Bu hafta sonu kendiniz ve
sevdikleriniz için güzel bir şey yapmak isterseniz 1,5 saat kadar zamanınızı ayırıp henüz izlemediyseniz
şeker hakkındaki “That Sugar Film” adlı
belgeseli izlemenizi tavsiye ederim. Basit bir Google taramasıyla belgesele (alt yazılı) hızla ulaşabilirsiniz.
Belgeseli hazırlayan Damon Gameau 5 yıl önce kız arkadaşıyla
tanışmasıyla birlikte rafine şekeri
hayatından çıkarmış ve sağlıklı beslenmeyi seçmiş. Belgeseli hazırlarken
kız arkadaşı 6 aylık hamile. Bebek yoldayken şeker hakkındaki gerçekleri, vücuda etkilerini, ne kadar zararlı
olabileceğini öğrenmeyi kafasına koyuyor . Bu amaçla kendi üzerinde bir şeker deneyi gerçekleştirmeye karar veriyor. Deneye
göre yeniden şekerli beslenmeye
başlayacak ve gün be gün değişimleri ölçecek. Deneyi yaparken değişimleri izlemek ve ölçmek için
içinde beslenme uzmanı, patolojist,
diyetisyen, genel sağlık danışmanı bulunan
bir grup uzmanın yardımını alıyor. Deneye
başlamadan önce kan, enzim, boy, kilo, bel çevresi gibi biyokimyasal ve
fiziksel muayeneleri yapılıyor. Sonuçlara
göre durumu yaşıtlarından oldukça iyi, karaciğeri, trigliseriti vb
değerleri uygun, insülün direnci yok,
vücut ağırlığı 76 kg.
Deneye göre Daman iki ay boyunca günde 40 çay kaşığı kadar şeker tüketecek. Üstelik bunu bilinen abur cuburlarla (çikolata, şekerleme, meşrubat,
dondurma, gofret vb) değil mısır
gevreği, yağsız aromalı yoğurt, kızartılmış fasülye, buzlu çay, organik meyve
suyu gibi sağlıklı diye bilinen-pazarlanan yiyecek ve içeceklerdeki gizli şekerlerden sağlayacak. Bu 40 çay
kaşığı şeker özellikle sükroz ve früktoz
içerecek. Reçel gibi sonradan eklenen veya kuru üzüm gibi tabi olabilir. Hep
yağsız yiyecekler seçilecek ve her zamanki kadar egzersiz yapılacak..Deney süresince aldığı günlük kalori miktarı
deney öncesi aldığı günlük kaloriye eşit
olacak.
40 çay kaşığını hesaplamak için 1 çay kaşığı şekerin (yani 1 adet kesme
şekerin) 4 gr olmasından yola
çıkıyor. 40 çay kaşığı şeker size ilk başta çok gelmiş olabilir ama hiç de öyle
değil! Mesela mısır gevreği, yağsız yoğurt ve elma suyundan oluşan bir
kahvaltının şeker miktarını hesapladığında 20 çay kaşığı şeker yapıyor. İlginç
değil mi? 40 çay kaşığı şeker bu hesapla haftada 1.120 gr şekere tekabül
ediyor.
✔
Deneye başladıktan iki gün sonra Damon abur cubur dahi
yemeden günde 40 çay kaşığı şeker almanın ne kadar da kolay olduğunu görmüş
oldu. Mesela 4 orta boy elmayı sıkıyor ve bir bardak elma suyu elde ediyor. Bir
elmada 4 çay kaşığı şeker olduğundan
yola çıkarsak bir bardak taze sıkılmış elma suyunda 16 kaşık şeker var. Ama iki elmayı yıkayıp yese meyvedeki lif
vücuduna tokluk hissi verecek ve dur diyecek. Daha az şeker almış olacak.
✔
Damon 12. Gününde tartılıyor. 79,3 kg.Yani 12 günde 3 kg dan fazla almış.
