4 Temmuz 2015 Cumartesi

FADO

Çoğu kez insanlar aslında birlikte yaramazlık yapacak, beraber ortak bir dil geliştirecek, yan yana eğlenecek, dinlenecek ve haz alacakları “o biri"ne hiç rastlayamadan ölüp gidiyorlar. Şanslıydık.

Akşamları demlenmeyi çok severdik biz onunla. 
Sıklıkla çayla demlenirdik.
Müzik eşlik ederdi mutlaka muhabbetimize. Bana erkek sesi dinletme mümkünse derdi.. Güçlü kadın vokalleri severdi. Bütün gün kadınlarla uğraşıyorsun zaten derdim. Olsun derdi. Jazz severdi. Fado severdi.Aramızdaki on beş yıllık fark bazen müzik konusunda kıyıya vururdu.Ama ben onun eksenine kayıp yeni müzikleri tatmayı inanılmaz severdim. O benim eksenime pek kaymazdı ya da hissettirmeden kayardı. İnatçının tekiydi. 
Fado severdi. Bana da sevdirdi bu hüzünlü, melankolik müzik türünü. Sonradan öğrendim ki Portekiz kadınlarının denize uğurladıkları geri dönmeyen denizci sevdiklerine yaktıkları ağıtlardan türemiş bir müzik türüymüş.Anladım ki “Geri dönemeyecek sevdikler” tamlaması ancak geri dönemeyecek sevdikler olduğunda kavranabilecek bir tamlama imiş.. O nedenle derin acılar, yüklü özlemler ve böylesine melankolik bir ruhu varmış fadonun. Ses telleriyle değil yürek telleriyle söylüyorlardı adeta. İşte ona olan derin özlemlerim ne zaman beni dürtse ben de kendimi bambaşka bir coğrafyadan türemiş, bilmediğim dildeki bu müzik türünü  dinlerken buluyorum. Dinlerken de hayatımın bir köşesinde onla yaşamaya ve aramızdaki bağa sımsıkı sarılmaya devam ediyorum.
Buyrun; okyanus ağıtları:
Yine Portekizden çıkan harika şeylerden biri olan Fernando Pessao’ nun cümleleri ile bağlayalım müzikleri “Yaşam, tadını çıkarmayı bilmek gereken bir kötülüktür.” ve “Bütün buluşmaların öpücükleri kondu ağzıma / Bütün veda mendilleri kalbimde sallandı…” 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder