20 Ocak 2015 Salı

CAN DÜNDAR - KIRMIZI BİSİKLET

Can Dündar’ın baba olma coşkusunu ve bu coşku ile örülü pek çok duyguyu dile getirdiği hoş bir kitabı. İlk bölümler daha çok yeni baba olmanın duygusu ile ilgili olsa da ilerleyen kısımlarda günümüz çocukları, ailelerin çocuk yetiştirmedeki yaklaşımları ile ilgili pek çok doğru saptamayı içermekte bu kitap. Özellikle her ebeveyne, baba ve baba adayına okumasını tavsiye ederim.
“…süzüldüm imbiğinden
piştim, o ihtiyarın dergahında
babamın oğluydum eskiden;
oğlumun babası oluverdim birden…”
ve ekliyor
“Babalık için uçurtma almak yetmez, birlikte uçurmak gerekir.”

Kitaptan Bir Kısım oldukça anlamlı..
ÇOCUKLUĞA VEDA
Oğlum yazlıktaki bir gösteride “Ricky Martin” oldu.
Gösteriden önceki gün prova vardı, ancak prova saati bizimkinin uyku vaktine rastladığı için annesi animatöre gidip, “Ricky’yi provaya erken alsanız da götürüp yatırsam,” dedi; uyku saatini kaçırırsa sahnede huysuzlaşabileceğini söyledi.
Gösteri günü bizimki uykusunu almış starların rahatlığı içindeydi. Üzerinde bermuda gömlek, elinde sahte mikrofon, gözünde güneş gözlüğü ile “gol gol gol, ale ale ale” diye zıplayarak sahnede playback yaptı. Arkasında, yaşları 10 civarında 5 vokalist kız dans ediyordu. Hepsi yetişkin kıyafetleri içinde ve ağır makyajlıydı.
Onları gururla izleyen anneleri ise, saçlarını küçük fiyonglarla tutturmuş, çiçekli mini eteklerinin altına kısa beyaz çoraplar giymişti. Çocuklarını büyütmeye çalışanlarda, kendilerini küçültme telaşı seziliyordu adeta…
“Minik Show” boyunca tek bir çocuk şarkısı bile söylenmedi. Çocuklar hep “büyük şarkıları”nı söyler gibi yaptılar. Ancak doğrusu, “büyük şarkıları” dediğimiz şey de çocuk tekerlemelerine benzer nakaratlardan ibaretti.
Yetişkin görünmeye çalışan çocuklarla, çocuk görünmeye çalışan yetişkinler tuhaf bir orta noktada buluşmuştu:
Kimse çocuk değildi sanki orada; lakin kimse yetişkin de değildi…
* * *
Neil Postman, Çocukluğun Yokoluşu (İmge, 1995) adını taktığı bu gelişmeden tamamen televizyonu sorumlu tutuyor. Postman’a göre TV, çocukluk ile yetişkinlik arasındaki sınır çizgisini yok ediyor. Kitaptan farklı olarak televizyonun anlaşılmak için özel bir eğitim gerektirmediğine ve genç yaşlı, zengin fakir, okumuş cahil ayrımı yapmadan 6 yaşından 60 yaşına kadar her kesime ulaşabildiğine dikkat çeken Postman, “TV çağı”nın insanları üç yaş grubuna ayırdığını söylüyor:
Bebekler, ihtiyarlar ve bu ikisinin ortasında “yetişkin ço-cuk”lar…
Televizyon dilinin, en ilkel izleyicinin algılayabileceği bir düzeyde kodlandığını göz önüne alırsak, bu dilin çocukları yetişkinleştirirken, yetişkinleri de çocuklaştırmasına şaşmamamız gerek. O yüzden “Ağzı olan konuşuyo, di mi baba ya?” sorusuna “Hak’katen oğlum ya…” diye cevap yetiştiren babalar (ne tam çocuksu ne de tam ergin olan, garip) bir ortak dil yakalamış oluyor.
Öğle yemeği için hamburgerciyi seçen anneler de çocuklarıyla ortak bir damak tadında buluşmanın keyfini sürüyor.
Postman’ın yayımladığı bir araştırma, yetişkinleri eğlendiren filmlerden çoğunun (Red Kid, Süpermen, Batman vs.) çocukların da “Top 10” listesinde yer aldığını ortaya koyuyor.
“Yetişkin çocuklar” kategorisi, televizyonda ciddi talk-show’lar yapan ufaklıkları, “büyümüş de küçülmüş” Küçük İbo’ları, çok bilmiş Ayşecik’leri açıkladığı gibi, koca koca adamların yarışma adı altında, göbeklerini hoplata hoplata birbirinin suratına pasta fırlatma oyunu oynamalarını da izaha yetiyor.
Büyükler çocukça eğlenedursun, çocukların sokak oyunları yerini para, kumar ve şöhrete endeksli oyunlara bırakıyor; oyuncakları dehşet silahlarına dönüşüyor. Bir oyuncakçı dükkânını gezin, ne demek istediğimi anlayacaksınız.
* * *
Çocuklar çocukluktan bu denli mahrum ve çocukluğa bu kadar muhtaç iken ne yapılabilir? Onlardan minyatür yetişkinler yaratma sevdamızı bir kenara koyup yaşlarına uygun giysiler içinde çocuk şarkıları söylemelerini, iktidar hırsına veya savaş histerisine kapılmadan oyunlar oynamalarını, reklam dili dışında diller ve köfte-ekmek dışında besinlerle tanışmalarını istemek için çok geç mi? Bizleri çocuklaştırırken, onları vakitsiz olgunlaştıran bu süreç kaçınılmaz mı?
Değil elbet… Ancak bunu tersine çevirmek bir hayli emek istiyor. Medya tasallutuna kafa tutabilmek için Ricky Martin’den daha cazip, Red Kid’den daha komik, Süpermen’den daha maceraperest olmak zorundayız. Çocuklarımızı ekran karşısından alıp onlara neşeli şarkılar öğretmeli, kitapla, masalla, şiirle tanıştırmalı, sohbet etmeli, yeni tatlar tattırmalı, eğlenceli oyunlar oynatmalıyız.
Çocuklarımızı TV’nin elinden kurtarabilmek için önce kendimizi TV karşısından kaldırabilmemiz gerek. Asıl zor olan da bu… Çünkü televizyon, çoğumuzu çoktan çocuklaştırdı bile…
Bir babanın duygularının dokunaklı anlatımı..Can Dündar okurlarını çocuklara verilen eğitimler, oynadıkları oyunlar, izledikleri üzerine düşünmeye sevk ediyor.

5 Ocak 2015 Pazartesi

Gecenin Ritmi ~ Arctic Monkey




stop and wait a sec
oh, when you look at me like that, my darling, what did you expect?
i’d probably still adore you with your hands around my neck
or i did last time i checked
“Stop and wait a sec” ne demektir? Nasıl bir ele geçiriştir? Alex Turner  ın“but i crumble completely when you cry” diye bağırmaya başladığı an hüznün patlama noktası değilse nedir? Bir Arctic Monkey fanı değilim. Ancak bu şarkıyı ilk dinlediğim anı hatırlıyorum. Şunu biliyorum ki çok az sayıda şarkıyı ilk dinlediği anı hatırlayabiliyor insan. Bir şarkıyı ilk defa dinlediğin anı hatırlıyorsan ve her dinlediğinde aynı duygularına yürüyebiliyorsan o şarkı değerlidir ve olduğundan daha fazla anlam yüklüdür.Orijinal kayıt üzerine rainy mood ilavesi benim gibi yağmur severler için bulunmaz bir güzellik. Hele de yağmur damlacıkları cama çarparken denize karşı gökyüzünü seyre dalarak dinlenmekte ise tadından yenmez. Bu arada parçaya adını veren 505 Alex Turner'in sevdiğiyle buluştukları otel odasının numarası bildiğim kadarı ile. Kulaklıkla dinlendiğinde gelen ikinci gitar sesinin sahibi ise Miles Kane.

4 Ocak 2015 Pazar

Bukowski

"If I never see you again
I will always carry you
inside
outside
on my fingertips
and at brain edges
and in centers
centers
of what I am of
what remains."

bu dünya bizi öğütecek, umulur ki son ürün un gibi faydalı bir şey olur.

"Ben iç dünyama dönüyorum. Orada hayal kırıklığına yer yok."
diyen Selim Işık gibi...




3 Ocak 2015 Cumartesi

Gecenin Ritmi ~ Ed Sheeran



Geçenlerde Ed in şarkılarının spotify üzerinden en çok stream edilen müzisyen olduğunu okumuştum ve gerçekten de hiç şaşırmadım.Tabi bu parçayı benim için özel yapan ne Ed Sheeran ın sesi , ne populeritesi ne de sountrack olduğu filmler ; şarkıyı benim için kıymetli kılan,beni A noktasından B noktasına beklenmedik bir hızla götürüşü..Ruhumu mikserle karıştırıp beni kulak memesi kıvamına getirişi..

2 Ocak 2015 Cuma


Foto :Babamı öldürmemişler gibi, topraklarımızı işgal etmemişler gibi çek. Çeçen yetim, artık bir sokak çocuğu… 1996
Dünya, kocaman bir yetimhanedir.

Kafamda Bir tuhaflık Var ~ Orhan Pamuk

  • “Canım Rayiha, çocuk ailenin neşesi, kadının tesellisi, hayatın en büyük mutluluğudur.”
  • “Kafamda bir tuhaflık vardı. İçimde de ne o zamana ne de o mekâna aitmişim duygusu…”
  • “Mutlu musun gerçekten? Bazen insan şuna niyet eder; ama şu değil de bu olur. Gene de mutluyum der insan.”

1 Ocak 2015 Perşembe