27 Ekim 2016 Perşembe

ALKALİ YAŞAM ..2..JUICING

Alkali Yaşam hakkında yaklaşık bir yıl önceki  yazımda Miyase Bülbül’ün Alkali Yaşam-Mutfak kitabından bahsetmiştim. Tabi bu konuya daha fazla eğildikten sonra pek çok yeni kitap ile yolum kesişti. Kaynak olabilecek çok güzel kitaplardan bir tanesi de Dr. Ayşegül Çoruhlu’nun Alkali Diyet adlı kitabı.


Kitabın adındaki “diyet” ifadesinden daha çok fazla kilolarından şikayetçi olanlara yönelik bir kitap gibi dursa da aslında sağlıklı beslenme, zinde hissetme ve formda kalma ile ilgili inanılmaz güzellikte tüyolarla dolu bir kitap. Vücudumuzu alkali tutmadıkça ve aside boğdukça kilo veremeyeceğimizi ve hastalıklardan kaçamayacağımızı anlamamı sağlayan muhteşem kitaplardan biri. Bunun nedenlerini niçinlerini,  asit alkali dengesinin biyokimyasal mantığını anlaşılır bir dille oldukça güzel ifade etmiş. Kitabın sonuna da faydalı ve basit tablolar eklemiş; alkali beslenmeyi günlük yaşama entegre etmek için neler yapılabileceğine değinmiş.

Uzun sayılabilecek bir süredir alkali yaşamın sürdürülebilirliğini test ettim ve geliştirdim. Şunu söyleyebilirim ki gerçek besinlerin bedene hücrelere ulaşması paha biçilemez bir güzellik. Bu yazımda biraz alkali beslenme sağlık ilişkisine değinip biraz da alkali beslenmede sonbahar – kışa özgü neler tüketilebilir, neleri yersek alkali oluruz hakkında kendi pratiklerimi yazacağım.

Nasıl sigara içildiği ilk gün kanser yapmayıp vücut 25-30 yıl mücadele veriyorsa asitlenme de azar azar hücreleri harap ederek günden güne ilerler. Hastalıklar zamanla ortaya çıkar. Alkali beslenmede ilke konuya tepeden bakıp büyük resmi görmek ve önce küçük hücreyi anlamak, hücreyi sağlam tutacak şartları yerine getirmektir. Çünkü hem sağlık hem hastalık hücrelerin içinde başlar. Nihayetinde bizler milyarlarca hücrenin bir araya getirdiği organizmayız. Vücudun bütün reaksiyonları hücrenin içinde olur. O nedenle her bir hücrenin sağlığı da genel sağlığımızı belirliyor. İster kalp, ister cilt, ister böbrek hücresi olsun tüm hücreler benzer şekilde çalışıp benzer şekilde tahrip olurlar.

Vücudumuz hem kendi metobolizmamızın doğal döngüsü hem de tükettiğimiz yanlış besinlerin sindirimi sonucu olarak asit son ürünler oluşturur. Böylece iç ortamımız sürekli kirlenir.(Akvaryumun içindeki balığın suyunu düşünün) Belli bir süre sonra asit miktarı vücudun temizlik, savunma, onarma kapasitelerinin üzerine çıkacak kadar birikip tüm dokuları kirletir.  Ardından diyabet, osteoporoz, kalp hastalıkları, karaciğer yağlanması, safra kesesi ve benzeri virüs ya da bakterilerin sebep olmadığı ama yıllar içindeki yanlış beslenmenin sonucu olan hastalıklar türemeye başlar.(Akvaryumun suyu kirlenip balık hastalanınca balığı mı değiştirmeliyiz, suyu mu?) Bu sebeple vücudumuzdaki asidi azaltmanın yolu, asidin panzehiri alkaliyi artırmaktır. Alkaliyi artırmanın yolu da alkali beslenmektir. (Ortam her şeydir) Tıpkı yin-yang gibi evrendeki her şey karşıtı ile dengede olmalı.

Hastalanmanın biyokimyası ise çok basitçe şöyle: Hücre fonksiyonlarımızın doğru şekilde çalışması için kan vasıtası ile oksijen ve diğer besleyici maddeler hücrelere taşınır ve yine kan aracılığı ile hücrelerde oluşan atıklar vücuttan uzaklaştırılır. Bütün bunlar ancak vücut alkali durumda ise mümkün olabilir. Çünkü kan ancak bu şekilde hücre duvarından rahatça geçerek oksijen ve besinleri hücrelere, artıkları da yine hücre duvarlarından rahat geçerek asit artıkları da asit temizleyen organlara taşıyabilir. Vücut asitlenmeye başladığında sorunlar baş gösterir. Oksijen ve besleyici maddelerin hücrelere taşınamaması ve hücrelerdeki atık maddelerin de hücrelerden atılamaması  işte hastalık oluşumunun ilk aşamasıdır.

Hastalık tamam da kilo almak ile asitlenmenin ne ilgisi var diye düşünebilirsiniz. Kilo almak eşittir yağlanmak. Vücut varlığını devam ettirebilmek için kanın asitli olmasına izin vermez. Bu nedenle vücuttan normal yollar ile atamadığı aşırı  asitleri  vücudu korumak için  paketleyerek  (yani tamponlayarak) yağ şekline çevirir ve uygun bir yerde depolar. (Yağ ~ yağ asidi ~ fatty acid terimlerini anımsayın!) Daha da kötüsü vücudun asit yükü fazla ise, vücut bu depolardaki yağı enerji olarak kullanmayı tercih etmez. Çünkü asitlerin tekrardan ortaya çıkmasını istemez.Ancak alkali beslenme ile asitlenme azalınca, yağ depoları enerji için kullanılabilir hale gelir. Bu biyokimyasal süreci iyi anlarsanız alkali beslenmenin önemi de çok iyi kavranabilir. Özet olarak basit formül asit yapan yiyecekleri azaltıp alkali yapan yiyecekleri artırmaktır.

Temel olarak, yediğimiz bir besinin sindirimi sonucu oluşan son ürün alkali ise o besin alkalidir. Sindirimden sonra oluşan son ürün asitse, o besin asidiktir. Sindirim öncesi bir besinin alkali olması, o besinin sindirim sonucu alkali son ürün oluşturacağı anlamına gelmez. Mesela limon asidik bir besin iken, sindirim sonucu alkali son ürüne dönüşerek vücuda alkali mineraller bırakır. Bu sebepledir ki alkali beslenmenin vazgeçilmezi olan  limonlu su vücudu alkali yapan çok değerli bir içecektir.

Asitlenmeyi artıran beslenme hatalarına en temel örnek kola tüketimidir. pH değeri 2,8  (yani oldukça asidik) olan kola vücudu öylesine asitlendirir ki temizlemek için böbrekler 32 bardak suyu (ve yanında kemiklerden bolca kalsiyumu) boşa harcar. pH kavramı son dönemde özellikle sularda hayli popüler oldu. Herkes içtiği suyun pH değerine dikkat etmeye hatta asidik ise reddetmeye başladı. Unutmamak gerekir ki pH logaritmiktir. Yani 10 un katları olarak azalır ve artar. Yani pH değeri 5 olan bir sıvı pH değeri 6 olan sıvıya göre 10 kat daha fazla asitlidir diyebiliriz. Ya da pH ı 9 olan alkali su pH ı 8 olan alkali suya göre 10 kat daha alkalidir. Vücut sıvımız olan kanın pH değeri çok önemlidir ve değişmemesi gerekir. Kanın ideal pH ı 7,35-7,45 arasındadır. Yani hafif alkalidir ve bu aralık dışına çıkmaması hayati öne taşır. Vücut da kanın pH değerinin asit tarafa kaymasına asla izin vermez. Engellemek için asit giderici tampon sistemlerini devreye sokar. Kanın pH ı sabit tutmak için vücut olağan üstü bir çaba göstererek diğer vücut sıvılarının (idrar, ter, tükrük, hücre sıvısı gibi) asit yüklerini artırır. Genç yaşlarda bu denge işi çok zor değilse bile ilerleyen yaşlarda maalesef dengenin pusulası şaşar. Mesela osteoporozun temel sebebi ASİTLENMEdir.Vücut asit yükünü tamponlamak için  kemikten kalsiyum ve magnezyum gibi alkali mineralleri çalıp durur ve mineral kaybeden kemik yapısı zamanla süngerleşir.

Bu noktada insanın aklına “peki o halde az asitlenmemiz mümkün değil mi” sorusu geliyor. Yani alkali olmamıza gerek kalmaması mümkün mü değil mi dersek cevap maalesef hayır mümkün değil. Metabolik olaylar olduğu müddetçe asit üretiminden kaçamayız. Besinleri sindirmek, onlardan enerji üretmek, yeni hücreler yapmak, hormonları çalıştırmak, saç ve tırnağın oluşması, düşünmek, hatta uyumak bile metabolik bir olaydır.Bu olaylar gerçekleşirken, her saniye asit atıklar oluşur. Bunların vücuttan atılması zorunludur.Bize sadece vücudun işini kolaylaştırmak düşüyor. Yani alkali rezervini artırarak asit yükünü azaltmak.

İdeal bir alkali beslenme planında bir öğünde asit oluşturan yiyecekleri alkali oluşturan yiyeceklerin üçte biri oranında tutmak idealdir. Yani asit yapan yiyeceklerin üç katı kadar alkali yapan yiyecekler tüketilmelidir.
  • Alkali beslenmenin en gerekli unsurlarından biri çiğ sebze tüketmektir. Sebzeler iyileştirici ve tamir edici mucize besinlerdir. Salata denildiğinde aklınıza domates, salatalık, maruldan başka bir şey gelmiyorsa, salatalarınıza ıspanak, kabak, semizotu vb. tüm yeşillikleri eklemelisiniz. Ayrıca sebze suyu (juicing) en güzel alkali seçenektir. Salatalık, ıspanak, brokoli, marul, kabak, lahana, mor lahana, maydanoz, turp, patlıcan, pancar .. aklınıza ne gelirse, bunlardan yapılan sebze suları  istenildiği miktarda tüketilebilir. Sebzelerin suyunu sıkınca besleyici maddeler, enzimler, alkali maddeler, sebze içinde daha konsantre olur. Aynı zamanda daha fazla miktarda sebzeyi tüketmiş olursunuz. Sebzeler bize canlılık verir. Bu nedenle artık sağlık iksiri olduğunu düşünüyorum. Bitkin hissettiğinizde sebze suyu için. Sıkılmış sebze sularını bekletmeden tüketin. Dolapta bir öğün sonrasına bekletmek isterseniz içine limon sıkın. Sebze sularını içmeden önce içine bir tatlı kaşığı zeytinyağı katmalısınız. Bu yağda eriyen vitaminlerin kana karışmasını sağlar.



Sebze ve meyve ile hazırlanan karışımlara genel olarak “juice” adı veriliyor. Bu terimin henüz Türkçe'de tam karşılığı yok. Ne “meyve suyu”, ne “sebze suyu” ne de “özsu” tam olarak anlamını karşılamaya yetmiyor. Juice, doğadaki bitkilerden elde edilen en saf, en organik özsu. Bunları kürler halinde içmek de “juicing” olarak ifade ediliyor. Juice hazırlarken genelde 20% meyve 80% sebze oranını çok fazla aşmadan birbirine uyumlu olacağını düşündüğümüz karışımlar yaratıyoruz. Ancak ben meyve ya daha az kullanıyorum ya da hiç katmıyorum. Bu kısım biraz damak zevkine kalmış. Severek tükettiğim, faydasına inandığım sonbahar mevsimine uygun bazı tariflerim ise şöyle:

 📌Juice tarif 1 :
  • 1 salatalık,
  • 4 sap kereviz,
  • İstenirse 2 yaprak marul
  • 4 yaprak karalahana (veya bir avuç ıspanak ya da bir baş brokoli),
  • yarım demet kadar maydanoz,
  • 1 baş parmak kadar zencefil
  • 1 limon (kabukları soyulmuş ama beyaz kısım juicer a girecek şekilde)
  • 1 yeşil elma 
Salatalık ve kereviz sapı juice umuzun su katmanını oluşturacak. Kereviz sapından çıkan su miktarı inanılmaz. Anti baktariyel - alkali katmanı oluşturan  limon yerine greyfurt, elma yerine armut da tercih edebilirsiniz. Tercihi evdeki malzemeler ve damak zevkiniz belirliyor. Hatta ben çoğunlukla meyve katmamayı ya da sadece birkaç dilim ilave etmeyi tercih ediyorum.

 📌Juice tarif 2 : 
  • 3 tane havuç,
  • ½ ufak kabak (kabak yoksa yerine yeşil yapraklı sebze-karalahana ıspanak gibi)
  • 1 tane sarı dolmalık tatlı biber (capsicum)
  • 1 baş parmak kadar zencefil
  • ½ limon (misket limonu tercih edilir)
Her şeyin tadını ayrı ayrı alabileceğiniz bir juice elde edeceksiniz. Malzemeleri her evde bulunan cinsten. Üstelik juice dediğimiz şey illa da yeşil olacak diye bir kural yok. Bu seferki turuncu oluyor. Juice yapmak bana göre sebze çorbası yapmaktan daha zahmetli. Özellikle katı meyve sıkacağını temizleme kısmı. Ama yine de buna fazlasıyla değiyor. 👌Özellikle astigmata, sarı lekeye ve katarakta karşı gözleri korumada etkin, bol bol beta karoten, lutein içeren muhteşem bir karışım.

 📌Juice tarifi 3 :
  • Yarım baş brokoli,
  • 4 yaprak karalahana
  • iki avuç ıspanak,
  • 3 adet havuç
  • 1 yeşil elma
  • ½ Ananas
  • 1 adet limon (kabukları soyulmuş ama beyaz kısım juicer a girecek şekilde)
ile  güzel bir sebze yemeği de yapabilirdiniz; ama ısıl işlem uygulamadan hazırlanan juice ile enzimler ve vitaminler harap olmadan hücrelerinize yüklenecek enerjiyi bir düşünün. Bu enerji juice unu hazırladıktan sonra içine iki üç parça buz attığınız blenderda bir dakika kadar karıştırırsanız keyifli bir içecek elde edeceksiniz.

 📌Juice tarifi 4: 
  • 3 adet ortaboy kırmızı pancar,
  • 4 yaprak karalahana
  • 3 sap kereviz
  • 1 adet armut
  • 2 adet limon
  • 1 parça zencefil,
Genelde aromasını sevdiğim ve içeriğindeki gingerol maddesi nedeni ile iltihap sökücü olduğu için her tarife bir parça taze zencefil katıyorum. Ama istemiyorsanız zencefil  yerine aynı aileden olan zerdeçal ya da nane kullanabilirsiniz.Bu karışıma bazen havuç da katıyorum.

 📌Juice tarif 5:
  • 1 adet büyük kırmızı pancar,
  • 1 bardak su teresi ya da ıspanak
  • Yarım bağ maydanoz
  • 1 portakal ya da elma (demirin absorbe edilmesine yardımcı olur)
  • 1 diş sarımsak (içebilirseniz)
Demir eksikliğinden muzdarip olanlar için destekleyici nitelikte bir juice

📌Juice tarif 6:
  • 1 adet yeşil elma (elma çok küçükse 2 adet de olabilir)
  • 1 adet limon
  • 1 adet salatalık
  • 1 avuç kadar nane yaprağı
  • 1 başparmak kadar zencefil
İşte sabahları en şahanesiyle tazelik ve enerji veren, vitamin yüklü, alkali deposu, aynı zamanda anti -enflamatuar  bir juice

Juice lerinizi toz tarçın, toz zerdeçal, nar, badem, avokado ile zenginleştirebilirsiniz. Sabah enerji ağırlıklı akşamları ise insülini tetiklettirmeyen arındırma ağırlıklı juice’ları tercih etmek daha ideal.
Aslında bu konu hakkında yazılabilecek daha çok fazla detay var. Ben şu an oruç ya da tek öğüne girmeden gündelik yaşamıma sabah ve akşam olmak üzere juicingi dahil ettim. Bu konuda şunu eklemeden geçemeyeceğim ki sebze suyu ve çiğ sebze tüketmenin cilt, saç ve tırnak için faydası olduğunu gözlemliyorum. Bir bardak Juicing ile bedenimizin ihtiyaç duyduğu suyu, proteini, karbonhidratı, temel yağ asitlerini, vitaminleri, mineralleri, yaşayan enzimleri ve fitokimyasalları  en doğal yoldan ve yüksek oranda alıyorsunuz. Posa ve liflerinden ayrıştırılmış bu öz su vücudu sürekli yoran sindirim işlevini pas geçip, hızla kana karışıyor ve hücreleri yeniliyor. Sindirim sistemi dinlenirken daha enerjik hissediyorsunuz. Ancak kan inceltici ilaçlar alınıyorsa ve herhangi bir sebze ya da meyveye alerji durumu söz konusuysa ya da ciddi bir şeker probleminiz varsa tüketim miktarına ve içeriğe dikkat edilmeli.





Juicingde diğer önemli bir konu ise katı meyve sıkacağının nasıl olması gerektiği. Ben yıllardır Tefal marka katı meyve sıkacağı kullanıyorum. Genel olarak sağlamlığından ve sıkma performansından memnun olsam da çok ergonomik değil. Ayrıca aile için de ufak kalmaya başladı. Artık ömrünü tamamlamak üzere. Uzun araştırmalarım sonrasında almayı planladığım ise Breville BJE 520 model katı meyve sıkacağı. Almayı düşünenlere tavsiyem sebze meyve besleme çapı geniş olan, kolay temizlenebilen, sıkma performansı iyi (kalan posadan belli oluyor), aşırı büyük olup çok yer kaplamayacak bir ürün tercih etmeleri yönünde. Unutmayın ki sebzeyi meyveyi doğru makina ile sıkar isen, vitamini içinde kalır, posaları temizlemek eziyet olmaz…Sebze meyve haşat olmaz. Posa sulu kalmaz.


Meyvelerin de sebzeler gibi vücudumuzu temizleme özellikleri var tabi. Ancak ve ancak tek başlarına ve aç karnına yenildikleri sürece! Taze meyveler, basit besin formlarıdır,midede neredeyse hiç sindirilmeden, hızla onikiparmak bağırsağına ve yine hızla kana karışmak üzere özümsenir. Midede bir şeyler varsa, meyve de midede takılı kalır. O an midede ne varsa, hepsi birlikte fermente olmaya başlar ve topluca çürürler. Temizleme ve arındırma özelliğine sahip meyveler, olur birer asidoz, toksidite ve hazımsızlık sebebi! Yani vücudu asidik yapar.

Günde bir öğününüzü bile juice’la değiştirdiğinizde ya da zenginleştirdiğinizde birkaç hafta içinde aradaki farkı hissedeceksiniz. Bana göre Juicing ile ilgili en güzel Türkçe kaynak juicingin kralı Cenk Kıral’ın Juicing ile Gelen Sağlık adlı kitabı. İncelemenizi tavsiye ederim.Bu kitabın detaylarını ilk fırsatta bir başka postta paylaşacağım.


Bu konuyu birkaç yazı ile özetlemek çok zor. Böyle gece gece fırsat buldukça devam edeceğim. Herkese sebzesi, meyvesi bol sağlıklı günler dilerim.

Tatlı düşler. 🌙💤💤💤 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder