız, en azından kendi değerlerini bulana kadar çocuğunuzun da yaşam biçimi oluyor doğal olarak. Ve yaptığınız iyi veya kötü her hareket onun ileride kendi yaşamını biçimlendirirken yapacaklarının tohumlarını atıyor ufak ufak. Bunu bilerek çocuk yetiştirince yaşamak daha bir özen gerektiriyor. Bu düşüncelerle odasına gittim; ilk defa görmüş gibi yine baktım uyuyan her mimiğine hayranlık duyduğum ponçik suratına. Kokladım. Doyasıya öptüm. O şimdi acaba hangi düşün içinde diye merak ettim. Dünyadaki mutlu olması en kolay ruh onun ruhu diye düşündüm. Ne kadar mutsuz olsam, ne kadar başım sıkışsa, ne kadar çıkılmaz bir durumda olsam bile onun varlığı her şeyi toz pembeye boyamaya kafiydi benim dünyamda. Gerçek bir haz.


Çocuklu hayatımızın her anında masallar ya da okuduğumuz çeşitli kitaplar bize oldukça yardımcı oldu. Çocukla ilgili aşmakta zorlandığım bazı zor anlarda çocuk kitaplarındaki kahramanların meseleye yaklaşımlarına başvurdum pek çok kere. Çünkü gözlemlediğim kadarı ile çocuklar, çizgi filmlerdeki veya masal kitaplarındaki özellikle de sevdiği kahramanların davranış biçimlerini anımsıyor ve örnek alıyor. Bu yönüyle kahramanlar pek çok zorlu konularda hayat kurtarıcı olabilirler kimi zaman. Çocuklar hemen seçiyorlar kendilerine yakın hissettikleri karakterleri ve yaşamlarına katıyorlar. Temel Reisten dolayı ıspanakla yıldızı barışan çocuk az değildir bilirsiniz. 


İşte bizim için Kumkurdu da çocukluğumuza bir bilge olarak yerleşti. Bir bilge diyorum çünkü bu kitap sayesinde oğlum kendi kafasındaki sorulara da cevap buldu sanıyorum. Okumalarımız sonrasında öyle güzel sohbet edebildik ki bu diyalogları bize yaşattığı için bile kitabın yazarı Asa Lind e sarılmak geldi inanın içimden.

Zackarina ve arkadaşı Kumkurdu’nun hikayelerinden oluşan Kumkurdu çocukların ve dahi yetişkinlerin ilgiyle ve yoğun duygularla okuyacağı harika bir masal kitabı . Zackarina’nın şehir dışında, sahilde kumsala bakan bir evde çalışan anne ve babasıyla alışılmış gibi görünen bir çekirdek aile hayatı vardır. Yazar çevreyi tasvir ederken bir tatlı huzur doluyor insanın içine. Öyle hoş bir yaşam alanı. Zackarina henüz okula gidecek yaşta değil. Günlerini deniz kıyısında kendine yeni oyunlar bularak, bisiklete binerek, ağaçlarla, kayalarla haşır neşir olarak geçiriyor. Çocuklara has bir merakla yetişkinlerin dünyasını adım adım anlamaya çalışıyor. Arkadaşı Kumkurdu ise öğrenmeye meraklı, yaşamı kavramaya çalışan Zackarina’ya her merak ettiği şeyi dolaylı yollardan, zorlamadan, sıkmadan ve eğlenceli bir şekilde öğretmeye çalışıyor. Söz gelimi; kendini sorgulayan Zackarina, “Ben, ben olmadan önce neydim sence?” diye sorduğunda, “Bunu yalnızca sen bilebilirsin. Bu senin öykün!” şeklinde cevaplıyor Kumkurdu. Güneş sarısı, çöl kumu gibi parlayan kürkü ile eşi benzeri olmayan bir hayvan bu Kumkurdu. Tabii ki insan yemeyen; sadece güneş ve ay ışığıyla beslenen Kumkurdu’nun bilmediği yok.

 
Basit hikayeler gibi görünüyor böyle anlatınca. Aslında anlatım oldukça sade; hikayeler de karmaşık değil gerçekten ama oldukça  kıvrak mesajlarla bezenmiş. Üstelik bu mesajlar öğüt veren tonda, ben büyüğüm bilirim edasında yazılmamış; satır aralarına ustalıkla gizlenmiş. Bu yönü ile Asa Lind’in  kalemini çok beğendim.

Çalışan anne ve babasının Zackarina’nın büyüme sürecine eşlik etmek, oyunlarına arkadaş olmak, sorularına cevap vermek için çok az zamanları vardır. Hep yetişmeleri gereken bir takım işler vardır, hızlı olmaları gerekir veya onun oyun oynamak istediği zamanlarda yapmaları gereken başka öncelikleri olur.  Ya da Zackarina’nın o an mutlaka yapması gereken, anne babası tarafından bildirilen bir dünya iş ve uyması gereken düzenler  vardır.

Oysa Zackarina’nın ona göre oldukça eğlenceli ve de saklambaç oynamak, balık tutmak, yüzmek gibi yapılması kolay istekleri vardır anne babasından. Neden bu kadar çalıştıklarını ve koşturduklarını hiç anlayamaz. Hayalleri uslu durmazlar, yorulmazlar, acıkmazlar ve üşümezlerdi. Harika bacakları varken bir heykel gibi neden durmalıydı ki; hem de tepinmek o kadar eğlenceliyken??
Kumkurdu ise hiç ertelemiyor Zackarina’yı. Ne zaman istese yanında oluyor, neyi merak etse cevabını onun anlayacağı dilde veriyor, kimi zaman ise yüreklendiriyor. Büyüme yolunda ona rehberlik ediyor. Zackarina ile Kumkurdu konuşmalarında yetişkinlerden, dostluktan, paylaşmaktan, çalışmaktan, dırdır etmekten, ailelerden, evrenden, zamandan , utanmaktan , mevsimlerden kısacası bir çocuğun kafasında kurabileceği pek çok şeyden bahsediyorlar. Konuşmaların içeriği ise bir çocuğu aydınlatacak bir yetişkini ise düşündürecek ve dönüştürecek zenginlikte.
Hikayelerden birinde bir sabah ailecek kahvaltı ederken  Zackarina yavaş yavaş kahvaltı yaparken işe yetişmesi gereken annesi hızlı hızlı yiyordu kahvaltısını. Onunla saklambaç oynamak isteyen Zackarina’nın isteğini işe gitmesi gerektiğini belirterek red etmiş ve öpücüğünü kondurarak işe yol almıştı. Bu kez de babasının yanına giden Zackarina balık tutmayı teklif etmiş ama maalesef babası da şimdi olmaz çalışmak zorundayım diyerek işinin çok önemli olduğunu söylemişti. Neden hep işleri var diye oldukça öfkelenir Zackarina. Sorularına Kumkurdu kendi çok zekice metodu ile cevap verir. Anne ve babasının davranışlarını anlaması için ona farklı bir pencere açacaktır.
Büyük küçük herkese ayrı bir tat veren, Kumkurdu ve Zackarina’nın maceralarını görünür kılan, onları resimleyen ise Kristina Digman.

Türkçeye çevirisinin güzelliği de taktire değer.  Kitabı İsveççe’den Türkçe’ye çeviren Ali Arda sade ve yer yer çocuksu doğal anlatımı oldukça iyi yansıtabilmiş kelimeleriyle.




Yine hikayelerin birinde Zackarina’nın çok tepindiğini düşünen anne babası için  Kumkurdu ile Zackarina arasında  şöyle çok hoş bir diyalog geçer :
“Ama annem ve babam benim çok tepindiğimi düşünüyor.En azından yemek yerken”
“Hah!” diye burnundan soludu Kumkurdu. “Onlar için demesi kolay. Ne de olsa büyükler ya.Çabucak unuttular.”
“Neyi unuttular” diye sordu Zackarina.
“Büyürken vücudun patlayan mısır taneleri gibi kıpır kıpır olduğunu! Bunu sen ben biliriz, her küçük kurbağa da bilir ama onlar bilmez,” dedi Kumkurdu. “Büyüdüler ya, hemen unuttular.”
Diğer bir çok masal kitabının aksine, çocuğun duygularının yanında sizin duygularınızı da önemseyen bir kitap; bu yönü ile de ayrı güzel.
Gerçek dünya ile bir çocuğun hayal dünyası arasında naif bir köprü kuran bu kitap uzun yıllar sonra da dilden dile anlatılabilecek kıvamda masallar içeriyor.
Kitap sürükleyici, adeta akıp gidiyor ve bittiğinde “daha fazla” sına ihtiyacınız oluyor. Neyse ki;  serinin masallarla dolu iki kitabı daha var..
“Karanlık ve bu akşam ne hoş,” dedi Zackarina.
“Karanlık sen nasıl istersen öyle olur,” dedi Kumkurdu. Yeni doğan ay gibi hafifçe ışıdı.
“Ne demek istiyorsun?” dedi Zackarina.
“Demek istediğim, eğer karanlıktan korkarsan,” dedi Kumkurdu, “o zaman tehlikeli olur. Ama karanlığı sevme cesaretini gösterirsen, o da seni sever”
O zaman Zackarina karanlığın kendisinden çok hoşlandığını hissetti. Zackarina’yı içine almış, kadife bir pelerin gibi üzerine örtülmüştü. Kalkıp eve gitti ve hayaletleri yalnızca çok ama çok azcık düşündü.
daha, daha, daha da fazla Kumkurdu…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder