27 Haziran 2015 Cumartesi

Gecenin Ritmi ~ Heartless Bastard

“If you cannot hear my gentle whispers then let the harsh lessons of life teach you…”    ~ Corridor of Shadows

“Şayet benim kulağa tatlı gelen fısıltılarımı işitemiyorsan, o hâlde hayat öğretsin sana öğrenmen gerekenleri…”  

~ Gölgeler Koridoru

23 Haziran 2015 Salı

Akşamüstü Şarkıları

turuncu gök, ılık rüzgar ile günün koşturmasından adım adım uzaklaşmak… Denizin üzerindeki kızıllığa bir baktım, bu kısa süren turuncu manzarayı seyretmek ne kadar dinlendirici.  Denizler ,  çocuklar, çiçekler dedim iyi ki varlar. Balıklar, martılar, yağmur sonrası toprak kokusu iyi ki var. Doğanın kendisi şair fotoğraflar da şiirleri olmalı. Cemil Meriç ne kadar da  güzel demiş “Görenin yalnızlıktan şikayete hakkı yoktur. Mevsimler, renkler, çiçekler, bütün kadınlar, bütün çocuklar gören içindir.”





“ Bir akşamüstü
Ormanı tek bir saz yapan
En son dalda
Son ışık ol,
Gel, beni bul. “       
~ Tanpınar; Avare İlhamlar

22 Haziran 2015 Pazartesi

Gecenin Ritmi ~ Anathema





“Öyle bir şarkı ki, bellekte kalmaz da, alabildiğine içe akıtılmış gözyaşları gibi, yavaş yavaş kana karışır ve yüreğin en derin yerine oturur kalır. Öylesine şarkılar ki, bunlara şarkı denmez, suskunluğun en uç noktasında fısıl fısıl gözyaşlarıdır bunlar, gizliden gizliye yüreğe dalan yarı-saydam yaşlar…”

The music is not in the notes,
but in the silence between.

 

Wolfgang Amadeus Mozart 

21 Haziran 2015 Pazar

Babalar Günü




İnsan, babası sağken bilemiyor, tahmin etse de konduramıyor:
“Bu, onu son görüşüm mü?”
“Elini son öpüşüm mü?”
“Yoksa son Babalar Günüm mü?”
O yüzden son kezmiş gibi doyasıya görmek, öpmek, sevmek gerekiyor…

Hayata sarılmamıza, tutunmamıza , kendimizi gerçekleştirmemize katkı sağlayan, bizleri sevgileriyle sarıp sarmalayan biricik babalarımızın babalar günü kutlu olsun ♥ ♥ Bu özel günün bana anımsattığı iki kitaptan biri, Yekta Kopan’ın Bir De Baktım Yoksun’ u bir diğeri ise Can Dündar’ın Kırmızı Bisiklet’ i oldu. Başta tüm baba ve baba adaylarına olmak üzere herkese her ikisini de okumasını tavsiye ederim.

20 Haziran 2015 Cumartesi


Gerçekten duyumsayabilmek için usulca katılmak lazım. Nehirleri satın almaya çalışma, sadece yüz.

19 Haziran 2015 Cuma


Richard Brautigan, “I Was Trying to Describe You to Someone,” 1969
Tepede her gün farklı bir renge, farklı bir şekle bürünen gökyüzü var. Aşağıdaysa hiç değişmemekle övünen insanlar.

~Burak Özdemir

18 Haziran 2015 Perşembe


Hava çok güzel. Mavi gökyüzü, güneşin sıcaklığı hiç bitmeyecek gibi. Bugün neler düşünülür, diye geçiyor aklımdan. Belki yazı bile yazılır. Ne limanlar var yeryüzünde diyorum. Ne açık denizler. Ama dağlar arasında kaybolan kaç deniz var?”

~ Tezer Özlü

17 Haziran 2015 Çarşamba

Bu Şarkıları Coverlasak Da Mı Dinlesek Coverlamasak Da Mı Dinlesek?

Orjinalini dinlemek ayrı bir zevk olabilir ama  bazı Türkçe şarkıların coverları da hiç fena diil , değil mi! ..

PLAYLIST ♪♫ ♪♪

Bazı müziklere insan sıkı sıkı sarılmak istiyor

🎼 Nicolas Jaar için müziğe yıllarını vermiş diyemeyeceğim ama genç yaşında çok sevilesi işlerin altına imzasını atmış yetenekli bir  DJ diyebilirim.Geceye, kahveye ve keyifli anlara ritmleriyle eşlik etmesini isteyenleri aşağıdaki playliste alalım.




İşte bu adamın yaptığı müzikler ritmleriyle beni sürekli şaşırtmayı başarıyor ve modumu yakalıyor.. Adeta bırakamıyorum, bedenime yayılıyor.. Oysa sıklıkla elektronik müzik veya deep house tarzında müzikler beni bir süre dinledikten sonra yorar ve farklı türe geçiş yaparım. Jaar’ın müziğinde insanı hem cezbeden hem de aktive eden bir doku, konseptlerinin şairane bir tınısı ve ritmlerinin derinliği var. Parçalarına bambaşka çok sık rastlanmayan esintiler koyuyor, elektronik müziği down tempo ve ambient türleriyle iyi harmanlamayı başarıyor. Nicolas Jaar oldukça yetenekli bir DJ olmasının yanı sıra  Brown üniversitesinde edebiyat eğitimi almış ve ilk lise yıllarında yaptığı remixler ile müzik kariyerine başlamış.İlk albümünü ise 20 yaşında yapmış. Bu albümünün adı “Space Is Only Noise”. Temelinde elektronik müzik yapan bir DJ için müthiş bir albüm adı. Daha güzeli ise albüm içerisindeki parçaların bu isme oldukça uygun bir şekilde eşlik etmesi.
O kesinlikle müziğe farklı bir gözle bakıyor ya da perspektifi çok özgün. Yaptığı müzik düzenlemeleri kendine özel..Zihninde devasa bir sesler cümbüşü olmalı ve oradan başka sanatçıların yaptığı parçaları öyle bir filtreliyor ki ortaya inanılmaz lezzetli bambaşka tatlar çıkıyor. Nereye götüreceğini önceden söylemeden, insanın gözlerini kapayıp bambaşka bir yolculuğa çıkartıyor adeta.

90 doğumlu bu gencin ciddi görünümünün ardında ise bir hayalperestin gizli olduğunu düşünüyorum. Albümlerindeki imgeler, canlı performansındaki salınımlı dansları ve araya serpiştirdiği cool sesi de müziği kadar dikkat çekici. Playlisti hazırlarken çok uzatmamak için gayret sarf etmeme rağmen kısa bir liste hazırlayamadım ! Buna rağmen playlist dışı bıraktığım parçalarda aklım kaldı. Listedeki parçalardan  Rained The Whole Time ve The Ego benim en sevdiklerimden. Bir de şu var ki tüm ara sesleri ve ritmleri kaçırmamak için kulaklıkla dinlemek ayrı bir keyif katıyor.

15 Haziran 2015 Pazartesi

Masal Kitapları



Bu sabah minik, yumuşak bir el yanağımı okşadı, 

saçlarımla oynadı, kulağıma fısıldadı. Tatlı uykumun içindeyken yavrucuk tarafından henüz güneş doğmadan masal anlatmak için uyandırıldım. Onun henüz şu saatte yatılacak ve bu saatte kalkılacak gibi dayatmaları yok. Uyku dilimini bedeni belirliyor ve uykusunu yeterince aldığında da uyanıyor. Eh işte bazen bu sabahın çok erken saatlerine de denk düşebiliyor böyle. Hiç kızamıyor tersine mutlu oluyorum. Biraz öpüşüp koklaştıktan sonra –ki o uyku mahmuru kokuları bambaşkadır çocukların– hangi masalı okumamı istediğini söylüyor.. Onun yatağının içine giriyoruz. 
Masal kitaplarının çocuklar için hoş vakit geçirme aracı olmasının ötesinde çocuk gelişiminde çok önemli bir yeri olduğuna inanıyorum. Kavramları öğrenmeyi hızlandırıyor, kelime dağarcığını belirgin bir şekilde artırıyor, kelimelerin cümle içinde kullanılış şekillerini öğretiyor, sebep-sonuç ilişkilerini öğrenmelerine yardımcı oluyor ve iyi ile kötüyü birbirinden ayırt etmeleri için rehberlik ediyor. Bu sebeple masal kitapları seçen ebeveynler ciddi anlamda araştırmacı olmalı. Okul öncesi çocuklara masal kitaplarının okunması aşamasında benim naçizane önerilerim:
  • Masal kitaplarının görsel ögelerinin de zengin olmasını tercih edin.
  • Masalı okumaya başlamadan önce birlikte resimleri inceleyin, karakterleri tanıyın ve masal hakkında fikir yürütmesini sağlayın
  • Olayın gelişimi hakkında fikir yürütmesini sağlayın; masalın sonunun nasıl olabileceği konusunda düşüncelerini alın
  • Masal anlatırken veya okurken doğrudan okumanın yanı sıra canlandırma, seslendirme, drama yapma  gibi çeşitlemeler yapılması da algılamada ve akılda kalıcılıkta çok etkili ve tabiki eğlenceli oluyor.
  • Çocuğunuzun hafızasını güçlendirmek ve konsantrasyonu canlı tutmak için; masalı bir- iki sayfa okuduktan sonra bir önceki sayfalarla ilgili geriye dönük sorular sorun “Tavşanın adı neydi?”, “Ne oynuyorlardı?” gibi.
  • Çocuğunuzun hayal gücünü geliştirmek için; masalı okuduktan sonra, çocuğunuzdan masalın bir resmini yapmasını isteyebilirsiniz.
  • Dürüstlük, aile, sabır , eşitlik, adalet, bağlılık gibi evrensel değerleri içeren masallar tercih etmekte fayda görüyorum.
  • Okuduğunuz masalların isimlerini kaydetmek güzel bir arşiv oluşturuyor.
  • Masal okunan çocuk doğrudan masalı okumak için de çok istekli oluyor.
  • Ben masal okumaya (ve de müzik dinletmeye) anne karnında iken başlamıştım; bunu da tavsiye ederim.
  • Masalın konusu kadar masal anlatırken anne çocuk arasında yaşanan samimi ilişki candır. Çok başkadır. Günümüzde internete ve çoklu sosyal medya ortamlarına kurban edilen çocuklarımız ile geçirilecek sıcacık bir zaman dilimi yaratır.
Bizim masalımız ardından boyama faaliyetleri ile ve akabinde yavrucuğumun masa örtüsünden pelerin yapmasıyla son buldu.



 Yapraklara çarpan pırıltılı ışıklar da masallara dahil. 🍁 🍁 Son söz niyetine  “Masal dinlememiş çocuklar büyüyünce kedi resmini bile cetvelle çizerler.”  ~ Cemal Süreya

11 Haziran 2015 Perşembe

Milkshake, kiraz, yeşil elma,dizimde kitap


ve fonda Imany ile kendimce keyif yapıyordum. 

Telefon çaldı. Geç saatte arayabilecek nadir arkadaşlarımdan. Alo demeden telefonu Imany ye uzatıyorum. “Take Care”’i söylüyor o anda.Neye uğradığını şaşırıyor. Akşam akşam o bana sürpriz yapacakken ben ona yapıyorum. Yılda en fazla bir kaç kez görüşebilsek de dostluğumuz baki, kesintisiz ve empatik. Kakara kikiri yapıyoruz, Haziran sonunda oradayım diyor ve balkon keyfime şimdilik uzaktan çayıyla eşlik edeceğini söylüyor ; kapatıyoruz. Keyfime keyif katılmış olarak  içsel ve müzikal detoksuma geri dönüyorum.
Imany yi sanıyorum 2012 den bu yana severek dinliyorum. Günlerdir devam eden gök gürültülü, yağmurlu fakat balkon keyfine açık ılık akşamlara zenci gırtlağı yakışıyor. “Shape Of A Broken Heart” albümüyle sesini duyurdu ve 2'nci stüdyo albümü olan “Sous Les Jupes Des Filles” ‘i 2014 içerisinde piyasaya sürdü Imany. Şarkılarında melodi kadar sözleri de oldukça güzel.Müziğinde ses hep enstrümanların önünde. Bu zaten sesinin  renginin ve gücünün  en belirgin göstergesi bana göre.
Size de olur mu bilmiyorum ama ben bazen dinleyecek hiç bir şey bulamam..Ruh halimi, modumu yakalayacak parça aranır dururum. O arka planda hep çalsın isterim. Hatta o an şansım varsa bir parça beni yakalar avucunun içine alır bazen ileri gider parça pinçik eder. “Ben bu zamana kadar bu şaheseri nasıl dinlememişim” diye hayıflanırım. Ve o parçayı sömürürüm. Loopda kalmaktan parçanın kafası döner. Yeterince kanını emdikten sonra bir süre rafa kaldırır ilişkimizin deformasyona uğramasını engellerim. Çünkü onun beni hep aynı duygulara sürüklemesi için bir yol olarak, bir geçit olarak kalmasını isterim. O dönemki duyguma o parça atıfta bulunsun isterim. İşte“Slow Down” onlardan biri..Playlistteki parçalar içinde diğer bir sevdiceğim  “Ready For Love” olmakla beraber “The Good, The Bad And The Crazy”nin deep house versiyonunu şahane buluyorum.
Bi parça keyif yaptıktan sonra kapı çalındı.Ve sürprizi yine o yapmayı başardı.Fonda Imany nin yerini Ray La Montagne;milkshake in yerini beraberinde getirdiği şarap aldı ve akustik, uzun, keyif dolu  gecenin dibine vurduk birlikte.
Yalnız daha yatılıp bir de kalkılıp sabahın köründe işe gidilecek olmasa bonus olurdu..

10 Haziran 2015 Çarşamba

Farklı Kültürlerden Tercüme Edilemeyen Bazı Kelimeler

Kelimeler ve anlamları arasındaki ilişkiler gerçekten büyüleyici. Dilbilimci olmak iğne ile kuyu kazmak kadar sabır gerektiren bir iş olsa gerek.Bu nedenle de dilbilimciler bir çok duygu ve fikir barındıran sözcükleri çözümlemek, kolay tanımlanamayacak söz öbeklerini anlayabilmek için yıllarını vermişler. Bu tercüme edilemeyen, nadir rastlanan, harikulade kelimelerden bazıları aşağıda. İnternette rastladığım bu çalışmada Sobremesa ve de Komerobi kelimeleri çok hoşuma gitti 😊

Friedrich Nietzche “Words are but symbols for the relations of things to one another and to us; nowhere do they touch upon the absolute truth.” (“Sözcükler yalnızca nesnelerin birbirleriyle ve bizimle olan ilişkilerinin simgeleridir; hiçbir yerde mutlak gerçeğe temas etmezler.”) söylemiyle etraflıca yazıya dökülen her şeyin aktarımını karşılayan tek bir sözcüğün yetersizliği fikrini de ortaya atmıştır.


Iktsuarpok: Dışarı çıkıp birisi geliyor mu diye bakmanıza neden olan bekleyiş ve sabırsızlık hissi.


Komorebi: Ağaçların yapraklarının arasından süzülen güneş ışığı.

Mangata: Ayın suyun üstünde yarattığı ince uzun parıltılı yansıma.

Waldeinsamkeit: Ormanda tek başına, doğaya yakın ve yalnız olma hissi.  
 
Pana Po’o: Unuttuğunuz bir şeyi hatırlamak amacıyla kafanızı kaşıma eylemi.

Culaccino: İçinde soğuk içecek olan bir bardağın masa ya da sehpada bıraktığı iz.
 
Depaysement: İnsanın memleketinde değil de başka bir ülkede olmasından doğan his, sıla hasreti.

Pochemuchka: Çok fazla soru soran kişi.

Sobremesa: Öğlen ya da akşam yemeğinden sonra, o yemeği birlikte yiyen insanların sohbet ederek geçirdikleri zaman dilimi.

9 Haziran 2015 Salı

Günün bütün yorgunluğunu alması için

gecenin ritmini Nick Cave ile tutalım:

🎶 Müzisyen, şarkı yazarı, kitap yazarı, senaryo yazarı Nick Cave ..Bir süredir evirip çevirip albümlerini dinliyorum. Dinledikçe bende daha fazla bir merak uyandırdı ve hatta hakkında pek çok İngilizce metin , röportaj okumaya kadar vardı bu ilgimi cezbetmesinin sonu.Çünkü farklı bir ses olduğu kadar farklı bir karakter; farklı bir yaşam öyküsü. Melodik olmayan eril bir ses; belki ilk dinleyişte dinleyiciyi pek etkilemeyecek bir ses bile olabilir. Ancak sesi, projeleri ve duruşu ile nevi şahsına münhasır. “Bir ilhamın ilk hali mum ışığı gibidir, iyi bir fikre dönüşüp dünyayı değiştirmesi için o ateşi dışarıya karşı uzun süre korumanız gerekir” diyor Cave.  Albümlerine bakılırsa o bu ilhamı hem iyi bir fikre dönüştürmeyi başarabilmiş hem de korumayı bilmiş. Çünkü vasat albümü yok, çıkardığı vasat bir iş yok.Albümleri içinde “No More Shall We Part” albümünün yeterli ilgi görmediği söylense de ben oldukça seviyorum; o yüzden sanıyorum en çok o albümünden seçtiğim parçalar yer aldı playlistte.Playliste dahil ettiğim Nick Cave parçalarının hepsini ayrı ayrı keyifle dinlesem de içlerinde en sevdiğim Sweetheart Come”. O nasıl bir keman solosudur..Parçanın girişinde o nasıl bir “ Come over here, babe” demektir. Daha girişte kavrıyor insanı parçanın içine çekiyor. Ayrıca Avustraya’da dünyaya gelen Nick Cave’in ilk müzik deneyimlerine kilisede erkek korosunda dini şarkılar söyleyerek başladığını okumuştum. Aldığı bu dini eğitimlerin şarkı sözlerini de ve hatta isimlerini de etkilediği görülüyor. Warren Ellis ile yaptıkları soundtracklar ise tam yağmura , şaraba ve mum ışığına eşlik edecek türden.