2 Ağustos 2015 Pazar

Bir yandan günlüğüme yazarken

bir yandan da güneşin ufukta yarattığı ışık oyunlarını izliyorum. Bulutların arasında kaybolan güneşin çekingen ışıkları bile aslında insanın içini huzurla doldurmaya yetiyor. Ancak  ülkemizin kaynayan kazana dönüştüğü bu günlerde gündemine karşı akıl ve ruh sağlığımızı korumamız o denli güç olmaya başladı ki bütün gün boyunca kafası karışık ve hayatın gidişatıyla ilgili derin endişeye gark olmuş bir şekilde geçip gidiyor günler. Telefona düşen her haber bildiriminde yeni bir şehit ismiyle karşılaşma endişesi duymak ve bir şehit haberi değil de hiç umurumda olmayan bir futbol takımının en son transferinin bildirimini okuyunca dahi duyulan rahatlama hissi arasında gelgitlerle geçiyor güzelim yaz mevsimi. Bir yandan da hiçbir şey olmamış gibi  doğum günleri, düğünler, havai fişekler, tatil, deniz, kitaplar, filmler, iş ile hayat rutinliğinde akmaya devam ediyor.



Güneş battı, hava bir nebze olsa da serinledi. Balkonlarda yavaş yavaş akşam yemeği masaları akabinde ise tavla, okey masaları kurulmaya başlayacak. Acı tatlı bütün bu şahit olunanlar o kadar dolduruyor ki insanı bir kutu antibiyotik içsen de inmeyen iltihap gibi kalıyor bazı kelimeler içimde. Zihnimin merkezkaç kuvvetinin etkisiyle salınıp duruyor ama tam donanımlı bir cümleye dönüşemeden oraya buraya not düşülüp kalıyorlar sıklıkla. Günlük yazmak, her şeyden önce bir iç dökümü, düşünceleri somutlaştırmak, bir iyileşme yöntemi benim için. Kimisi iç dünyasını şiirlere, kimi tuvallere, kimi illüstrasyonlarına, kimi bir fotoğraf karesine, kimi öykülere, kimi bloğuna, kimi notalara daha pek çoğu ise bambaşka materyallere aktarır bense günü gününe olmasa da özellikle son zamanlarda artan bir şevkle günlüğüme. Bir şekilde anlatmak biraz da ihtiyaç. Yoksa yaralı bir kuş gibi kıpırtısız duracak ama kaybolmayacak bu içte olan günlerce. Ne kanat çırpacak halin kalır ne güzel şakıyacak sesin. Günlük tutmak bu yönü ile terapi gibidir ve öğreticidir. Yazıya döktüğünde insanın yaşananlardan ders çıkarması daha bir kolaylaşır. Hem de kişisel tarihinin sanki bir belgesi, bir başvuru kaynağı gibi durur.
Ben kalemi elime aldığımda ya da klavyenin başına geçtiğimde müziğim zaten açıktır. İçimden dökmek  istediklerime ya da fikir kırıntılarıma göre müzik şekillenir. Bazı şarkılar üfleyip serinletir. Kafası karışık gün yorgunu insanlarını sakinleştirir, içlendirir ve kuytu köşelerinde kaçınılmaz olarak kalemle kağıtla buluşturur, yazdırır. Alalade karmakarışık alınmış notlar müzik eşliğinde bütünleştirilir, eklemeler çıkartmalar yapılır, metinler ortaya çıkar ya da günlüğe not etmeye değer bulunmaz ve üzeri çizilir.
Yazarken eşlik etmesinden hoşlandığım müzikleri ise şöyle derledim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder