31 Aralık 2015 Perşembe

Learn from yesterday, live for today, look to tomorrow

and rest this afternoon..

Today everybody is celebrating new year, exchanging gifts, having fun with families but on the other hand there are many people out there for whom this is just an ordinary cold working day. Like soldiers on duty, hospital staff, waiters, policemen, retailers or like homeless people and of course those who are alone and have no one to share the holiday.

I hope you all stay positive and find happiness in what you are doing. As Johann Wolfgang von Goethe once said, “Sometimes our fate resembles a fruit tree in winter. Who would think that those branches would turn green again and blossom, but we hope it, we know it.” Keep reading, keep blogging and stay healthy. Cherish the memories and take all the best things with you to the coming new year. Show someone they are loved.Because it is never too early to show someone they are loved….

2015 s my last playlist contains some of my favoirite ambient and post-rock musics: 
❄️ PLAYLIST ❄️ 

29 Aralık 2015 Salı

Çavdar Tarlasında Çocuklar ~ Jerome David Salinger

Kitapların İlk Cümlesi, Yeni Dünyaların Anahtarlarıdır..

Bazen kitabın ilk cümlesi öyle yakalayıverir ki sizi çakılıp kalırsınız. Ya kitabın hakkında büyük bir merak uyandırır veya söylemek isteyip de söyleyemediğiniz bir şeyi söylemiştir bile. Mesela Kafka’nın Dönüşüm kitabının giriş cümlesi olan“Gregor Samsa bir sabah huzursuz düşlerinden uyandığında kendini yatağında kocaman bir böceğe dönüşmüş buldu” cümlesi bunlardan biridir. Veyahut Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum” diye başlayan Masumiyet Müzesi.
İşte bir yazıda okuduğuma göre Jerome David Salinger’in Çavdar Tarlasında Çocuklar kitabının giriş cümlesi edebiyat tarihinin en iyi 100 giriş cümlesi sıralamasında 1.sırada yer alıyordu. Bahsedilen o ilk cümle ise şöyleydi:  "Anlatacaklarımı gerçekten dinleyecekseniz, herhalde önce nerede doğduğumu, rezil çocukluğumun nasıl geçtiğini, ben doğmadan önce annemle babamın nasıl tanıştıklarını, tüm o David Copperfield zırvalıklarını filan da bilmek istersiniz, ama ben pek anlatmak istemiyorum. Her şeyden önce, ben bu zımbırtılardan sıkılıyorum. Sonra, onlarla ilgili en ufak bir söz etsem, bizimkilere inmeler iner. Böyle konularda ikisi de çok alıngandır; özellikle de babam. Bizimkiler iyiliğine iyidirler  - ben onu demiyorum- ama felaket alıngandırlar yani. Ayrıca, size o lanet özgeçmişimi olduğu gibi anlatacak filan da değilim…”

Çok bilinen kitaplardan biridir Çavdar Tarlasında Çocuklar. Okunmasa bile ismi duyulmuştur genelde. Hatta Amerika’da hem en çok okutulan hem de en çok yasaklanan kitaplardan birisidir. Pek çok kişi yaptığı yorumlarda hiç beğenmediğini, birçok zırvalıktan oluşan, edebi bir değer taşımayan, argoya kaçan bir dille yazılan müstehcen bir kitap olarak belirtse, olan biten her şeyi bir ergenlik hezeyanı olarak yorumlasa da ben ne zaman zorba öğretmenlerle, sahtekarlıklarla veya yetişkinlerin aptalca yönetimleriyle başa çıkmaya çalışan, onlar arasında kendi benliğini koruma mücadelesi veren öğrencilerin hikayelerini anlatan bir kitap okusam içimden bir ses kitabın kahramanına harikasın, işte bu diye bağırır.

On altı yaşında kendini ifade etmekte problemi olan Holden Caulfield adında bir gencin konuşma dilinde yazıldığı için okurken on bin beş yüz tane ‘filan’, ‘felaket’, ‘havamda değildim’ , ‘bittim’, ‘lanet olası’, ‘ne dediğimi anlıyorsunuz değil mi?’ türünden kelimeler ve kalıplar ile karşılaşıyor insan. Bazense aynı şeyi ifade eden benzer cümleler birbiri ardına geliyor.Bu tür kavramlar Türkçe dublaj bir Amerikan film izliyor hissi verdiğinden kimi zaman insanı çileden çıkarıyor okurken. Lakin buna rağmen çok akıcı bir kitap.  Özellikle anlık yaşadığı olaylardan yola çıkarak yaptığı gözlemlere dayanan tespitler Holden’ın üslubunun en dikkat çeken yönü. Üsluba alışana kadar bir adaptasyon süresi gerekse de eşik değer bir geçildi mi kitaptan oldukça keyif  alınmaya başlanıyor. Lirik bir monolog şeklinde ilerleyen bu kitap bazen gülümseten,  bazense kalp burkan türden.

Holden sürekli okullardan kovulduğu için alnının ortasına kocaman bir “başarısız” damgası yemiş hiçbir şeyi umursamıyor gibi görünen oysa özünde oldukça duygusal 16 lık bir gençtir. Üstelik bu damga her geçen gün gerek öğretmenleri gerekse arkadaşları tarafından ısrarla ona hatırlatılıyor. Holden Caulfield, büyüklerin düzmece dünyasına karşı bir gencin başkaldırısını simgeler ama aynı zamanda modern Amerikan toplumunun, materyalist yeni kuşağın da kurbanıdır. Çevresindeki herkesten daha gerçek, sahtecilikten uzak bir karakterdir. Holden derslerinde başarılı olmayabilir ama kitap okumayı sever, dans ve müzikten hoşlanır ve ettiği laflardan onun aslında yaşamı nasıl geniş bir pencereden algıladığını, ne kadar farkındalıklı bir çocuk olduğunu anlıyorsunuz. Kendini anlattığı bir yerde “Oldukça cahilimdir ama epey okurum” der mesela. Yine sevdiği yazarlara bakış açısını şöyle dile getirir Holden: “Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir. Ama öylesi pek bulunmuyor.” Katılmamak mümkün değil bu tespitine. Derdi ise sahtekar, iki yüzlü, çıkarcı, yapmacık ve maddeci çevresiyle. İstediği ise masumiyet, saf ve huzurlu  bir yaşam sürmek. İnsanların sürekli rol yaptığını düşünüyor. Pek çok farklı yerde ve olayda bunu dile getiriyor. “Bir şeylere üzülüyorsam, tuvalete gitmem gerekse bile gitmem. Üzülmekten gidemem. Üzülmeyi bırakıp gidemem.” derken üzülen insanların normal hayatlarına nasıl devam ettiğini anlayamıyor.

Holden kimileri için kabul edilemez şeyler yapıp, sınırları fazla zorluyor olabilir ama benim burada asıl takdir ettiğim kısım onun bunu yaparken kriter olarak kendi dürüstlük anlayışına başvurması ve zekasını kullanabilme yeteneği. Beşinci okulundan da kovulma sonrası tam da Noel öncesi hepi topu üç günlük kaçışı esnasında yaşadığı macerayı anlatan bu kitabın özellikle kardeşleriyle olan diyaloglarını veya Holden’ın monologlarını içeren kısımlar oldukça dokunaklıdır.

Orijinal adı “The Catcher In The Rye” olan ve 1951 yılında yayımlanan Salinger’in bu romanı Türkçe’ye ilk önce Fransız dili profesörü Adnan Benk tarafından Gönülçelen adı ile orijinalinden değil de Fransızca çevirisinden çevrilmiştir. Teoman’ın Gönülçelen adı ile çıkarttığı albümünde de Teoman çok sevdiği bu kitaptan esinlenerek albüm ismini Gönülçelen koyduğunu açıklamış ve hatta bu durum kitabın ülkemizdeki satışlarını da bi hayli arttırmıştır. Sonrasında ise Coşkun Yerli tarafından orijinalinden çevrilerek YKY tarafından Çavdar Tarlasında Çocuklar ismi ile yayımlanmıştır. Lakin kitabı Gönülçelen ismi ile bulamayan güzide okurlar bir türlü Çavdar Tarlasındaki Çocuklar ile Gönülçelen’in aynı kitap olduğuna inanmak istemiyormuş.

Jerome David Salinger, Holden Caulfield karakteriyle edebiyat dünyasında sarsılmaz bir yere kavuşmuştur ve Çavdar Tarlasında Çocuklar edebiyat dünyasında kült bir roman olarak anılıyor bu sebeple. Salinger, Holden Caulfield’ın çocukluğuna benzer bir çocukluk ve sorunlu bir öğretim hayatı geçirmiştir. II.Dünya Savaşı’na katılmış, savaşın olumsuz yüzünü görmüş, psikolojik buhran geçirmiştir. Münzevi hayatı tercih eden Salinger okurlarına bir kitabı beğenirlerse kitabın yazarını aramalarını tavsiye ettiyse bile Çavdar Tarlasında Çocuklar’ın yayımlanmasından sonra ünlenmesi nedeni ile köşe bucak insanlardan kaçarak telefonlarını dahi açmadan geçirmiş hayatını. Mistizme ve maneviyata yönelerek Zen budizmine ilgi duymuştur. İnsanlardan kaçarak kendini adeta evine hapseden Salinger tercih ettiği bu yaşam şekli ile Holden’ın kitabında başaramadığını adeta kendisi başarmıştır. Salinger kitaplarında biyografik bilgilerinin yayımlanmasına şiddetle karşı çıkar, fotoğraflarının basılmasını istemez, kitap kapaklarının olabildiğince kapak resmi olmada sade olmasını ister  ve açıklayıcı arka kapak bilgileri olmadan basılmasını talep eder. Ona göre okuyucuyla kitap arasına hiçbir şey girmemelidir. E ne diyeyim Holden'in deyişiyle “felaket bittim bu bizim Salinger’e ” : )
Velhasıl basit anlatımına, devrik cümlelerine rağmen derinliği olan bir romandır. Çavdar tarlasında koşan çocukları uçurumdan düşmek üzere iken tutmayı isteyen, işinin bu olmasını hayal edebilen Holden’ın hislerine kulak kabartmak benim hoşuma gitti. “Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.” cümlesiyle son bulan bu romanın bana göre ilk cümlesinden daha vurucudur son cümlesi.
♫ ♪ ♯ ♪  ♫   bu da kitapta adı geçen şarkılardan derlediğim minik bir playlist.
Sahi, şu Güney Central Parktaki yapay göl donup buz tuttuğunda gölde bulunan ördekler kışın nereye gidiyor acaba?

24 Aralık 2015 Perşembe

Harfler ve Notalar ~ Hasan Ali Toptaş

Eşsiz Bir Hazine Bulmuşcasına Eşe Dosta Anlatmak İstediğim Bir Kitap...

Sanki karşılıklı sohbet eder gibiyiz Hasan Ali Toptaş ile bu kitapta.. Bazı insanların kesinlikle ihtiyacı olan temel şey yazmaktır. Ben bu kitabı bitirip kapattığımda Hasan Ali Toptaş için O'nun işi ve hatta hayatla biricik bağı yazmak diye düşündüm. Bu nedenle blog yazarlarından köşe yazarlarına, yazısı henüz yayımlanacak yazarlardan usta yazarlara dek yazmayı seven ve bu yönde ilerlemek isteyen herkesin başucundan ayırmak istemeyeceği bir kitap Harfler ve Notalar.
İçinde neler yok ki …“Okuyana Mektup” la başlamış Hasan Ali Toptaş kitabına. Bu mektup ile okurunu kitabına çağırıyor ve ben de bu ilk paragrafın verdiği ivme ile bu kitabı aldım. Daha doğrusu kitap öteki kitapların arasından sıyrılıp bana kendini bir şekilde sundu sanki. Kaleminden dökülenleri okudukça da bu mektubun ne kadar bütünü yansıttığına karar verdim. Öyle zengin ki anlatımı onun sandalına bindiğinizde nehirde bilmediğiniz derinliklere indiriyor sizi, kelimelerin büyüsü ile ustalıkla yepyeni kanallar açıyor. Açtığı kanallar ile ülkemizden ve dünyadan pek çok değerli yazar ve kitapları üzerine ipuçları veriyor okuruna. Kendisi gibi yazıya ve yazarlara tutkusu olan okur için bulunmaz bir nimet bu ipuçları.

Hasan Ali Toptaş, Denizli’nin içinde kağnı gıcırtıları yükselen, sokaklarında çeşmeler ve yunaklar olan, o dönemde bir sinema salonu da bulunan Çal ilçesinde doğmuş ve büyümüş. Küçüklüğünden beri kasabasında gözlemci, büyüklerin anlattığı hikayelerden etkilenen ve biraz da kendi halinde bir çocuk olarak vaktini geçirmiş. İlkokul ikinci sınıftayken başının arka tarafında bir yara çıkmış ve koca karı ilaçları işe yaramadığı için ilk defa Denizli’ye hastaneye gitmiş. Bu yaradan dolayı kafasının arka tarafı saçsız kalmış ve arkadaşlarının alay konusu olmuş. Bir cep aynasına benzeyen bu bölgeden dolayı arkadaşları da artık ona “Aynalı” diye lakap takmış. Bu durum onu fena halde üzerek insanlardan kaçmasına ve bir gölge olarak dolaşmasına sebep olmuş. Bir süre sonra ise yaşadığı kasabaya gelen emekli bir memurun poğaça ve gazozlarla birlikte sattığı türlü türlü kitaplarla tanışması neticesinde ise okuma serüveni başlamış yazarın. İlk okuduğu kitabı da “Konuşan Katır”adında baş kahramanı Hasan olan ve Arap büyücü tarafından katıra dönüştürülen zavallı şehzade Hasan’ın çırpınışlarını anlatan bir kitap. Akabinde okumasına Kemalettin Tuğcu külliyatı, Kerime Nadir, Muazzez Tahsin, Yaşar Kemal, Balzac eserleri eşlik etmiş. Oradan da farklı yazarlara götürecek olan okuma yolculuğu hep devam etmiş ve daha ilkokul yıllarında başka dünyaların da mümkün olduğunu keşfetmiş. Hasan Ali’nin yazma hevesi de bu yıllarda alevlenip bir tutkuya dönüşmüş. Hem içinde bulunduğu coğrafyanın yüklediği ıssızlığı hafifletmek için hem de ruhunda açılan yaraları bir nebze olsun sarmak için yaşadığı çevrede yazdıkları ciddiye alınmasa bile geçmişe, geleceğe ve şimdiye karşı hep yazmış.
Eserlerinin basımında büyük sıkıntılar yaşayan ve bu iş için para harcayan yazar, ilk kitabının basılmasını kitabında samimi bir dille şöyle anlatıyor :“Aslında ilk kitabım çıktığında yeryüzünde mutlaka bir sarsıntı olacağını düşünmüştüm ama olmadı öyle bir şey, yaprak bile kımıldamadı. Ya yazdıklarımı anlamıyorlar ya da ben gerçekten iyi şeyler yazamıyorum, dedim kendi kendime. Her iki durumda da bırakmam gerekiyordu. Hayatımı okur olarak sürdürmeye karar verdim. 1993… Eğer edebiyat tanrısı diye bir şey varsa o bir yerlerden benim küstüğümü, artık kendi paramla kitap yayımlamayacağımı, hayatımı bir okur olarak sürdürme kararı aldığımı duydu ve bana müthiş jestler yaptı. 1993’te çekmecemde duran bir romanım vardı: Sonsuzluğa Nokta, Kültür Bakanlığı tarafından düzenlenen bir yarışmada ödül aldı ve onlar tarafından basıldı.”

Deneme türündeki bu kitap ile okuyucu Hasan Ali Toptaş’ın gündelik yaşantısını, yakın çevresini ve romanlarını hikayelerini oluşturan ve de besleyen yaşam koşullarını  daha yakından tanıma olanağı buluyor. Yazarın anne ve babasından bahsettiği “Kimseye Verilmeyen Kitap” bölümünde annesiyle yaşanan hoş bir diyaloğu alıntılamak istiyorum. Oğlunun kasabadaki evlerindeki kitaplarını alan konu komşunun geri getirmediğinden yakınan annesi şöyle devam eder:
 “İki yıl önce de; “Sadece bir kitabın kaldı evde, onu da baban kimseciklere vermiyor.” dedi. Ben bunu duyunca şaşırdım tabii, sevinçten ne diyeceğimi, ne yapacağımı, hangi tarafa dönüp nasıl bakacağımı bilemedim. Bir süre sonra, konu yeniden açıldığında, yine aynı sözleri yineledi annem. Hatta, sır veriyormuş gibi bana doğru eğilerek; “Sadece bir kitabın kaldı Hasan’ım, onu da baban kimseciklere vermiyor.” dedi.
Ben de, biraz daha sevinmek ve sevincimi pekiştirmek istediğimden midir nedir; “Neden vermiyor anne?” diye sordum.
“Neden olacak oğlum, kitabın boş yerlerine telefon numarası yazmış da ondan!” dedi annem. ”
Gelelim bu kitabı benim için eşşiz bir hazineye çeviren kısma. Sayfa sayısı az olmasına rağmen (171 sayfacık) resmen içi dolu turşucuktur. Bu güzelim kitap içerisinde geçen, Hasan Ali Toptaş’ın anlatılarında bir şekilde temas ettiği yine güzelim kitapların, destanların, masalların, yazarların isimlerini  en çok da kendim için bir bir seçtim ayırdım. Hazır yıl bitip yeni yıl için okunacak kitaplar listesi hazırlayacak olanlar için güzel bir kaynak olur kanaatindeyim:
  • Franz Kafka- Günlükler - Bir Savaşın Tasviri
  • Gustav Janouch-Kafka İle Konuşmalar
  • Emil Michel Cioran-Çürümenin Kitabı(Hüzün Kıyasları)
  • Walter Benjamin (Hazırlayan: Nurdan Gürbilek)-Son Bakışta Aşk
  • Juan Rulfo-Pedro Páramo
  • Gabriel Garcia Marquez-Yüzyıllık Yalnızlık
  • Binbir Gece Masalları-Konuşan Katır
  • Ziya Gökalp-Ala Geyik (Manzum masal)
  • Necati Cumalı-Yaralı Geyik (Oyun)
  • Nursel Duruel-Geyikler Annem Ve Almanya
  • Murathan Mungan-Geyikler- Lanetler
  • Yaşar Kemal-Üç Anadolu Efsanesi: Köroğlu, Karacaoğlan, Alageyik
  • Franz Kafka-Avcı Gracchus
  • Gabriel Garcia Marquez-Boğularak Ölenlerin En Yakışıklısı
  • Jorge Luis Borges-Yolları Çatallanan Bahçe
  • Carlos Fuentes-Aura
  • Franz Kafka-Kanun Önünde İmparatorun Haberi Ceza Sömürgesi -Kovalı Süvari Çiftlik Kapısına Vuruş 
  • Carlos Fuentes-Kendim Ve Ötekiler
  • Italo Calvino-Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu
  • Alexandre Dumas (oğul)-Kamelyalı Kadın
  • Jorge Luis Borges-Yedi Gece
  • M. Sıddık Gümüş-Tam İlmihal Se'adet-İ Ebediyye
  • Hasan Ali Toptaş-Bin Hüzünlü Haz
  • Milan Kundera-Yavaşlık
  • Miguel De Cervantes Saavedra -Don Quijote
  • Laurence Sterne-Tristram Shandy Beyefendi'nin Hayatı Ve Görüşleri
  • Marcel Proust-Kayıp Zamanın İzinde
  • James Joyce
  • Ferit Edgü-Do Sesi
  • Bekir Yıldız-Kara Vagon -Sahipsizler -Dünyadan Bir Atlı Geçti -Beyaz Türkü -Reşo Ağa -Kaçakçı Şahan 
  • Malcolm Lowry-Yanardağın Altında
  • Elias Canetti-Marakeş'te Sesler
  • Juan Rulfo-Kızgın Ova
  • Milorad Pavic-Hazar Sözlüğü
  • John Berger-Düğüne -Görme Biçimleri -Yedinci Adam -O Ana Adanmış-Ve Yüzlerimiz, Kalbim, Fotoğraflar Kadar Kısa -Kral 
  • Marcel Beyer-Yarasalar
  • Abbas Sayar-Gönül Sandalı -Neco’ya Mektuplar -Çelo -Can Şenliği -Yorganımı Sıkı Sar -Yılkı Atı 
  • Alain Robbe-Grillet-Silgiler -Yeni Roman 
  • Michel Butor-Roman Üstüne Denemeler -Değişme 
  • Nathalie Sarraute-Kuşku Çağı
  • Alain Robbe-Grillet-Enstantaneler
  • Nodar Dumbadze-Güneşi Görüyorum -Kukuraça -Beyaz Bayraklar 
  • Bilge Karasu-Narla İncire Gazel
  • Faruk Duman-Keder Atlısı
  • Faruk Duman-Nar Kitabı
  • Elias Canetti-Körleşme
  • Sargut Şölçün
  • Feyyaz Kayacan
  • Ümit Kaftancıoğlu
  • Hasan Ali Toptaş-Uykuların Doğusu
  • Tolstoy-Anna Karenina
  • Ahmed Midhat Efendi-Karı Koca Masalı
  • Oğuz Atay-Tutunamayanlar
  • Robert Maynard Pirsig-Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı
  • Yusuf Atılgan-Anayurt Oteli
  • Bilge Karasu-Kılavuz
  • Vüs'at Orhan Bener-Bay Muannit Sahtegi'nin Notları
  • Franz Kafka-Şato
  • Laurence Sterne-Duygu Yolculuğu (Hissi Seyahat)
  • Alberto Manguel-Okumanın Tarihi
  • Plinius Minor-Genç Plinius'un Anadolu Mektupları
  • Jean Jacques Rousseau-İtiraflar
  • Eray Karınca-Erken Açan Papatyalar
  • İbn-i Zerhani-Kitab’ul Zulmet
  • Edip Cansever-Gül Dönüyor Avucumda
  • Ahmet Hamdi Tanpınar-Edebiyat Üzerine Makaleler
  • Edip Cansever-İlkyaz Şikayetçileri -Bezik Oynayan Kadınlar 
  • Jose Saramago-Bütün İsimler -Körlük -Ricardo Reis’in Öldüğü Yıl -Mağara -Baltasar ve Blimunda -Ressamın Elkitabı -Kısırdöngü -Bilinmeyen Adanın Öyküsü -İncil’deki İkinci İsa -Umut Tarlaları
  • Derleyici: Alain Vircondelet-Balthus Anılar
  • Marguerite Duras-Yazmak
  • William Lowell Randall-Bizi ‘Biz’ Yapan Hikâyeler / Kendimizi Yaratmak Üzerine Bir Deneme
  • Walter Benjamin-Hikaye Anlatıcısı
  • Fyodor Mihailoviç Dostoyevski-Karamazov Kardeşler -Yeraltından Notlar  -Ecinniler
  • Gabriel Garcia Marquez-Kırmızı Pazartesi
  • Oğuz Atay-Tehlikeli Oyunlar
  • Nikos Kazancakis-El Greko'ya Mektuplar 
  • Emil Michel Cioran -Tarih Ve Ütopya -Doğmuş Olmanın Sakıncası -Burukluk (Hüzün Kıyasları) -Umutsuzluğun Doruklarında  -Varolma Eğilimi  -Ezeli Mağlup : Söyleşiler
  • Milan Kundera-Roman Sanatı -Saptırılmış Vasiyetler
  • Samuel Beckett-Proust 
  • Sadık Erol Er-Emil Cioran :Bir Alacakaranlık Düşünürü
  • Sadık Erol Er, Kenan Sarıalioğlu-Hiçliğin Doruklarında Cioran / Tebessüm, Sırıtma Ve Farkındalık Üstüne
  • Tahsin Yücel-Yazın Gene Yazın
  • Michel Tournier-Cuma Ya Da Pasifik Arafı -Kutsal Ruh -Çalı Horozu -Kızılağaçlar Kralı -Veda Yemeği -Altın Damla 
  • Vladimir Nabokov-Edebiyat Dersleri
  • Gustave Flaubert-Madame Bovary
  • Nikolay Vasilyeviç Gogol-Ölü Canlar
  • Yusuf Atılgan-Aylak Adam
Dilerim buradaki kitapların  hiç olmazsa birkaçının peşine düşüp başka başka nice kitaplara gider ve oralarda, her biri birbirinden keyifli birçok yolculuk yaparsınız.
Sosyal medyada dönüp duran kırpılmış  alıntılar nedeni ile tıpkı bilimkurgu filmlerindeki hap şeklindeki besinlere dönüşmüş hap boyutlarındaki cümlelerden sıkılıp harflerin ve kelimelerin lezzetine varmak isteyenlere, harflerin müziğine kulak vermek isteyenlere kesinlikle önerebileceğim bir kitap.
Ben kitabı okurken işittiğim müzikler genel olarak yaprakların hışırtısı, kozalakların çıtırtısı, çam odunu çatırtısı ve kedi mırıltısı şeklindeydi. Ama özellikle Neşet Ertaş ve Muharem Ertaş’tan bahsedilen bölümlerden sonra Neşet Ertaş, Erkan Oğur, Ufuk Karakoç, dinlerken buldum kendimi.  
Keyifli geceler.