17 Ekim 2016 Pazartesi

Şeytan Tüyü Var Sende ~ Seda Diker 📖

İnsan zaman zaman okuyarak sadece kafasını boşaltmak istiyor. Okudukları yormasın, akıcı olsun, keyifli zaman geçirmeye yardımcı olsun ama vasat olup zaman kaybı da olmasın istiyor. Bu nedenle ağır kitaplar arasındaki geçişlerde elimin altında kolay okunur türden kitaplar bulundurmayı seviyorum. Geçtiğimiz yaz aldığım, kitaplığımda bekleyen Seda Diker’in Şeytan Tüyü Var Sende adlı kitabını böyle kolay okunur bir şeyler okuma arzusundayken biraz karıştırdım; baktım fena değil hızla okudum.




Akıcı bir kitap. Daha çok kadın - erkek ilişkilerini, flörtleşmenin dinamiklerini anlatmış. İlişkilerinde bir türlü içinden çıkılamayan kısır döngüler yaşayan insanların bilinçaltına süpürülmüş geçmiş anıların ilişkilerin gidişatında nasıl da belirleyici unsurlar olabildiklerine değinmiş. Detayda ise yazar Regresyon terapisini, dişil enerjiyi bu kavramları hiç kullanmadan oldukça basit cümlelerle anlatmış aslında. Bu nedenle okurken sıkılmadım. Ama bu konuda şimdiye kadar daha doyurucu ve akademik düzeyde kitaplar ve çeşitli vaka örnekleri okumuş olduğum için kitabı yeterli bulmadığım kısımlar ve konularda dağılmalar hissettiğim bölümler oldu. Bu kısmı birazdan detaylandıracağım.

İlişki Stratejisti ve Bilinçaltı Uzmanı olduğunu öğrendiğim Seda Diker’in aslında bir psikolog değil de Robert koleji ve Boğaziçi Üniversitesi ile devam eden iyi bir eğitim sürecinden geçmiş eski bir banka yöneticisi olduğunu öğrendiğimde biraz şüpheli yaklaşsam da okumaya devam ettim kitabı. Çünkü biliyorum ki spiritüel konulara ilgi duyanların, asıl mesleğini bırakıp bu alana çark edenlerin kendince sebepleri vardır ve belki de hikayeleri. Kimi bir yakınını yitirince, kimisi bir hastalığın pençesinde boğuşurken, kimi içerisinde kendini gerçekleştirememenin ağırlığını taşırken yaşamın anlamını aramaya koyulur. Önce bir arayış sonra bir uyanış yaşar.Ve akabinde bu yola sapar sıklıkla.

Seda Diker, flörtün seviyelerini, görünmez alanını, cinsel enerjisini, tarafların maskelerini, ilişkide kalpten konuşmayı aslında hepimizin zaten bildiğimizi düşündüğümüz şeyleri etraflıca anlatmış. Daha derinlere bilinçaltına işaret ederek bilinçaltımızın bugünümüzü nasıl yönettiğini ve bilinçaltımızı bilinç seviyesine çıkarmamızın gerekliliğini kısım kısım değinmiş. Çağımızın en büyük tuzaklarından biri “Ben bunu biliyorum” sendromudur. Bilmek kimi zaman kalbimizle deneyimlememizi engeller. Spiritüel konular da bundan nasibini alır. O nedenle de hayatın küçük bir kısmına odaklanarak fikir ve duygu üretmek bizi hep yanıltır. En basit konulardan biri gibi görünen insan ilişkileri  de, karşı cins ilişkileri de göründüğü gibi basit değildir . Sürekli dalgalı bir deniz gibidir. Bir an çok mutlu iken bir bakarsınız her şey rayından çıkmış.

İster bekar ister  evli olun fark etmez ilişkileriniz harika başlıyor fakat sonra bir şeyler ters mi gidiyor? Sizin açınızdan her şey yolunda giderken sevgiliniz birden kendi kabuğuna mı çekiliyor? Karşı tarafın alt yazılarını okumakta güçlük mü çekiyorsunuz? İlişkilerde yaşanan gelgitlerin perde arkası hakkında daha fazla yorum gücü kazanmak mı istiyorsunuz? Flörtleşirken yapılabilecek yanlışlar nelerdir? İşte bu anlamda kitaptan fayda sağlayabileceğiniz kısımlar var. Çünkü yazar bilgilerini bilimsel bir şekilde anlatmak yerine gerçek hayattan derlediği hikayeler aracılığı ile okurlarına durum analizi yaptırtarak konuyu anlatma şeklinde bir yöntem seçmiş. Bunu yaparken üç çeşit örnekleme materyali kullanmış diyebilirim. Birincisinde danışanları ile yaptığı görüşmeleri sanki seansı size dinletiyormuşçasına detaylandırarak yazmış, iyi yapmış. Bu hikayelerin satır aralarında kendinizden bir şeyler bulabilirsiniz. İkinci olarak kitap içerisinde Gamze ile Mert adını verdiği çiftin ilişkilerini başlangıcından -daha o ilk yazışmalarından- itibaren şekillenme sürecini anlatmış. Buna ilave olarak birkaç farklı çiftin karışık ilişkilerini de detaylandırarak bilinçaltına süpürdükleri çöplerin ortaya çıkma sancılarını uzun uzun yazmış. Üçüncü olarak da kendi hayatından, kendi evliliğinden örnekler vererek deneyimlerini okurlarına aktarmış diyebilirim.

Kitap boyunca sürekliliği olan Gamze ve Mert'in günümüze uygun modern ilişki modeli ilgi çekiciydi. Kitabın girişindeki Catherine’nin iğreti bir Grinin Elli Tonu konseptindeki ilişkisinden sonra kitabı bırakmayıp bitirmem bu hikayenin sonunu merak etmem sebebi ile oldu diyebilirim. 

Yönetici asistanı olan Gamze ortak bir arkadaşları vasıtasıyla Mert ile tanışır. Mert sürekli seyahatleri olan gizemli, karizmatik bir karakterdir. Ağırlıklı olarak Whatsapp’tan ya da Facebook dan yazışıyorlar. Dedim ya günümüz modern ilişkisi! Ancak özellikle Mert’in geri durması ve isteksizliği nedeni ile bir türlü buluşamıyorlar. Yazışırken oldukça istekli, cüretkar ve keyifliler aslında. Yazışarak veya telefonda kur yapıyorlar, ilişkilerine heyecan katacak oyunlar oynuyorlar, erotik sohbetler yapıyorlar. Her ne kadar aralarında kuvvetli bir çekim olsa da ilişkileri çeşitli çıkmazlara giriyor. Aradan aylar geçiyor ve nihayet Mert ile bir otel odasında buluşuyorlar. Spoiler içermesini istemediğim için çok detaya girmeyeceğim ama bu buluşmanın ardından Gamze ciddi bir travma yaşıyor. Gamze bir türlü ilerleyemediği aynı zamanda bitiremediği bu ilişkide ne yapacağını bilemediği için yazardan danışmanlık alıyor ve yazarın yaptığı hipnoz seansında kendi geçmişiyle yüzleşiyor. Mert’ten neden bu denli etkilendiğini buluyor ve Mert ile kalpten bir konuşma yaparak ilişkilerini istediği seviyeye taşıyor. Şunu söyleyebilirim ki bu çiftin hikayesinde satır aralarında önemli mesajlar var.

Yazar sanal ortamda yaşanan flörtleşme için uyarılarda bulunuyor ve şöyle diyor :
“İyi bir flört dönemi, sanal ortamda olmamalı. Neden mi? Çünkü birbiriniz hakkında her şeyi öğrenmiş, yüz yüze geldiğinizde sohbet konularını tüketmiş olma riskiniz var. Sonunda buluştuğunuzda, hazır olsan da olmasan da, görüşme çok daha hızlı bir biçimde cinsel içerikli olacaktır.
Gerçek hayatta bir araya geldiğinizde yaşanabilecek maksimum yakınlaşma ile yazışırken hayal ettiğiniz maksimum yakınlaşma arasında çok büyük farklar olmamalı. İkisi arasındaki makas açılırsa, buluşmadan sonra rahatsız olabilirsin. Yine olaylar senin hazır olduğundan daha hızlı gelişebilir.
Kendi hayatın hakkında çok fazla bilgi vermek yerine, Gamze’nin yaptığı gibi oyun kurabilirsin. Gamze’nin oyun oynayış biçiminde, gizem, merak, hayal kurdurma vardı. Yani hayatı hakkında ipuçları verse de, bunlar sadece konu başlıkları olarak kaldılar. Derin bilgi içermediler. Bu Mert’in daha çok meraklanmasına sebep oldu.”


Kimi zaman içimizi acıtan ne varsa önce görmezden geliriz, sonra unutmaya ve daha ileri giderek silmeye çalışırız. Bilinçaltımızdaki çekmecelerin derinliklerine o yaralı çocuğu saklarız. Yok sayarız. Daha da derinlere iteriz. Çırpınışlarını duymayız. İnandırırız kendimizi geçip gittiğine.. Hasar almadığımıza. Zaaflarımızın, güçsüz yanlarımızın görülmediğine. Ama öyle değildir. Biz ne kadar kaçarsak kaçalım, o hiç bir yere gitmemiştir.. O karanlık yönümüz orada durur. Anlaşılmayı bekler, çözümlenmeyi bekler, kulak verilmeyi bekler. Yaşadığımız her ilişkide bir şekilde varlığını hissettirir. Artık bastırılmamak ve kabuğunu kırmak ister. Ve bir gün gelir tüm açık kalmış dosyalar gibi karşımıza çıkıp tokat gibi yüzümüze çarpıverir. Bizse ancak gerçek anlamda o yaralı çocuk ile yüzleşebilirsek özgürleşebiliriz. Onu itmek yerine ona sarılabilirsek kendimizle ve tüm ilişkilerimizle barışabiliriz. Çünkü direndiğimiz şey varlığını ısrarla sürdürür. Aslında kitapta keşke daha detaylı anlatsa dediğim benim asıl ilgimi cezbeden kısım danışanların hipnoz süreciydi .Ama maalesef yazar danışanlarına (psikolog olmadığı için hasta denmiyor sanırım) yaptığı hipnoz seanslarını çok detaysız hatta hemen hemen hiç değinmeden özet geçmiş. Danışanlar hızlı bir şekilde varmak istedikleri hasarlı geçmişe vardılar ve sorunları ile yüzleştiler.

Yazarın kitapta çok güzel bir önerisi var. Çeşitli travmalarımızı atlatmamızın en güzel yollarından biri olarak “yazmayı” ve bu şekilde “topraklanmayı” öneriyor. Neler hissettiğimizi yazarak  kendi kendimize çalışabileceğimizi, yazdıkça hafifleyerek sorunlarımızı çözüme kavuşturma yolunda yazmanın öncülük edebileceğini belirtiyor. Bizim önemli değil diye düşündüğümüz bir travma bilinçaltımız için son derece önemli olabilir. Travmaların seneler sonraki iz düşümü ise yaşayacağımız ilişkilerde su yüzüne çıkan kırılmalar ve çeşitli fiziksel rahatsızlıklar şeklinde tezahür edebiliyor.

Hoşlanmadığım kısımların başında kitap ön ve arka kapak tasarımı geliyor. Yani öncesinde araştırarak almasam kesinlikle kapağına bakarak okumak için bir şans dahi vereceğimi zannetmiyorum. Öncelikle kitap kapak renk seçimi hoş değil. Ama esas hoşlanmadığım kısım Seda Diker’in hem ön hem de arka kapağı kendi fotoğrafı ile donatmış olması. Ve maalesef bu sunumdaki kıyafet seçimi de mekan seçimi de ve hatta beden dili de oldukça itici. Umarım bundan sonraki kitaplarında biraz daha yaratıcı, bir şeyler söyleyen, gövde gösterisi yapmayan kapak tasarımlarını tercih eder. Buna ilave olarak kitap isim seçiminin de içerikle çok örtüşür bir yanı yok. “Duygu oluşturma sanatı” üzerine sayfalar dolusu (344 sayfa) yazılmış olan bir kitabın adı neden “Şeytan Tüyü Var Sende” koyulmuş olabilir. Elbette kolay pazarlamak için. Sevmedim. Pazarlama deyince şunu da belirtmeden geçemeyeceğim; elbette ki bir yazar kitaplarının daha çok satması, daha çok okur ile buluşması için çaba göstermeli fakat bunu yapmanın usulü bir kitabının içinde herhangi bir bilgiyi aktarırken sürekli kendi diğer kitaplarına atıfta bulunmak olmamalı. O köprüyü esaslı okur zaten bir şekilde kurar ve yazarın diğer kitaplarını da mercek altına alır. Ayrıca yazarın kendi eşi ile olan özel hayatından örnekler vermesi belki kimi okur için bir bağ kurma şekli olabilir ama benim için değil. Gereğinden fazla miktarda eşi ile olan özel ilişkilerini örnek olarak seçmiş.

Bütün bu eleştirilerime rağmen özellikle karşı cins ile ilişkilerinde blokajlar yaşayan, sürekli aynı hataları yapan kişilere ilişki durumlarını ne şekilde değerlendirmeleri gerektiği konusunda örneklerden faydalanmaları için ve yazarın pratik tavsiyeleri faydalı olabileceği için bu kitabı tavsiye edebilirim.Boş bir kitap değil kesinlikle.

Sükunet içinde ne isteyip istemediğimize ve karşı tarafın kabahatlerine değil de kendi bireysel gelişimimize odaklanarak, bilgelik ve merhametle yaşamanın vaktidir şimdi. Her ilişkimizi keyifle,  mutlulukla yaşadığımız günler dilerim.

Keyifli geceler dilerken elbette geceye keyifli bir müzik bırakmayı ihmal etmiyorum.
Cenk Erdogan  🎶 Kadınım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder