23 Kasım 2015 Pazartesi

D Vitamini Devrimi ~ Soram Khalsa

Bir süredir okuma listemi beslenme, sağlık, bitkisel tedaviler, refleksoloji, ayurveda, yoga vb konulara doğru evirdim. Belki de ömrüm boyunca sürecek bu uğraş için ince eleyip sık dokuyarak bir beginner seviyesinde okuma listesi hazırladım.  Okunacak kitaplar o kadar fazla ki..Ancak ben bu kitapları okudukça yaşam kaliteme kademe kademe katkı sağladıklarını fark ediyorum. Ve bu nedenle ilgilenenler için kitapla ilgili birkaç temel bilgiyi buradan paylaşmaya özellikle çaba gösteriyorum.



D Vitamini Devrimi, hem konusu  hem de doktor olan yazarı Soram Khalsa’ nın kolay anlaşılır bir şekilde  adım adım anlatımı ile beni hemen kendine bağlayan bir kitap oldu. Hatta elimden bırakmak istemedim. D vitamininin bu kadar ilgimi çekebileceğini şimdiye kadar hiç düşünmemiştim !

Güneş giren eve doktor girmez atasözü ilkokul çağlarında öğrendiğimiz doğruluğu da pek çokları tarafından teyit edilmiş atasözlerimizden biridir. Ancak şu var ki belki de en tehlikeli bilgi kulak dolgunluğuyla yarım yamalak bilinen, önemi yeterince kavranmamış, es geçilmiş bilgi. O yüzden fikir sahibi olmak yerine belki de hayati önem taşıyacak konularda bilgilenmeye çalışmak zorundayız.

D vitamini ile ilgili bilinmesi gereken ilk şey, aslında bir vitamin olmadığıdır. İlginç ama öyle. D vitamini insan sağlığı için elzem ve vücut tarafından üretilmeyen bir maddedir. D vitamininin, en belirgin ve temel fonksiyonu  vücutta kalsiyum ve fosfor metabolizmasında rol almaktır. O olmadan sağlıklı kemiklere sahip olmamız mümkün değil. UVB ışınlarına maruz kaldığımız zaman D vitamini vücudumuz tarafından da üretilir. Bu sebeple D vitamini vitamin değil bir hormon olarak yeniden sınıflandırılmıştır.

Pek çok kişi vitaminleri ilk öğrenmeye başladıkları zamanlardan D vitamini ile raşitizm bağlantısını hatırlayacaktır. Raşitizm, D vitamini eksikliği ile bağlantılı önemli bir hastalıktır. Çocuklar D vitamininden yoksun olurlarsa kemikleri kalsiyum ve fosfor emilimini gerçekleştirmez ve yumuşak, güçsüz ve deforme olmuş kemikler ortaya çıkar.Sünger gibi yani. Erişkinler için aynı duruma osteomalazi (erişkin raşitizmi) denir. Ancak D vitamini bu bilinenden çok daha fazlası imiş; okudukça anladım. 200 den fazla genle etkileşerek dokuların ve organların iyileşmesini hızlandıran bir özellik taşıyor. Nezleden otoimmün hastalıklara, diyabete, kardiyovasküler hastalıklara, ruh sağlığı hastalıklarına, duygudurum bozukluklarına, kansere ve daha pek çok hastalığa koruma sağladığı-tedavi ettiği bilimsel olarak kanıtlanmış.



Güneş ile bağlantılı cilt kanseri 80 li yıllardan sonra korku saldığından beri biz marka marka güneş kremlerini bolca kullanıyoruz, neredeyse yüzümüz kadar güneş gözlüklerinin ardında güneşten bucak bucak kaçıyoruz. 😎 Ayrıca zamanımızın büyük kısmı kapalı mekanlarda geçiyor, ofislere tıkılı çalışıyoruz  ve yaşlanma, kırışık bir cilt korkusu sebebi ile de güneşten kaçınıyoruz. Çocuklar da benzer şekilde zamanlarının büyük bir kısmını içeride geçiriyorlar ve dışarıda oldukları zaman da güneşten kıyafetlerle ve güneş koruyucularıyla korunuyorlar.Hal böyle olunca vücudumuzda D vitaminin üretilmesini sağlayacak güneşi yeterli seviyede temin edemiyoruz.
Aslında ultraviyole dediğimiz güneş ışınları da UVA ve UVB olarak ikiye ayrılıyor. UVA ışınları güneşten gelen uzun ışınlar olup  cildin derinine işler ve yaşlanmaya, renk değişikliğine ve kırışıklara neden olurlar. D vitamini üretiminde rolü yoktur. UVB ışınları ise cildimize değdiği zaman D vitamini üretimini başlatırlar. Camdan ve kıyafetlerden geçemezler. Bu yüzden sadece pencere kenarında oturarak D vitamini üretemezsiniz. Ancak bizler güneşten korunmayı epey abarttık. 50 faktörlü bol kimyasal madde içeren korumaları yaz kış günlük kullandığımız nemlendiricilerin içine bile dahil ettik. Oysa araştırmalar, güneş kremlerinin sanılanın aksine cilt kanserlerine karşı yeteri kadar koruyucu olmadıklarını göstermekte imiş. Bunun sebebi olarak da bu kremlerin kanser yapan UVA ışınlarından ziyade D vitamini üretimi sağlayan UVB ışınlarını engellemesi imiş. Böylece bu kremler bizi D vitamini fakiri kılıyorlar. Tabi bu güneş kremlerini hiç kullanmamak gidip güneşte haşlanmak anlamına gelmiyor. Tehlikeli saatlerde elbette ki güneş koruması çok zaruri. Ancak güneşin dik olmadığı zamanlarda 20-30 dakika kremsiz güneşlenmek de çok faydalı. Kısacası güneşle ilişkimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor.


Kitap o kadar ilgimi çekti ki beni daha da derin araştırmalara yöneltti. Çünkü kış mevsimi yaklaşıyor ve güneş  yavaş yavaş  yerini  yağmur ve soğuğa bırakıyor.Bu durum da güneşten sentezleyemeyeceğimiz  D vitamini sorunsalını nasıl çözeceğimizi düşündürüyor haliyle. Okuduklarımdan anladığım temel ana fikir şu güneş ışığı olmadan D Vitamini de yok; üretilmiyor. D Vitamini zengini yiyecekler, günlük ihtiyacımızı almaya pek de yetmezmiş. Örneğin iki kase yoğurt günlük kalsiyum ihtiyacımız için yeterli iken D vitaminini yoğurt, peynir veya sütten günlük karşılamak imkansız.Örneğin 1 litre tam yağlı sütte en fazla 60 ünite D vitamini bulunuyor. Günlük ihtiyacımızın 4000-5000 ünite olduğu düşünülürse günlük bu hemen hemen 10 kova süte tekabül ediyor 😌 Balıkta ve yumurtanın sarısında da D vitamini var. Ama bir yumurtadan en fazla 20 ünite alınmaktadır.Günde 200 yumurta yiyemeyeceğimize göre, sadece besinlerle D Vitamini ihtiyacını karşılamamız imkansız olduğunu okudum ve şu da var tatil boyunca 20 gün güneşlendiniz diyelim, toplam 100,000 ünite D Vitamini rezervi ile eve dönüyorsunuz. Günde 5,000 üniteden ayda ortalama 150,000 üniteye ihtiyacınız olduğuna göre, bu stok çok kısa sürede tükenecektir. 



Yani kış günü D Vitamini desteği almak şart gibi görünüyor. Basit bir kan testi D vitamini seviyenizi öğrenmenizin en iyi yoludur. Detayda o kadar çok bilgi var ki kitabı okuyun ve kendinizdeki durumu gözden geçirin derim.Kendine ve sevdiklerine daha yararlı bir insan olmak isteyenler için bu kitap bulunmaz bir nimet. 
Her zaman sağlıklı ve aktif bir hayatınız ve optimal D vitamini seviyeleriniz olsun.☀️

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder