14 Kasım 2015 Cumartesi

Şibumi ~ Trevanian

— “Şibumi mi efendim?
Nicholai bu kelimeyi biliyordu ama, yalnızca bahçelerin düzenlenmesine, mimarîye ilişkin anlamıyla biliyordu. Azımsanan alçak gönüllü güzellik anlamıyla.
— Bu kelimeyi hangi anlamda kullanıyorsunuz efendim?
— Herhalde belirsiz bir anlamda, üstelik yanlış olarak kullanıyorum. Ya da bana öyle geliyor. Anlatılmayacak bir niteliği tarif etme çabası. Bildiğin gibi şibumi, sıradan, olağan görünümlerin altında yatan gizli üstünlükleri anlatır. Şöyle düşün: O kadar doğru bir söz ki, cesaretle söylenmesine gerek yok. O kadar dokunaklı bir olay ki, güzel olmasına gerek yok. O kadar gerçek ki, sahici olmasına gerek yok. Şibumi demek, bilgiden çok anlayış demek.İfade dolu bir sessizlik demek. Kendini kanıtlama gereği duymayan bir alçak gönüllük demek. Sanatta şibumi zarif bir basitliği ifade eder. Buna sabi denir. Felsefedeyse kendini wabi olarak gösterir. Büyük bir ruhsal rahatlıktır ama pasiflik değildir. Bir insanın kişiliğindeyse… nasıl söylemeli… Hakimiyet peşinde olmayan otorite mi? Onun gibi bir şey.
Nicholai'nin hayal dünyası bir anda Şibumi kavramıyla doluvermişti. Başka hiçbir ideal onu bu derece etkilememişti ömründe.
— İnsan şibumi’yi nasıl elde eder, efendim?
— İnsan şibumi’yi elde etmez. Ancak onu… keşfeder. Bunu yapabilen pek az sayıda üstün nitelikli insan vardır. Dostum Otake-san gibi.
— Yani insan şibumi düzeyine gelmek için çok şey mi öğrenmeli?
— Daha çok,                                                                                                                                                
O andan başlayarak Nicholai’ nin hayattaki en büyük amacı, Şibumi düzeyinde bir insan olmaktı. Son derece sakin bir kişilik. Bu alan ona açıktı. Kökenleri, eğitimi ve ruhsal yapısı nedeniyle diğer birçok meslek ve alan ona kapalı olduğu halde, bu açıktı. Şibumi'ye varmaya çalışırken hiç göze gözükmeden gelişecek, zorba kalabalığın dikkatini ve öfkesini çekmeyecekti.”





Elime macera kitabı diye pek de istemeye istemeye aldığım bu kitabı bir solukta okuyup bitirdiğimde aslında bir felsefe kitabını okumuş olduğumu hissettim. Politikadan ekonomiye, mistik yaşamdan sade yaşama, insanın kendi içine yaptığı yolculuktan uluslararası ilişkilere, aşka, tutku ve intikama, adalete dair pek çok konunun iç içe yedirildiği akıcı bir dille kaleme alınmış, insanı zorlamayan, su gibi akan bir roman. Okudukça takma adı Trevanian olan yazarın zekasına hayran kaldım.1979 yılında yazılan bu romanın yazıldığı yılları da göz önünde bulundurduğumda o denli primitif günlerde, yazarın oldukça zengin bir kurgu oluşturabildiği ortadadır.

Kitabın konusundan çok da fazla bahsetmek istemiyorum ama Nicholai Hel Alexandrovitch karakteri başlı başına bir çekim kaynağı. Yazarın ellerinde super duper hale getirilmiş bir kahraman o. Şanghay'da doğup Japonya'da büyümüş bir Rus Alman melezi olarak hem Avrupa'nın hem de Doğu'nun izlerini taşımaktadır.Amerika’ya karşı derin bir nefreti vardır.Hem profesyonel bir suikastçi ve katil, hem bir mağara kaşifi, hem de bir filozof. ‘Bask dili’ dahil tam yedi dile hakim bir übermensch. Go oyununda usta ve hayatı go oyununa göre kurgulayan bir  dahi. Ancak yazar Nikko ile beraber pek çok başarılı karakter yaratmayı da bilmiştir. Bulardan biri Nikko’nun mağara serüvenlerinde buddysi olan Benat Le Cagot olup şöyle çok şahane bir hayat görüşü ortaya atmıştır:
 "Ben çok seyahat ettim, dünyayı avucumun içinde çevirdim ve bir şeyi iyice anladım. İnsanı en mutlu eden şey, ihtiyaçlarıyla varlıkları arasında bir denge bulunmasıdır. Bütün sorun bu dengenin nasıl sağlanacağı. İnsan bunu belki varlıklarını yükseltip ihtiyaçlarının düzeyine çıkararak yapabilir. Ama bu budalalık olur. Bunu yapmak, arada bir sürü doğa dışı şeyler yapmayı gerektirir. Pazarlık etmek gibi, çalışmak gibi, çabalamak gibi. Öyleyse ? Öyleyse akıllı bir adam dengeyi, ihtiyaçlarını azaltarak, yani onları varlıklarının düzeyine indirerek sağlar. Bunu yapmanın da en iyi yolu, bedava olan şeylerin değerini bilmektir. Dağların, kahkahanın, şiirin, bir dostun verdiği şarabın, yaşlı ve şişman kadınların. Bakın bana ! Ben elimdekilerle mutlu olmayı çok iyi bilen biriyim. Bütün mesele elimdekileri yeteri kadar çoğaltmak."
Gerek konusuyla gerekse hissettirdikleriyle benim için gerçekten etkileyici bir kitap oldu.O nedenle sizler için uygun bir dönemde okumanızı tavsiye edebilirim. Keyifle kalın ;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder