17 Mart 2016 Perşembe

Gecenin Ritmi ~ Bliss


Sabah erkenden uyandım, yürüyüş yapmak üzere çıktım. Müziksiz bir yürüyüş yaptım. Yavaş yavaş. Bizim mahalle derin uykudaydı, dışarda mart soğuğu, sahilden yürüyerek denizin kenarına kadar geldiğimde  ellerim uyuşmuştu soğuktan.. Böyle kendi halinde, özgürce, sıradan yaşamanın ne kadar güzel ve nasıl büyük bir lütuf olduğunu düşündüm o an.

Pek çok insan yine sevdiklerinin arkasından bakakaldı.. Neye yansınlar; hangi birine yanmalılar? Bir daha sarılamayacak olmaya mı, sevdiklerinin ızdırap içinde can vermelerine mi, hayatı erkenden ve apansız bırakıp gitmelerine mi.. İsimleri sadece bir listeden ibaret gibi dursa da kiminin en yakın dostu, kiminin eşi, kiminin yavrusu, kiminin sevgilisi, kiminin sırdaşı , kiminin yaşama tutunma sebebi, en değerlisi gitti. Üniversite sınavının yapıldığı o günde asıl sınavın hayatın kendisi olduğunu öğretti bize Ankara.

Ama işte gel gör ki hayat sağ kalanlar için bir şekilde akıyor. Ödenecek faturalar, katılmak gereken toplantılar, pazara gidilip alınacak sebzeler, gönderilecek kargolar, üst komşuya alınacak hoş geldin hediyesi, çocuğun doktor kontrolü, köpeğin maması, çiçeklerin toprağı, evin temizliği, arkadaşlarla buluşmalar,  yanıtlanacak e-mailler, bir grip virüsünün vücudumdaki sinyalleri, tavuk suyuna limonlu şehriyeli çorba düşünceleri ile geriye döndüm.. Ancak değişen bir şey var. Artık kendimi pek de güvende hissetmiyorum. O gün telefonun ucundaki çoğu arkadaşım az önce olduğum yer şu an enkaz halinde, ben de ölebilirdim diyerek yaşadığı şoku anlatıyordu. Kıl payı kurtulmuşlardı. Bir kılın inceliğinde miydi şimdi hayat? Sosyal medyada yeni yeni patlamalar olacağına dair paylaşımlar dönüyor. Okudukça umutsuzlaşıyorum, televizyonda yapılan açıklamaları izledikçe hayal kırıklığım büyüyor. Düşüncelerim yoğunlaştıkça adımlarım hızlanmaya başladı. Bildiğim bir şey varsa o da bu dünyada geri dönüşü olmayan tek şeyin ölüm olduğu. Herkes bunu bilirken ne oldu da biz bu duruma geldik?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder