27 Temmuz 2016 Çarşamba

Tanrılar Okulu ~ Stefano D’Anna

"Düş, varolan en gerçek şeydir."


Sabah saat 05:20
Gözlerimi aralıyorum, gün aydınlanmış bile. Uyanmama normalde bir saatten fazla zaman var. Ama daha uyumak istemiyorum, bu sabah da böyle olsun. Laptopu alıp usulca balkona geçiyorum.  Gerçek uyanışım ise kaynamış suyu fincanıma boşaltırken gerçekleşiyor.  Kahvenin tazecik kokusu uykudan ayılmaya çalışan zihnimi iyice uyarıyor, glutensiz ve biçimsiz kurabiyelerimden kahvenin yanıma atıştırmalık birkaç tane alıyorum. Günün doğuşunu izleyerek bir şeyler karalamaya hazırlanırken kendime günün doğuşuna eşlik edecek müzik açmayı da ihmal etmiyorum. ☕  🎶

Gün doğumunu izlemek kadar güzel ne var ! Kendinizle baş başa kalabileceğinizin garanti olduğu yegane zaman, gün doğumudur. Sabahın ilk ışıklarını selamlamaya karar verdiğiniz an doğa da size reverans yapacaktır.


 Yaz sakinliği diye bir şey var havada. Sahi sessizlik dinlenebilir mi? 



Dönüp bakınca son birkaç aydır bloğumda pek fazla yazamadığımın farkındayım. Bunun birçok sebebi var; yaz sezonuyla hayatıma giren yeni uğraşlar, dışarıda geçen saatlerin artması ile ters orantılı olarak bilgisayar başında geçirdiğim zamanın azalması,  iş yoğunluğum, ülkenin gündemi gibi sebepler sıralayabilirim. Ancak asıl sebep sanırım bir şeyler yazmanın içimden çok da gelmemiş olması. Paylaşacak bir şeylerim olmadığından değil, hayatın içerisinden çekip çıkardığım güzellikler bulunuyor bulunmasına da, durup yaşadıklarımı, dinlediklerimi, okuduklarımı, izlediklerimi duygulara dökemememden kaynaklanan bir doğal duraklama diyebilirim. Neyse bu arada bu benim bloğumdaki 500. postum (tumblr) oluyormuş. Blog yazmayı seviyorum çünkü suyun altından başımı çıkarıp nefes almamı sağlıyor biraz, yeni hayatlar tanımama, yeni müzikler keşfetmeme hatta yeni hobiler edinmeme vesile oluyor.

500. postumda okuduğum ve gece bitirdiğim kitap Stefano D’Anna nın Tanrılar Okulu’ndan bahsedeceğim. 📖 Kişisel gelişim kitaplarını biraz da işim gereği hep okurdum ama süreç içerisinde daha çok ruhaniye kaçtım. Tanrılar Okulu’nun ismini sürekli duyuyordum. Çok satan bir kitap olduğunu biliyorum ancak çok okundu mu işte bundan gerçekten pek emin değilim. Zira etrafımda başlayıp sonunu getiremeyen veya okuması birkaç yılı bulan insanlar var.




Tanrılar Okulu, benim için sıradan bir kişisel gelişim kitabından öte bir felsefesi olan, mitolojiye göndermeler yapan, hikaye şeklinde örülmüş, kişinin üzerinde düşündükçe daha çok seveceği bir kitap oldu. Daha iyi yaşamak için kolları sıvamışken, dengede kalmak için ufak yenilikler yapmaya başlamışken karşıma çıkan bu kitabı pek çok yönü ile değerli buldum.
Konusuna kısaca değinmek gerekirse, kitabın ana  kahramanı, Dreamer adını verdiği diğer kahraman tarafından 9. Yüzyılda  yazılmış Tanrılar Okulu adındaki el yazmasını bulmakla görevlendirilir ve böylece olay örgüsü başlar.

Dreamer a göre bir insanın karşısına çıkan engeller insanın kendi sınırlarının, çelişen fikirlerinin ve zayıflığının maddeye dönüşmesidir. ”Dünya böyledir, çünkü sen böylesin” diyordu Dreamer. Şimdi bakıyorum da bütün kitabın özeti cümleydi bu. Derin anlamlar taşıyan Dreamer’ın unutulmaz özdeyişleri zaman zaman benim anlama eşiğime takıldı. O eşiği aştığımda ise düşüncelerim ondan öğrendiğim bu devrimci kavramların etrafında fırıl fırıl dönmeye başladı. Bazense okuduklarım karşısında kendimi çapraz ateş altında kalmış elleri kafasında bir sığınmacı gibi hissettim. Kendi mazeretlerime sığınıyordum elbette. Ne de olsa en güzel ninnileri kendimize söyleyerek uyutuyoruz içimizdeki düşlemeyi unutan insanı.

Tanrılar Okulu benim aklıma bir şekilde Uzun İhsan Efendiyi getiriyor. Puslu Kıtalar Atlasını okuyanlar anımsayacaktır mutlaka bu karakteri. Uzun İhsan Efendi de düşümüzde farklı dünyalar yaratabileceğimizi ancak bizim de bir başkasının düşünde yaşayıp yaşamadığımızı asla bilemeyeceğimizi söyler. Descartes’in “Düşünüyorum öyleyse varım” tezi “ Düşünüyorum öyleyse varım ancak bir başkası tarafından düşlendiğim için de var olabilirim” argümanına dönüşür.

Tanrılar Okulu okunmasını önerebileceğim ancak okurken kimi zaman insanın içini şişiren, hatta yer yer bezdiren ama sonrasında iz bırakan bir eser. Hemen herkes kitapta kendisinden bir şey bulabilir. Toplum kurallarına uyan, düzenli, rutin bir hayat süren herkesi gizli gizli tehdit eder aslında Tanrılar Okulu. İnsanları birbirine bağlayan düzen zincirinde yıllarımız akarken nasıl düşlerimizden vazgeçtiğimizi gözler önüne serer.

Dreamer ın felsefesine göre, bizim varoluş durumlarımız uygun olayları kendisine çeker ve bu olaylar, bizim içinde bulunduğumuz aynı durumları yeniden yaşamamıza neden olur. Kabul etsek de etmesek de ötekine berikine öfkelenerek, birbirimizden şüphe duyarak, lanetleyerek veya imrenerek, insanlara sadece üzülüp acıyarak, her gün trafikte, işyerinde birbirimize kızarak, başta en yakınlarımız olmak üzere insanları affetmeyerek, kibirlenerek, kararsız kalarak, arada kalarak yani bugüne kadar yapageldiklerimizi yaparak varacağımız yer farklı bir adres olmayacak. O nedenle değişmemiz gerekiyor. Benliğiminiz en karanlıkta kalmış yerlerini belirlemek, onlara meydan okuyup, onlarla savaşmak için, kendimizi fethetmek için değişmemiz gerekiyor.
Yalnız bu tür self-help kitaplarında sevmediğim şeylerden birisi de çok iddialı cümleler. O nedenledir ki çok iddialı bulduğum arka kapak metni benim hoşuma gitmedi. “Hayat; tıpkı bana yaptığı gibi, sizi de, bir mengenede soluğunuz kesilinceye kadar sıktığında, sizi içinden çıkamayacağınız hayal kırıklıklarına uğrattığında ve hiçbir çıkış yolu bulamadığınızda… işte ancak o zaman bu kitap, bir anda elinize geçecek ve sizi bulacaktır. Böylece bireysel devrim'iniz için, bir insanın hayal edebileceği en büyük maceraya hazır olduğunuzu bileceksiniz: bütünlüğünüze ve yolunu kaybettiğiniz cennetinize yeniden kavuşmak bla bla bla…” şeklinde bir paragraf. Gerek yok bunlara . Çünkü buna takılıp kitabı almaktan vazgeçerek aydınlanmaya katkı sağlayacak çok daha derin argümanı ıskalamak da olası.





Sakince uyandırılmayı sevdiğimden telefonumdaki arp melodisi hafif bir tonda çalmaya başlıyor… Birazdan lokumum uyanır, uykulu gözleri, kırmızı yanakları ile “anne ben acıktııımm” diye durum bildirimi yapar… Kahvaltıyı hazırlayayım en iyisi.
Gününüz aydın, rotanız huzur olsun. Enine boyuna derin mutluluklar dilerim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder