31 Temmuz 2015 Cuma

Gecenin Ritmi ~ Sleeping At Last


Ruhuma sadece dokunmakla kalmaz, girintili çıkıntılı enine uzanan kıyılarına çarpa çarpa neye uğradığımı şaşırtır..
“once upon a time there was light in my life,now there’s only love in the dark”

29 Temmuz 2015 Çarşamba

28 Temmuz 2015 Salı

Gecenin Ritmi ~ Weeknd


Yapmayı pek istemediğim bir şeyi  yapmam kaçınılmaz ve zorunluysa sınırları zorlayıp son dakikaya kadar oyalanırım. Oyalandıkça stresim de sıkıntım da artar. Aklım hep yapmam gerekende olduğu için başka şeylere odaklanmakta da zorluk çekerim. Bu şekilde saatleri hatta günleri heba ettiğim bile olur. Sonrasında ise yetiştirmek için gaza basarım. İşte öyle bir gündü bugün de. Bitirdim , teslim ettim; hof be.
Şimdi hayat yeniden çok güzel. Yaz  sıcaklığıyla şehri sarmışken, turuncu bir gün batımına karşı fonda bu şarkı ile esintiye karşı gidiyorum..

27 Temmuz 2015 Pazartesi

24 Temmuz 2015 Cuma

Gecenin Ritmi ~ No Clear Mind


En uzak yer ardında bıraktığın, dönsen de bulamayacağın yerdir derken ne demek istediğini anladığımda, geç olmuştu. Derinlerde vurgun tehlikesi olsa da, dibe doğru dalıp kırmızı balığa dönüşmeyi deniyorum.

Bahçe İşleri




Bir çocuğa sağlanabilecek en güzel şeylerden birisi de şüphesiz minik bir bahçe, bahçe yoksa balkonda minik bir köşe ,  saksılar veya saksı görevi görebilecek bardak, şişe gibi materyaller, farklı farklı bitki ve çiçek tohumları, verimli toprak, küçük kürekler, biraz fikir ve fotosentez için gereken uygun koşullar…Bunlardan sonrasını çocukların hayal gücü gayretleri ile birleşerek inanılmaz bir şekilde güzelleştirebiliyor. Yeni alınan bir oyuncağından bile 5 dakika sonra hevesi kaçan çocuklar minik bahçesinin güzelleşmesi için elinden ne geliyorsa yapıyor; peşini bırakmıyorlar. Çünkü çocuklar maceraya ve keşfetmeye bayılırlar. Tüm bu çalışma içerisinde en çok da sabırla ve inançla beklemeyi öğreniyorlar. Bir de tabiki bir canlının bakımını üstlenmeyi. Bazense yeterli güneş, yeterli su ve sevgiyle bitkilerini beslenmesine rağmen her zaman beklediği sonucun oluşmadığına şahit oluyorlar. Hayatta da öyle değil mi zaten; kontrol edemeyeceğiz gelişmeler her zaman var maalesef. “Eğitim, gerçeklerin öğretilmesi değildir. Düşünmek için aklın eğitilmesidir” diyor ya Einstein iştetoprakla haşır neşir olmak düşünme tembelliğinden uyanmak için de birebir. Çünkü bahçedeki bitkilerin sonraki gelişimleri öngörülerek planlamayı başta iyi bir şekilde yapmak gerekiyor. 

Birlikte çalışmanın, üretmenin dahası kendine has özgün bir şeyler yapabilmenin verdiği keyif ise tahmin edersiniz ki paha biçilemez. Bununla birlikte gün ışığında çalışmak vücudumuzda kalsiyum emilimini artıracak, güneşten sağlanan elzem D vitamini kemiklerimizi güçlendirecek, temiz havasindirim sistemimizi kuvvetlendirecek, toprakta yaşayan doğal bakteri florasıbağışıklık sistemimize katkı sağlayacak, temiz havada kaslarımıza ve beynimize daha fazla oksijen gidecek. Bütün bu fizyolojik etkilere bir de aile bağlarımızın güçlenmesi, tazelenmek, ferahlamak gibi psikolojik katkıları ilave edildiğinde bahçe işlerine zaman ayırmanın çocuk gelişimi için iyi bir yatırım olacağı ortada.Tabi bahçemiz güzelleştikçe her zaman kedi, uğur böceği, sümüklü böcek gibi davetsiz misafirlerle karşılaşma olasılığımız da var ;)  🐞🐌🐢
“Doğa; yüce, hırçın ve güzel doğa, sokağın, güvenlikli sitelerin ya da bilgisayar oyunlarının sağlayamayacağı bir şey sunar. Doğa çocuklara kendilerinden çok daha büyük birşey; sonsuzluğu ve sonrasızlığı kolayca tasavvur edebilecekleri bir çevre verir.”

23 Temmuz 2015 Perşembe

Gecenin Ritmi ~ Sema


zamanla kitap arası çiçeğine dönüşen anılar gibibazı sesler.


…‘sanırım’ dedi birçok insanın gizli bir yeri vardır ama hiç araştırma yapmadığı için bundan emin olamaz.
— 
Küçük Ağaç’ın Eğitimi; Forrest Carter 

İşte bu kitabı bir okumak, bir kenara çekilip düşünmek ,  içinde iyice bir pişirmek gerek. Kabukta kalan her düşünce kırıntısının içeri doğru akmasını ve  öze dokunmasını sağlamak gerek.

22 Temmuz 2015 Çarşamba

Taare Zameen Par (Yeryüzündeki Minik Yıldızlar)

 3x9=3


Hani olur ya, bir film izler ve beklediğinizin çok üzerinde bir tat alır ve o filmden yola çıkarak yönetmenin tüm diğer filmlerini izleme yarışına girer ve hatta benzeri konudaki filmlere de derin açlık hissedersiniz. Birden zaman dar gelir, yapılacak pek çok iş vardır ve bu işler arasında ince ayar çekmek zaruridir çünkü hiç bir filmini ıskalamak  istemez insan. İşte böyle bir filmdi Taare Zameen Par (Yeryüzündeki Minik Yıldızlar) benim için.
Google da bambaşka bir konuda arama yaparken  tesadüfen karşıma çıkmıştı bu film. Ama zaten hayatımda örnekleri de azımsanamayacak kadar çoktur böyle tesadüfler ile karşıma çıkan güzelliklerin.. Uzun ön dişleri ve boncuk bakışları ile filmin başrol oyuncusu  Ishaan (Darsheel Safry) adındaki bu 8-9 yaşlarındaki erkek çocuğuna zaten ilk görüşte vurulmuştum. Göz attığım yorumlarda anne-babalar ve eğitimciler için şiddetle tavsiye ediliyordu bu film. İzlemeye değerdi. Farklı sulara yelken açmamı sağladığı içinse oldukça mutluyum.

2007 yapımı, Aamir Khan tarafından yazıp yönetilen ve aynı zamanda baş rol oyuncularından biri olduğu seyrederken hem duygulandıran hem eğlendiren hem de eğiten bir Hint filmi. Aslında burada amacım film hakkında spoiler oluşturmak ya da filmin sinemasal kalitesini değerlendirmek değil de daha çok bende hissettirdiklerini aktarmak. Film kalbime dokundu. Film kalbime dokunabildi. Her şeyden önce filmin adı Yeryüzündeki Minik Yıldızlar yani çocuklar.
Filmi izlerken Ishaan karakteri etrafında kurulan yaşamsal detaylar beni avuçlarına aldı. Onunla beraber gökyüzüne dalabildim. Onunla beraber okuldan kaçabildim. Gezegenleri çarpıştırdım. Bir boya ustasını keyifle izledim. Disleksi rahatsızlığı olan bu küçük çocukta korkusuz bir yürek ve muazzam hayal gücü vardı. Onun istedikleri o kadar basitti ki : oynamak, sevilmek,resim yapmak, derslere zorlanmamak, eğlenmek. Fakat ailesinin, eğitimcilerin ve çevresinin ondan istedikleri ise bambaşkaydı. Çünkü eğitim sistemleri onları tek-tip insan formatına sokmuştu. Önünde her dersinde başarılı bir ağabeyi vardı ve ailesi de ağabeyi gibi başarılı bir öğrenci olmasını istiyordu. Özellikle babası deneme yanılmalar ile kendi keşiflerini yapmasına sıcak bakmıyordu.
Film  öğretmenlerin soğuk sesiyle yaptığı sınav sonuçlarını açıklaması ile başlıyor. Herkes ortalamanın üzerinde not alırken Ishaan için açıklanan notlar sınıf ortalamasının çok çok altında. Ishaan’da dersleri öğrenmede ters giden bir şeyler var. Okuma ve dolayısıyla öğrenme güçlüğü yaşıyor, atılan topu yakalamakta zorluklar çekiyor, gömleğini ilikleyemiyor, ayakkabısını bağlayamıyor. Harfler gözünün önünde adeta dans ediyor,  b ve d gibi bazı harfleri ve bazı rakamları karıştırıyor, yazma ödevlerinden kaçınıyor. Bir şeyler ters gidiyor. O da bunun farkında çünkü gayret gösterdiğinde bile yapamıyor. Ancak yaşadığı bu rahatsızlığından ne ailesi ne de öğretmenleri haberdar. Daha doğrusu sorunun farkındalar ama sorunun kaynağına inmekte başarısız ve yetersizler. Zaman içerisinde çevresel “beceriksizlik” baskısı arttığı için Ishaan’ın kendine güveni dibe batıyor ve kabiliyetsizliklerini biraz tembelliğe, biraz kayıtsızlığa ve de yaramazlığa vuruyor. Hırsını çevresinden çıkarıyor. Herkese başkaldırmaya başlıyor. Gittikçe ise iyice yalnızlaşıyor. İşte bu yalnızlaştırmayı karşısına mucizevi şekilde çıkan geçici resim öğretmeni Nikumbh şu örnekle açıklıyor “ Solomon adalarında, yerli halk ormanın bir bölümünü tarımda kullanmak istediklerinde, ağaçları kesmezlermiş. Onun yerine ağaçların etrafını sarıp bağırarak sövüp sayarlar, lanet okurlarmış. bir kaç güne kalmadan ağacın yaprakları solar, kuruyup büzülür ve kendi kendine ölüp gidermiş.”

Oysa Ishaan keşfetme meraklısı bir çocuk. Aslında bütün çocukların ebeveynler onları köreltmeden önce oldukları gibi. Kendi korkularını onlara empoze etmeden önce hissettikleri gibi. Daha filmin girişinde bile Ishaan ile tanıştığımız sahne o kadar insanı içine çekiyor ki bu sahnede Ishaan sığ kirli bir su birikintisinde kendine engin ve renkli bir o kadar da canlı bir dünya oluşturmayı başarmış. Minik balıkları yakalayıp onlar için oluşturduğu akvaryumuyla oldukça mutlu. Rengarenk resimler yapmakta ise oldukça marifetli. Ishaan’ın mekanlar ile iletişimi ise öyle kuvvetli idi ki.Mekanları keşfetmeye ve mekana dair bilgileri toplamaya bayılıyordu.
Film oldukça uzun sayılır. İllüstrasyonlar ve müzikler de bu uzamaya katkı sağlamış. Pek çokları belki bu illüstrasyonlardan ve müziklerden pek hoşlanmamıştır. Ama ben i-na-nıl-maz keyif aldım. O kısımları tekrar tekrar izledim. Şarkıların sözlerinde bir tatlı huzur ve bazılarında ise derin hüzün var. Mera Jahan yani Benim Dünyam şarkısının geçtiği sahnede Ishaan ödevlerini yapamadığı için okuldan kaçar ve o günü gezerek, dolaşarak, insanları gözlemleyerek geçirir. Küçük anlardan keyif alır. İşte o şarkının sözleri
“Mera Jahan/Benim Dünyam
biraz tatlı, biraz ekşi
biraz yakın, ama çok uzak değil
bana gereken, tüm ihtiyacım olan
özgür olmak
dokunacak kadar  yakın olmasına rağmen
kaybolur bir anda, sanki bir serap düşlerin dokusu
bir kazak gibi ısıtır beyaz bulutların ötesindedir  benim dünyam
izin ver de gürültü yapmadan gireyim,
girmeme izin ver şüpheliyim
vardır benim gibi, daha niceleri yalnız değilim
düş kuruyor yürüyorum , yarı uyanık
adım atıyorum ve sendeliyorum yalnız değilim
uyur-gezer, şaşkın yürürken tökezliyorum
artık şüphem yok  batan güneşin tekrar doğacağından
dünyam bir çözüldü mü herkesi şaşırtacak
gözlerim açık nasıl da koşuyorum, nasıl da koşuyorum öte dünyaya
sonra kuş gibi süzülüyorum, tam da olmak istediğim
uçan binlerce kanat gökyüzünü keşfediyor
çok fazla dönemeç var, takip edilecek çok fazla yol ve keşfedecek bir dünya
bu çocukluk yılları hiç bir zaman geri gelmeyecek
öyleyse gününü bol bol harca dostum
beş parasızsan veresiye harca
hayatın tadını çıkar ”
Filmin şarkılarına ve liriklerine şuradan ulaşabilirsiniz.Hele ki Maa/Mum şarkısı ciğer söken cinstendir.
 Ayrıca filmde disleksi ile ilgili birçok spesifik bulguya değinilmiş olmasını da yararlı buldum. Çünkü henüz fazla bilinmeyen ya da diğer rahatsızlıklar ile karıştırılan bir kavram. İlgi, farklı öğretme teknikleri  ve doğru iletişimle disleksinin üstesinden gelinebilecek bir durum olduğuna işaret etmesi de bu tür sorunlar ile mücadele edenler için ümit verici. Evet kesinlikle her çocuk özeldir! Peki 3x9=3 ne mi? Beni filmdeki en etkileyen sahne ;)

20 Temmuz 2015 Pazartesi

Yetenekli Bir İllüstratör : Pascal Campion

Bugün Pascal Campion’un çizimleri ile mest oldum.

  • Önce aşağıdaki  çizimine tesadüf ettim.Adeta ruhuma işledi. Yağmurlu, soğuk bir hava ama sıcacık bir yürüyüş; telaşsız.Hep arkaya bakmayı seven çocuk ise çocukluğun doğasına öylesine uygun ki.Kediciğin onda uyandırdığı neşe ise çizimden dışarı taşıyor adeta.
  • Dilerseniz şu playlist eşliğinde çizimler arasında kaybolun siz de.



  • Kurcaladıkça ise inanılmaz güzellikte çizimlerine ulaştım. İşlediği konular, çizimlerindeki ışık ve gölge, dekor ve hatta çizimlerine verdiği isimler gerçekten de hayran olunası.Çizimin sadece bir yetenek işi değil aynı zamanda bir zeka ve uzgörü işi olduğunu kanıtlar nitelikte.Merak edenler için tumblrda buradan blogspot da şuradan çizimlerini inceleyebilirsiniz.
  • Bir anne-baba için en mutlu anlardan biri sanırım çocuğunun mutluluğuna şahit olmak ve onu nefessiz izlemektir. O anı ne güzel resmetmiş.Güneşin altın ışıkları, herkesin yüzündeki gülümseme, aradaki temaslar yaşama sevincini dolaylı yollardan hissettiriyor izleyiciye.

  • Masallar güzeldir evet ,biraz da uyku yapar.Çocuklar için kalınan uykusuz gecelerin tüm yorgunluğunu işte o kucaktaki minik bedenleri silip götürür. Duvardaki ışıltılar ise çocuk odalarının vazgeçilmezi fosforlu duvar süsleri olsa gerek.



  • Yemek yedirmek - belki de sebzeleri sevdirmek - için şekilden şekle girmek ve her bir lokma için yaratıcılıkta sınır tanımamak temalı çizim olmalı. 



  • Bu bir okula yolculuk olsa gerek.Kim bilir neler konuşuyorlar babalı kızlı.Benim babam gibisi yok dönemi.Babamızın her şeyi bildiğini, herkesi yenebildiğini, her engeli aşabildiğini düşünür, buna yürekten inanırız. Övünç kaynağıdır elele tutuşmak.



  • Heyoo Batman ve Spiderman kardeşler sanki kızgın kumlardan serin sulara atlıyor. Bu bir pazar neşesi çizimi olmalı. Onlar daha çocuk ve doyasıya oynamak istiyor. 


  • Yaşama sevinci sandığımız gibi büyük anlarda değil, tam aksine büyük anlar uğruna göz ardı ettiğimiz minicik anlardadır. Kaybolan çocukluğumuzu bulalım.Gerek doğası, gerekse insan ilişkileriyle kirlenen günümüz dünyasını yeniden ve daha sağlıklı bir şekilde kurabilmemiz için gereken duyarlılığın, düş gücünün ve eleştiri yeteneğinin kaynağı, doyasıya yaşanmış bir çocuklukta gizli çünkü. 


  • Ayakların denizde, başın bulutlarda olduğu vakitler.

  • İşte bu epey içimi burktu.Çünkü esasında çocuklar oyuncaklarla değil baba ve anneleriyle oynamak istiyor.


Bir fotoğrafı, resmi veya çizimi incelerken görsel beni hikayesinin içine alabiliyorsa bana göre olmuştur.Sanırım en çok da bu sebeple Pascal Campion’un çizimlerini incelerken hem kendi çocukluğumdan, hem de annelik yolculuğumdan epey bir şeyler buldum. Çizimleri ağırlıklı olarak aile temalı.İçinde aşk, çocuk sevgisi, anne-baba sevgisi, hayvan sevgisi, yaşama sevinci, coşku, sade yaşam, küçük mutluluklar gibi o kadar çok özlediğimiz tema ve AN var ki en çok da bu yönü ile  seyrine doyum olmuyor.
*Illustrations by Pascal Campion