Alkali Yaşam hakkında yaklaşık bir yıl önceki
yazımda Miyase Bülbül’ün Alkali Yaşam-Mutfak kitabından bahsetmiştim. Tabi bu konuya daha fazla eğildikten sonra pek
çok yeni kitap ile yolum kesişti. Kaynak olabilecek çok güzel kitaplardan bir
tanesi de Dr. Ayşegül Çoruhlu’nun Alkali
Diyet adlı kitabı.
Kitabın adındaki “diyet” ifadesinden daha çok fazla
kilolarından şikayetçi olanlara yönelik bir kitap gibi dursa da aslında
sağlıklı beslenme, zinde hissetme ve formda kalma ile ilgili inanılmaz
güzellikte tüyolarla dolu bir kitap. Vücudumuzu alkali tutmadıkça ve aside
boğdukça kilo veremeyeceğimizi ve hastalıklardan kaçamayacağımızı anlamamı
sağlayan muhteşem kitaplardan biri. Bunun nedenlerini niçinlerini,
asit alkali dengesinin biyokimyasal mantığını anlaşılır bir
dille oldukça güzel ifade etmiş. Kitabın sonuna da faydalı ve basit tablolar eklemiş; alkali
beslenmeyi günlük yaşama entegre etmek için neler yapılabileceğine değinmiş.
Uzun sayılabilecek bir süredir alkali yaşamın
sürdürülebilirliğini test ettim ve geliştirdim. Şunu söyleyebilirim ki gerçek
besinlerin bedene hücrelere ulaşması paha biçilemez bir güzellik. Bu
yazımda biraz alkali beslenme sağlık ilişkisine değinip biraz da alkali
beslenmede sonbahar – kışa özgü neler tüketilebilir, neleri yersek
alkali oluruz hakkında kendi pratiklerimi yazacağım.
Nasıl sigara içildiği ilk gün kanser yapmayıp vücut
25-30 yıl mücadele veriyorsa asitlenme
de azar azar hücreleri harap ederek günden güne ilerler. Hastalıklar zamanla ortaya
çıkar. Alkali beslenmede ilke konuya
tepeden bakıp büyük resmi görmek ve önce küçük hücreyi anlamak,
hücreyi sağlam
tutacak şartları yerine getirmektir. Çünkü hem sağlık hem hastalık
hücrelerin içinde başlar. Nihayetinde bizler milyarlarca hücrenin bir
araya getirdiği organizmayız. Vücudun bütün reaksiyonları hücrenin
içinde olur. O nedenle her bir hücrenin sağlığı da genel sağlığımızı belirliyor.
İster kalp, ister cilt, ister böbrek hücresi olsun tüm hücreler benzer şekilde çalışıp benzer şekilde tahrip olurlar.
Vücudumuz hem kendi
metobolizmamızın doğal döngüsü hem de tükettiğimiz yanlış besinlerin sindirimi sonucu
olarak asit son ürünler oluşturur. Böylece iç ortamımız sürekli
kirlenir.(Akvaryumun içindeki balığın suyunu düşünün) Belli
bir süre sonra asit miktarı vücudun temizlik, savunma, onarma
kapasitelerinin
üzerine çıkacak kadar birikip tüm dokuları kirletir. Ardından diyabet,
osteoporoz, kalp
hastalıkları, karaciğer yağlanması, safra kesesi ve benzeri virüs ya da
bakterilerin sebep olmadığı ama yıllar içindeki yanlış beslenmenin
sonucu olan
hastalıklar türemeye başlar.(Akvaryumun suyu kirlenip balık hastalanınca
balığı mı değiştirmeliyiz, suyu mu?) Bu sebeple vücudumuzdaki asidi
azaltmanın yolu,
asidin panzehiri alkaliyi artırmaktır. Alkaliyi
artırmanın yolu da alkali beslenmektir. (Ortam her şeydir)Tıpkı yin-yang gibi evrendeki her şey karşıtı ile dengede olmalı.
Hastalanmanın biyokimyası ise çok basitçe şöyle: Hücre
fonksiyonlarımızın doğru şekilde çalışması için kan vasıtası ile oksijen ve
diğer besleyici maddeler hücrelere taşınır ve yine kan aracılığı ile hücrelerde
oluşan atıklar vücuttan uzaklaştırılır. Bütün
bunlar ancak vücut alkali durumda ise mümkün olabilir. Çünkü kan ancak bu
şekilde hücre duvarından rahatça geçerek oksijen ve besinleri hücrelere,
artıkları da yine hücre duvarlarından rahat geçerek asit artıkları da asit
temizleyen organlara taşıyabilir. Vücut asitlenmeye başladığında sorunlar baş
gösterir. Oksijen ve besleyici
maddelerin hücrelere taşınamaması ve hücrelerdeki atık maddelerin de hücrelerden
atılamaması işte hastalık oluşumunun ilk
aşamasıdır.
Hastalık tamam da kilo almak ile asitlenmenin ne ilgisi var
diye düşünebilirsiniz. Kilo
almak eşittir yağlanmak. Vücut varlığını devam ettirebilmek için kanın
asitli
olmasına izin vermez. Bu nedenle vücuttan normal yollar ile atamadığı
aşırı asitleri vücudu korumak için paketleyerek (yani tamponlayarak)
yağ şekline çevirir ve uygun
bir yerde depolar. (Yağ ~
yağ asidi ~ fatty
acid terimlerini anımsayın!) Daha da kötüsü vücudun asit yükü fazla ise,
vücut bu depolardaki yağı enerji olarak kullanmayı tercih etmez. Çünkü
asitlerin tekrardan ortaya çıkmasını istemez.Ancak alkali beslenme ile
asitlenme azalınca, yağ depoları enerji için kullanılabilir hale gelir.
Bu biyokimyasal süreci iyi anlarsanız alkali beslenmenin önemi de çok
iyi kavranabilir. Özet olarak basit
formül asit yapan yiyecekleri azaltıp alkali yapan yiyecekleri artırmaktır.
Temel olarak, yediğimiz bir besinin sindirimi
sonucu oluşan son ürün alkali ise o besin alkalidir. Sindirimden sonra oluşan
son ürün asitse, o besin asidiktir. Sindirim öncesi bir besinin alkali olması,
o besinin sindirim sonucu alkali son ürün oluşturacağı anlamına gelmez. Mesela
limon asidik bir besin iken, sindirim sonucu alkali son ürüne
dönüşerek vücuda alkali mineraller bırakır. Bu sebepledir ki alkali
beslenmenin vazgeçilmezi olan limonlu su vücudu alkali yapan çok
değerli bir
içecektir.
Asitlenmeyi artıran beslenme
hatalarına en temel örnek kola tüketimidir.
pH değeri 2,8 (yani oldukça asidik) olan
kola vücudu öylesine asitlendirir ki temizlemek için böbrekler 32 bardak suyu
(ve yanında kemiklerden bolca kalsiyumu) boşa harcar. pH kavramı son dönemde özellikle sularda hayli popüler oldu.
Herkes içtiği suyun pH değerine dikkat etmeye hatta asidik ise reddetmeye
başladı. Unutmamak gerekir ki pH
logaritmiktir. Yani 10 un katları olarak azalır ve artar. Yani pH değeri 5
olan bir sıvı pH değeri 6 olan sıvıya göre 10 kat daha fazla asitlidir
diyebiliriz. Ya da pH ı 9 olan alkali su pH ı 8 olan alkali suya göre 10 kat
daha alkalidir. Vücut sıvımız olan kanın
pH değeri çok önemlidir ve değişmemesi gerekir. Kanın ideal pH ı 7,35-7,45 arasındadır. Yani hafif alkalidir ve bu
aralık dışına çıkmaması hayati öne taşır. Vücut da kanın pH değerinin asit
tarafa kaymasına asla izin vermez. Engellemek için asit giderici tampon
sistemlerini devreye sokar. Kanın pH ı sabit tutmak için vücut olağan üstü bir
çaba göstererek diğer vücut sıvılarının (idrar, ter, tükrük, hücre sıvısı gibi)
asit yüklerini artırır. Genç yaşlarda bu denge işi çok zor değilse bile
ilerleyen yaşlarda maalesef dengenin pusulası şaşar. Mesela osteoporozun
temel
sebebi ASİTLENMEdir.Vücut asit yükünü tamponlamak için kemikten
kalsiyum ve magnezyum gibi alkali mineralleri çalıp durur ve mineral
kaybeden kemik yapısı zamanla süngerleşir.
Bu noktada insanın aklına “peki o halde az asitlenmemiz mümkün değil mi”
sorusu geliyor. Yani alkali olmamıza gerek kalmaması mümkün mü değil mi dersek
cevap maalesef hayır mümkün değil. Metabolik olaylar olduğu müddetçe asit
üretiminden kaçamayız. Besinleri sindirmek, onlardan enerji üretmek, yeni
hücreler yapmak, hormonları çalıştırmak, saç ve tırnağın oluşması, düşünmek,
hatta uyumak bile metabolik bir olaydır.Bu olaylar gerçekleşirken, her saniye
asit atıklar oluşur. Bunların vücuttan atılması zorunludur.Bize sadece vücudun
işini kolaylaştırmak düşüyor. Yani alkali
rezervini artırarak asit yükünü azaltmak.
İdeal bir alkali beslenme planında bir öğünde asit
oluşturan yiyecekleri alkali oluşturan yiyeceklerin üçte biri oranında tutmak
idealdir. Yani asit yapan yiyeceklerin üç katı kadar alkali yapan yiyecekler
tüketilmelidir.
Alkali beslenmenin en gerekli unsurlarından biri
çiğ sebze tüketmektir. Sebzeler iyileştirici ve tamir edici mucize besinlerdir.
Salata denildiğinde aklınıza domates, salatalık, maruldan başka bir şey
gelmiyorsa, salatalarınıza ıspanak, kabak, semizotu vb. tüm yeşillikleri
eklemelisiniz. Ayrıca sebze suyu
(juicing) en güzel alkali seçenektir. Salatalık, ıspanak, brokoli, marul,
kabak, lahana, mor lahana, maydanoz, turp, patlıcan, pancar .. aklınıza ne
gelirse, bunlardan yapılan sebze suları istenildiği miktarda
tüketilebilir. Sebzelerin suyunu sıkınca besleyici maddeler, enzimler, alkali
maddeler, sebze içinde daha konsantre olur. Aynı zamanda daha fazla miktarda
sebzeyi tüketmiş olursunuz. Sebzeler bize canlılık verir. Bu nedenle artık
sağlık iksiri olduğunu düşünüyorum. Bitkin hissettiğinizde sebze suyu için. Sıkılmış
sebze sularını bekletmeden tüketin. Dolapta bir öğün sonrasına bekletmek
isterseniz içine limon sıkın. Sebze sularını içmeden önce içine bir tatlı
kaşığı zeytinyağı katmalısınız. Bu yağda eriyen vitaminlerin kana karışmasını
sağlar.
Sebze ve meyve ile hazırlanan karışımlara genel
olarak “juice” adı veriliyor. Bu terimin henüz Türkçe'de tam karşılığı yok. Ne
“meyve suyu”, ne “sebze suyu” ne de “özsu” tam
olarak anlamını karşılamaya yetmiyor. Juice, doğadaki bitkilerden elde edilen
en saf, en organik özsu. Bunları kürler halinde içmek de “juicing”
olarak ifade ediliyor. Juice hazırlarken genelde 20% meyve 80% sebze oranını
çok fazla aşmadan birbirine uyumlu olacağını düşündüğümüz karışımlar
yaratıyoruz. Ancak ben meyve ya daha az kullanıyorum ya da hiç katmıyorum. Bu
kısım biraz damak zevkine kalmış. Severek tükettiğim, faydasına inandığım sonbahar mevsimine uygun bazı tariflerim ise şöyle:
📌Juice tarif 1 :
1 salatalık,
4 sap kereviz,
İstenirse 2 yaprak marul
4 yaprak karalahana (veya
bir avuç ıspanak ya da bir baş brokoli),
yarım demet kadar maydanoz,
1 baş parmak kadar zencefil
1 limon (kabukları soyulmuş
ama beyaz kısım juicer a girecek şekilde)
1 yeşil elma
Salatalık ve kereviz sapı juice umuzun su katmanını oluşturacak. Kereviz
sapından çıkan su miktarı inanılmaz. Anti baktariyel - alkali katmanı oluşturan limon yerine greyfurt, elma yerine armut
da tercih edebilirsiniz. Tercihi evdeki malzemeler ve damak zevkiniz
belirliyor. Hatta ben çoğunlukla meyve katmamayı ya da sadece birkaç dilim
ilave etmeyi tercih ediyorum. 📌Juice tarif 2 :
3 tane havuç,
½ ufak kabak (kabak yoksa
yerine yeşil yapraklı sebze-karalahana ıspanak gibi)
1 tane sarı dolmalık tatlı biber
(capsicum)
1 baş parmak kadar zencefil
½ limon (misket limonu
tercih edilir)
Her şeyin tadını ayrı ayrı alabileceğiniz bir juice elde edeceksiniz.
Malzemeleri her evde bulunan cinsten. Üstelik juice dediğimiz şey illa da yeşil
olacak diye bir kural yok. Bu seferki turuncu oluyor. Juice yapmak bana göre
sebze çorbası yapmaktan daha zahmetli. Özellikle katı meyve sıkacağını
temizleme kısmı. Ama yine de buna fazlasıyla değiyor. 👌Özellikle astigmata, sarı lekeye ve katarakta karşı gözleri korumada etkin, bol bol beta karoten, lutein
içeren muhteşem bir karışım. 📌Juice tarifi 3 :
Yarım baş brokoli,
4 yaprak karalahana
iki avuç ıspanak,
3 adet havuç
1 yeşil elma
½ Ananas
1 adet limon (kabukları soyulmuş ama beyaz kısım juicer a girecek
şekilde)
ile güzel bir sebze yemeği de
yapabilirdiniz; ama ısıl işlem uygulamadan hazırlanan juice ile enzimler
ve vitaminler harap olmadan hücrelerinize yüklenecek enerjiyi bir düşünün. Bu
enerji juice unu hazırladıktan sonra içine iki üç parça buz attığınız blenderda
bir dakika kadar karıştırırsanız keyifli bir içecek elde edeceksiniz. 📌Juice tarifi 4:
3 adet ortaboy kırmızıpancar,
4 yaprak karalahana
3 sap kereviz
1 adet armut
2 adet limon
1 parça zencefil,
Genelde aromasını sevdiğim ve içeriğindeki gingerol maddesi nedeni ile
iltihap sökücü olduğu için her tarife bir parça taze zencefil katıyorum. Ama
istemiyorsanız zencefil yerine aynı aileden olan zerdeçal ya da nane
kullanabilirsiniz.Bu karışıma bazen havuç da katıyorum. 📌Juice tarif 5:
1 adet büyük kırmızıpancar,
1 bardak su teresi ya da ıspanak
Yarım bağ maydanoz
1 portakal ya da elma (demirin absorbe edilmesine
yardımcı olur)
1 diş sarımsak
(içebilirseniz)
Demir eksikliğinden muzdarip olanlar için destekleyici nitelikte bir
juice 📌Juice tarif 6:
1 adet yeşil elma (elma çok
küçükse 2 adet de olabilir)
1 adet limon
1 adet salatalık
1 avuç kadar nane yaprağı
1 başparmak kadar zencefil
İşte sabahları en şahanesiyle tazelik ve enerji veren, vitamin yüklü,
alkali deposu, aynı zamanda anti -enflamatuar bir juice Juice lerinizi toz tarçın, toz zerdeçal, nar, badem,
avokado ile zenginleştirebilirsiniz. Sabah enerji ağırlıklı akşamları ise
insülini tetiklettirmeyen arındırma ağırlıklı juice’ları tercih etmek daha
ideal. Aslında bu konu hakkında yazılabilecek daha çok
fazla detay var. Ben şu an oruç ya da tek öğüne girmeden gündelik
yaşamıma sabah ve akşam olmak üzere juicingi dahil ettim. Bu konuda şunu
eklemeden geçemeyeceğim ki sebze suyu ve çiğ sebze
tüketmenin cilt, saç ve tırnak için
faydası olduğunu gözlemliyorum. Bir bardak Juicing ile bedenimizin ihtiyaç duyduğu suyu,
proteini, karbonhidratı, temel yağ asitlerini, vitaminleri, mineralleri, yaşayan
enzimleri ve fitokimyasalları en doğal
yoldan ve yüksek oranda alıyorsunuz. Posa ve liflerinden ayrıştırılmış bu öz su
vücudu sürekli yoran sindirim işlevini pas geçip, hızla kana karışıyor ve
hücreleri yeniliyor. Sindirim sistemi dinlenirken daha enerjik hissediyorsunuz.
Ancak kan inceltici ilaçlar alınıyorsa ve herhangi bir sebze ya da meyveye alerji
durumu söz konusuysa ya da ciddi bir şeker probleminiz varsa tüketim miktarına ve içeriğe dikkat edilmeli.
Juicingde diğer önemli bir konu ise katı meyve
sıkacağının nasıl olması gerektiği. Ben yıllardır Tefal marka katı meyve
sıkacağı kullanıyorum. Genel olarak sağlamlığından ve sıkma performansından memnun olsam da çok ergonomik değil. Ayrıca aile
için de ufak kalmaya başladı. Artık ömrünü tamamlamak üzere. Uzun
araştırmalarım sonrasında almayı planladığım ise Breville
BJE 520 model katı meyve sıkacağı. Almayı düşünenlere tavsiyem sebze
meyve besleme çapı geniş olan, kolay temizlenebilen, sıkma performansı iyi
(kalan posadan belli oluyor), aşırı büyük olup çok yer kaplamayacak bir ürün
tercih etmeleri yönünde. Unutmayın ki sebzeyi meyveyi doğru makina ile sıkar
isen, vitamini içinde kalır, posaları temizlemek eziyet olmaz…Sebze meyve haşat
olmaz. Posa sulu kalmaz.
Meyvelerin de sebzeler gibi vücudumuzu temizleme
özellikleri var tabi. Ancak ve ancak tek başlarına ve aç karnına yenildikleri
sürece! Taze meyveler, basit besin formlarıdır,midede neredeyse hiç
sindirilmeden, hızla onikiparmak bağırsağına ve yine hızla kana karışmak üzere
özümsenir. Midede bir şeyler varsa, meyve de midede takılı kalır. O an midede
ne varsa, hepsi birlikte fermente olmaya başlar ve topluca çürürler. Temizleme
ve arındırma özelliğine sahip meyveler, olur birer asidoz, toksidite ve
hazımsızlık sebebi! Yani vücudu asidik yapar. Günde bir öğününüzü bile juice’la değiştirdiğinizde ya da
zenginleştirdiğinizde birkaç hafta içinde aradaki farkı hissedeceksiniz.
Bana göre Juicing ile ilgili en güzel Türkçe kaynak
juicingin kralı Cenk Kıral’ın Juicing
ile Gelen Sağlık adlı kitabı. İncelemenizi tavsiye ederim.Bu kitabın detaylarını ilk fırsatta bir başka postta paylaşacağım. Bu
konuyu birkaç yazı ile özetlemek çok zor. Böyle gece gece fırsat
buldukça devam edeceğim. Herkese sebzesi, meyvesi bol sağlıklı günler
dilerim. Tatlı düşler.
🌙💤💤💤
♡
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder