27 Kasım 2015 Cuma

Güz Biterken

Yoğun bir günün ardından battaniyeyi üstüme çekip , sevdiğim müziklerle hasret gidermece; sonbahara veda ederken güz temalı fotoğraflara göz atmaca .. 

“Asla bir tohumun potansiyelini küçümseme.. ! Bir gönül, bir hayalle birleştiğinde dünyada cennet yaratılır.” diyor ya Metin Hara Aşkın İstilası-Yol kitabında ;  işte sonbaharda her kare bunu teyit eder nitelikte..
         Sevilesi adamların sevilesi şarkıları;

25 Kasım 2015 Çarşamba

Kitaplar..Aynı anda hem bütün aklımı körleştiren hem de onu pırıl pırıl parlatan bir ışık


İnsanlar hep kısa, vurucu, güzel cümleler istiyor; pek çoğu o kitabı baştan sona okumaya zahmet etmiyor.. Gündüzün tortuları, rüyaya dönüşmeden, masalsı uykulara dalmadan önce kitaplar geceye en güzel eşlik eden..

23 Kasım 2015 Pazartesi

Gecenin Ritmi ~ Buika



İnsanın sırtını dayayabileceği, gerçekleri yüzüne korkusuzca vurabilen yazarların  olması, içini titretecek müziklerin günü doldurması da bir tür manevi zenginlik değil mi? Sonsuza dek okuyabileceğiniz kitaplar, sonsuza dek aynı yoğun hislerle dinleyebileceğiniz şarkılar eksik olmasın.. 

D Vitamini Devrimi ~ Soram Khalsa

Bir süredir okuma listemi beslenme, sağlık, bitkisel tedaviler, refleksoloji, ayurveda, yoga vb konulara doğru evirdim. Belki de ömrüm boyunca sürecek bu uğraş için ince eleyip sık dokuyarak bir beginner seviyesinde okuma listesi hazırladım.  Okunacak kitaplar o kadar fazla ki..Ancak ben bu kitapları okudukça yaşam kaliteme kademe kademe katkı sağladıklarını fark ediyorum. Ve bu nedenle ilgilenenler için kitapla ilgili birkaç temel bilgiyi buradan paylaşmaya özellikle çaba gösteriyorum.



D Vitamini Devrimi, hem konusu  hem de doktor olan yazarı Soram Khalsa’ nın kolay anlaşılır bir şekilde  adım adım anlatımı ile beni hemen kendine bağlayan bir kitap oldu. Hatta elimden bırakmak istemedim. D vitamininin bu kadar ilgimi çekebileceğini şimdiye kadar hiç düşünmemiştim !

Güneş giren eve doktor girmez atasözü ilkokul çağlarında öğrendiğimiz doğruluğu da pek çokları tarafından teyit edilmiş atasözlerimizden biridir. Ancak şu var ki belki de en tehlikeli bilgi kulak dolgunluğuyla yarım yamalak bilinen, önemi yeterince kavranmamış, es geçilmiş bilgi. O yüzden fikir sahibi olmak yerine belki de hayati önem taşıyacak konularda bilgilenmeye çalışmak zorundayız.

D vitamini ile ilgili bilinmesi gereken ilk şey, aslında bir vitamin olmadığıdır. İlginç ama öyle. D vitamini insan sağlığı için elzem ve vücut tarafından üretilmeyen bir maddedir. D vitamininin, en belirgin ve temel fonksiyonu  vücutta kalsiyum ve fosfor metabolizmasında rol almaktır. O olmadan sağlıklı kemiklere sahip olmamız mümkün değil. UVB ışınlarına maruz kaldığımız zaman D vitamini vücudumuz tarafından da üretilir. Bu sebeple D vitamini vitamin değil bir hormon olarak yeniden sınıflandırılmıştır.

Pek çok kişi vitaminleri ilk öğrenmeye başladıkları zamanlardan D vitamini ile raşitizm bağlantısını hatırlayacaktır. Raşitizm, D vitamini eksikliği ile bağlantılı önemli bir hastalıktır. Çocuklar D vitamininden yoksun olurlarsa kemikleri kalsiyum ve fosfor emilimini gerçekleştirmez ve yumuşak, güçsüz ve deforme olmuş kemikler ortaya çıkar.Sünger gibi yani. Erişkinler için aynı duruma osteomalazi (erişkin raşitizmi) denir. Ancak D vitamini bu bilinenden çok daha fazlası imiş; okudukça anladım. 200 den fazla genle etkileşerek dokuların ve organların iyileşmesini hızlandıran bir özellik taşıyor. Nezleden otoimmün hastalıklara, diyabete, kardiyovasküler hastalıklara, ruh sağlığı hastalıklarına, duygudurum bozukluklarına, kansere ve daha pek çok hastalığa koruma sağladığı-tedavi ettiği bilimsel olarak kanıtlanmış.



Güneş ile bağlantılı cilt kanseri 80 li yıllardan sonra korku saldığından beri biz marka marka güneş kremlerini bolca kullanıyoruz, neredeyse yüzümüz kadar güneş gözlüklerinin ardında güneşten bucak bucak kaçıyoruz. 😎 Ayrıca zamanımızın büyük kısmı kapalı mekanlarda geçiyor, ofislere tıkılı çalışıyoruz  ve yaşlanma, kırışık bir cilt korkusu sebebi ile de güneşten kaçınıyoruz. Çocuklar da benzer şekilde zamanlarının büyük bir kısmını içeride geçiriyorlar ve dışarıda oldukları zaman da güneşten kıyafetlerle ve güneş koruyucularıyla korunuyorlar.Hal böyle olunca vücudumuzda D vitaminin üretilmesini sağlayacak güneşi yeterli seviyede temin edemiyoruz.
Aslında ultraviyole dediğimiz güneş ışınları da UVA ve UVB olarak ikiye ayrılıyor. UVA ışınları güneşten gelen uzun ışınlar olup  cildin derinine işler ve yaşlanmaya, renk değişikliğine ve kırışıklara neden olurlar. D vitamini üretiminde rolü yoktur. UVB ışınları ise cildimize değdiği zaman D vitamini üretimini başlatırlar. Camdan ve kıyafetlerden geçemezler. Bu yüzden sadece pencere kenarında oturarak D vitamini üretemezsiniz. Ancak bizler güneşten korunmayı epey abarttık. 50 faktörlü bol kimyasal madde içeren korumaları yaz kış günlük kullandığımız nemlendiricilerin içine bile dahil ettik. Oysa araştırmalar, güneş kremlerinin sanılanın aksine cilt kanserlerine karşı yeteri kadar koruyucu olmadıklarını göstermekte imiş. Bunun sebebi olarak da bu kremlerin kanser yapan UVA ışınlarından ziyade D vitamini üretimi sağlayan UVB ışınlarını engellemesi imiş. Böylece bu kremler bizi D vitamini fakiri kılıyorlar. Tabi bu güneş kremlerini hiç kullanmamak gidip güneşte haşlanmak anlamına gelmiyor. Tehlikeli saatlerde elbette ki güneş koruması çok zaruri. Ancak güneşin dik olmadığı zamanlarda 20-30 dakika kremsiz güneşlenmek de çok faydalı. Kısacası güneşle ilişkimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor.


Kitap o kadar ilgimi çekti ki beni daha da derin araştırmalara yöneltti. Çünkü kış mevsimi yaklaşıyor ve güneş  yavaş yavaş  yerini  yağmur ve soğuğa bırakıyor.Bu durum da güneşten sentezleyemeyeceğimiz  D vitamini sorunsalını nasıl çözeceğimizi düşündürüyor haliyle. Okuduklarımdan anladığım temel ana fikir şu güneş ışığı olmadan D Vitamini de yok; üretilmiyor. D Vitamini zengini yiyecekler, günlük ihtiyacımızı almaya pek de yetmezmiş. Örneğin iki kase yoğurt günlük kalsiyum ihtiyacımız için yeterli iken D vitaminini yoğurt, peynir veya sütten günlük karşılamak imkansız.Örneğin 1 litre tam yağlı sütte en fazla 60 ünite D vitamini bulunuyor. Günlük ihtiyacımızın 4000-5000 ünite olduğu düşünülürse günlük bu hemen hemen 10 kova süte tekabül ediyor 😌 Balıkta ve yumurtanın sarısında da D vitamini var. Ama bir yumurtadan en fazla 20 ünite alınmaktadır.Günde 200 yumurta yiyemeyeceğimize göre, sadece besinlerle D Vitamini ihtiyacını karşılamamız imkansız olduğunu okudum ve şu da var tatil boyunca 20 gün güneşlendiniz diyelim, toplam 100,000 ünite D Vitamini rezervi ile eve dönüyorsunuz. Günde 5,000 üniteden ayda ortalama 150,000 üniteye ihtiyacınız olduğuna göre, bu stok çok kısa sürede tükenecektir. 



Yani kış günü D Vitamini desteği almak şart gibi görünüyor. Basit bir kan testi D vitamini seviyenizi öğrenmenizin en iyi yoludur. Detayda o kadar çok bilgi var ki kitabı okuyun ve kendinizdeki durumu gözden geçirin derim.Kendine ve sevdiklerine daha yararlı bir insan olmak isteyenler için bu kitap bulunmaz bir nimet. 
Her zaman sağlıklı ve aktif bir hayatınız ve optimal D vitamini seviyeleriniz olsun.☀️

18 Kasım 2015 Çarşamba

Oyun Arkadaşım Yeryüzü ~ Jennifer Ward

Çocuklar dünyaya öğrenme aşkıyla gelir..İlk günlerinden itibaren adım adım emeklemeyi, yürümeyi, koşmayı, atlamayı, zıplamayı, tırmanmayı, konuşmayı, espri yapmayı, tartışmayı, sorular sormayı ve daha nice konu hakkında pek çok şeyi öğrenirler. Bana göre, çocuklar daha önceki yıllarda nasıllarsa şimdi de öyleler. Aynı şeylere düşkünler: koşmak, bir yerlere tırmanmak, macera peşinde koşturmak, bir şeyleri saklamak, içine saklanabilecekleri alanlar oluşturmak, iz sürmek, hiyerarşi yaratmak ve kendi heyecan dolu dünyalarını inşa etmek. Fiziki ve sosyal çevrelerini sürekli gözlemlerler ve iştahla bilgi edinirler. Fakat zamanla biz yetişkinler ya baskıcı/zorlayıcı okul sistemlerimizle veya çocuk olmanın doğasına aykırı koyduğumuz kurallar ile veyahut koruma iç güdümüzü ve endişe güdümüzü abartarak  bu öğrenme sürecini köreltiriz.
 Şu cümleler size tanıdık geliyor mu?
  • Dışarıya çıkma, hasta olursun.
  • Dışarı çıkma üstün kirlenir.
  • Dokunma elini ısırır.
  • Tatma midene dokunur.
  • Tırmanma düşersin.
  • Güneşte kalma, kafana güneş geçer
  • Toprağa basma, ayaklarına bir şey batar.
  • Çise atmaya başladı, yürüyemeyiz.
  • Oturma çimen pantolonunu boyar.
  • Aman ateşe dokunma!
  • Su içme terlisin.
  • Yeme alerji yapar.
  • Zıplama, ayağın burkulur.
  • Dağıtma, dökme, kırma…
İşte öyle bir noktaya geldik ki doğada oynamak çocuklarımız için suç haline geldi adeta. Ebeveynler belki farkında olmadan, biraz da kendi rahatları için“kutulanmış çocuklar” oluşturuyorlar. Bu kutulanmış çocuklar araba koltuklarında, mama sandalyelerinde, pusetlerde ve benzeri özel oturaklarda zaman geçiriyorlar. Eğlenmesi için de eline ver bir telefon ya da tablet olmadı aç televizyonu  tamamdır. Bir bakıyorum yürüyebilen çocuğunu bebek arabasına koymuş iterek gezdiriyor anneler. Bunlar sonucunda ise sıkıldım kelimesini sıkça kullanan, can sıkıntısı ile başa çıkamayan, tatmin olmayan, agresif, içindeki potansiyeli dışarı çıkaramayan prototip ve hatta obez çocuklar yetişiyor.
Diğer yandan ise doğa ile mesafemiz her geçen gün artıyor. Yeşil alanlarımız bile suni ve manikürlü. Artık çocukların programları ebeveynlerden bile daha yoğun! Oyunsa AVM lerin içinde oyun parkları denilen renkli, cicili bicili ortamlara hapsedilmiş durumda. Bu yazımda bahsedeceğim “Oyun Arkadaşım Yeryüzü” adlı kitap doğa ile aramızdaki mesafeyi kapatarak çocuklarımızla birlikte doğa deneyimleri yaşamamız için kılavuzluk edebilecek türde bir etkinlik kitabı. “Oyun Arkadaşım Yeryüzü” derslere, kurslara, teknolojik oyunlara, televizyona, bilgisayara boğulan çocuklar için çok keyifli keşiflere rehber olabilecek dolulukta.Bu kitap aileleri, eğitimcileri ve çocukların bakımından sorumlu olan herkesi çocuğunun elinden tutup dışarıya çıkmaya, doğada vakit geçirmeye, ağaçları, toprağı, kayaları, çiçekleri, mevsimleri yani doğaya dair her tür yaşam kıpırtısını incelemeye davet ediyor. Jennifer Ward’ın  kaleme aldığı kitabı Billur Kakıcı Türkçeye çevirmiş.




 “Oyun Arkadaşım Yeryüzü” çocuklarınız ile birlikte yapabileceğiniz, dört mevsime göre ayrılmış 52 aktiviteden oluşuyor. Üstelik ihtiyaç duyulabilecek malzemeler de masrafsız, kolay bulunabilecek türden.



Kitapta her aktivite ile ilgili ‘Bi’şey sorucam’ bölümü var. Bu bölümde yazar çocuklarımızın olası sorularını dile getirmiş ve biz yetişkinler için verilebilecek cevapları belirtmiş. Ayrıca her aktivitenin sonunda ise bu aktiviteden beklenen yararın neler olduğu kısaca belirtilmiş.
Etkinlikler için ille ormana, dağa gitmeye gerek yok. Yaşadığınız yerlerdeki parka da gidebilirsiniz. Balkonunuzda yetiştirdiğiniz çiçeklerden, pencere önüne konan kuştan, böcekten, gökyüzüne açılan bir verandadan, kumsaldan, kapı önünde miyavlayan kediden de yararlanabilirsiniz. Her gün önünden fark etmeden geçtiğiniz ağaçları da ziyaret edebilirsiniz. Aktivitelerin bir kısmı gözleme dayanıyor. Aslında yetişkinler olarak bizlerin unuttuğu veya göz ardı ettiğimiz şey doğada oynayacak pek çok materyal ve üzerine konuşacak pek çok konu olduğu. Kitap bu konuda bize bir kılavuz, hatırlatıcı bir kaynak niteliği taşıyor.



Ancak kitaba sizin bir şeyler katmanız lazım, diğer türlü kitap işe yaramaz aslında.Okunup geçilecek bir kitap değil. Yani bir miktar efor gerektiriyor, ancak deneyip de başardıkça hem siz hem çocuğunuz mutlu olacak.Doğa hakkında daha fazla şey öğrenmek ve bunları çocuklarla paylaşmak iyi bir şeydir; bir yetişkin ile bir çocuk doğa hakkında birlikte bir şeyler öğrenirlerse, bu daha da iyidir. Ve çok daha eğlencelidir.

Bu tür aktivitelerin  faydaları için şunları söyleyebilirim:
  • Açık hava çocukların doğal bağışıklıklarını güçlendirir. Kaloriferli, nemsiz, kapalı, havasız ortamlardan çocukları uzaklaştırır. Çünkü zannedilenin aksine virüsler, bakteriler kapalı, havasız ortamlarda artar.
  • Güneşli havalarda yapılacak aktiviteler sayesinde gıdalarla alınması çok zor olan D vitamini güneşten ünite ünite alınır. Ayrıca gün ışığı kalsiyum emilimini artıracaktır. Daha güçlü kemik yapılarına sahip olmaları için bu güzel bir fırsattır.
  • Açık havada etkinliklerini diğer çocuklarla birlikte yaptıkça insan ilişkileri ve sosyal becerileri gelişecektir.
  • Aile ile yapılan bu aktiviteler aile bağlarını güçlendirecek ve ilerleyen yaşlarında çocuklarımız için güzel bir anı olarak da kalacaktır.
  • Temiz hava ve hareketlilik iştah olarak geri dönecek ve çocuğumuzun sindirimini güçlendirecektir. Ayrıca çocuklar normalde yemedikleri sebzeleri kendileri yetiştirdiğinde yiyebilirler.
  • Doğada yalınayak gezdiklerinde serbest elektronlar topraktan bedenine geçecek ve bir nevi topraklanacaklardır.
  • Doğada olmak huzur duygusu verir, tazeler, ferahlatır. Rahat uyumasını sağlar.
  • Çamurla, toprakla, yağmurla, karla oynamak çocuğun duygu durumunu olumlu etkileyerek stres ve kaygısını azaltır.
  • Açık hava aktiviteleri iç mekan aktivitelerine göre çocuklarımızın hem zihinsel hem de fiziksel gelişimini daha olumlu etkiler. Çocuk eklem ve kaslarındaki küçük motor duyularını geliştirir.
  • Çocukların doğuştan gelen hayranlık ve merak duygusunu tetikler, parlatır.
  • Doğaya saygılı, duyarlı ve vicdanlı bireyler yetişir.
Yakında sonbahar bitecek. Artık ağaçlar yapraklarını iyice döktü ve doğada usul usul kışa hazırlık var. İlk fırsatta çocuğunuzun elinden tutun ve gidip bir ağaca sarılın; yaşlı bir ağacın dibine oturun, doğayı dinleyin… Onları hak ettikleri çocukluk neşesinden mahrum bırakmayın. Belki de hafta sonu doğa ile iç içe geçirilecek zaman ya da akşam yemeğinden sonra yapılacak aile yürüyüşleri güzel bir başlangıç olabilir. Doğaya gittiğimizde çocuklara dikkatli olmasını söylemektense, onları ‘dikkatlerini vermeye’ teşvik edelim. Ha bir çocuğunuz yoksa bütün bunları kardeşinizle, yeğeninizle ve hatta sevgilinizle deneyimlemek de oldukça keyifli olacaktır.