Üstelik asitli içecek, dondurma, çikolata yememesine, sağlıklı beslenmesine,
spor yapmasına rağmen. Özellikle göbek bölgesindeki yağlanma dikkatini çekiyor.
✔
18. günde yapılan kan testlerinde karaciğer enzimi olan ALT seviyesinde artış görülmüş. ALT
yüksekliği karaciğerin daha fazla çalıştığına ve bu yüzden hasar görebileceğine
işaret eder. Yani karaciğer yağlanması başlamış.
✔
İlerleyen günlerde çok halsiz ve bitkin hissediyor. Bir sonraki
şeker alımını bekliyor. Şekerden fiziksel olarak etkilenmenin yanında daha çok
şekerin ruh haline etkisini
şaşırtıcı buluyor. Kendini dalgın ve uzak hissediyor. Şeker aldığında ise
çocukça mutlu olduğunu , bir süre boyunca keyfinin yerine geldiğini söylüyor. Manik
bir durum yaşıyor. Bunu sigara bağımlılığına benzetiyor.
✔
Birinci ayın sonunda 81,2 kg oluyor. Yani bir ayda günlük aynı
kaloriyi almasına rağmen 5 kilo almış. Daha fenası bel çevresi 84 cm den 91 cm
ye çıkmış Kendisinde fark ettiği değişikliklerden birisi de çabuk acıktığı ve
zor doyduğu oluyor.
✔
Damon deneyini farklı bölgelerde
ve ülkelerdeki alışkanlıkları da gözleyerek sürdürüyor.Bu amaçla şekerli beslenemenin merkezi sayılabilecek
Amerika’ya gidiyor. Gerçekten de burada sadece basit bir içecekten bile 34
kaşık şekeri bir anda almak mümkün. Yani 40 çay kaşığı şekeri tamamlamak son
derece basit. Ayrıca diğer bir tehlike de yüksek
fruktozlu mısır şurubu. Düzgün bir yemek bulmakta çok zorlanıyor. Ya Mc
Donalds, ya KFC, ya da Taco Bell. Burada özellikle gazoz, pepsi, meyve suyu
gibi şekerli içeceklerin çok tüketilmesi nedeni ile diş çürüklerinin çok fazla olduğunu ve 3 yaş gibi erken yaşlarda
bile görüldüğünü öğreniyor. Hatta bebeklere biberondan meyve suyu içirildiği
için biberon çürüğü tabir edilen diş çürükleri çok sık görülüyor.
✔
Damon araştırmalarını
derinleştiriyor ve New York a gidip yemek devlerinin bizi ürünlerine nasıl
bağladıklarını kapsamlı şekilde yazan Pulitzer ödüllü Michael Moss ile tanışıyor ve görüşüyor. Michael Moss bu şirketlerin ürünlerinin albesini
arttırmak için çok fazla bilimsel
çalışma yaptıklarını söylüyor. Yiyecekte neyin bağımlılık yaptığını,
tadının nasıl ve neden arzulandığını tespit etmek için ciddi kaynak
ayırdıklarını ve ürün geliştirmeden önce binlerce insanda tat denemeleri
yaparak ideal şeker oranını tespit ettiklerini anlatıyor. İşlenmiş gıda
endüstrisinin kapıları arkasındaki bu ideal şeker oranına “mutluluk noktası”
deniyor. Bu mutluluk noktasını sağlamak için artık makarna sosu, kola ve mısır
gevreğinde hep şeker var.Böylelikle çocukların biyolojisi sömürüldü ve onların
damak zevkinde her şeyin tatlı olması gerektiği gibi bir algı yaratıldı.
Şekerle tadı berbat olan şeyler bile yenebilir hale getirildi.
✔
35. günde artık egzersiz
yapmanın bile zorlaştığını, motivasyonunun düştüğünü gözlemliyor. Yüzü
yağlandı, biraz şişti, sivilcesi çıktı. Göbeği yağlandı kıyafetlerine
girememeye başladı. Cilt problemleri ile
karaciğer oldukça ilişkili. Şekere bağlı olarak karaciğer yorulduğu için
artık cildi bozulmaya başladı.
✔
Damon araştırmalarını daha da derinleştiriyor. Bu amaçla 35. Günün sonunda beyninin şekere tepkisini ölçmek için bir MR cihazına giriyor. Beyin MR ı
çekilirken özel bir şekilde pipetle milkshake içmesi sağlanıyor. Beyninin
fotoğrafları çekilerek milkshake e tepkisi ölçülüyor. Beyin daha şekeri ya da
şekerli gıdayı görünce dopamin salgılar
ve ‘al onu’ der. Çünkü iyi hissetmek ve çabuk enerji üretmek için gerekli.
Şekerin az olduğu dönemlerden kalma bir içgüdü. Şekerli yiyeceği ağzımıza götürüp
tadı aldığımızda opioid denen kimyasalla beta-endorfin
salgılanır ve harika hissederiz. Şeker nikotin, kokain ve seksle aynı
ödüllendirme bölgesindedir. Ama bu etki uzun sürmez. Şekerin früktoz kısmı iştah kontrol merkezlerimizi etkiler. Glikoz
kısmı da ruh halimizi etkiler ve
bize çok dengesiz bir ruh hali kalır. En
önemlisi de ne kadar çok şekerli gıda yerseniz o kadar çok şekerli gıda
istersiniz.
✔
Belgeselde, şekeri aklamak ve
yaygınlaştırmak adına şirketlerin bilim insanları kanalı ile halkı nasıl
kandırdıklarını anlattığı kısmı özellikle dikkatle izlemek gerekiyor. Şöyle
gelişiyor: Şeker Birliği basın yolu ile bildiri yayınlıyor. Bilim insanları
şeker korkusunu defediyor. ‘İnsan Beslenmesinde Şeker’ adlı bir belge
gösteriyorlar ve bu belgede finansörün şeker endüstrisinin olduğuna dair kanıt
yoktu. Resmi bir belge gibi duruyordu. Dergilerde yayımlandı. Şeker endüstrisi
25.000 kopya dağıttı. Bu rapor sonra devlet tarafından bulguları kesinleştirmek
için kullanıldı. Şeker aklandı ve dünyanın geri kalanı buna uydu. Şeker birliği
başkanı Jack Tatem çıkardığı şemayı gösterip “Bakın şekerle kronik hastalıklar
arasındaki bağı gösteren kesin bir kanıt yok. Şeker birliğimizin ve
ürünlerimizin can damarıdır” diyor ve kanıtlar böyle manipüle ediliyor.
✔
Damon bir de şeker endüstrisini
savunan bir bilim insanı ile tanışmak istiyor. Dr John Sievenpiper ile tanışıyor ve konuşuyor. Ona yaptığı deneyi
ve şeker tüketiminin onu nasıl olumsuz etkilediğini anlatıyor. Ancak dr çok
oralı olmuyor ve Damon araştırmalarının Coca Cola tarafından finanse edilip
edilmediğini soruyor. Dr John finanse edildiğini ancak çalışmaların tarafsız
olduğunu söylüyor. Tam bir hafta sonra şekerli meşrubat ve fruktoz hakkında bir
sempozyum ilanı görüyor. Bu sempozyumun açılış konuşmacısı ise Dr John Sievenpiper ve sponsor Coca Cola idi. Araştırmalarda
kalori ve früktoz ile kardiyometobolik hastalıklar arasında bir bağ olmadığını
anlattı.Coca cola bu konuda ard arda tweet atıyor.
✔
Damon günler ilerledikçe şekere iyice alıştığını, vücudunun duruma adapte olduğunu ve bu şekilde de yaşayabildiğini
görüyor. Bu artık onun gerçekliği olmuş oluyor ve çevredeki insanlar da aslında
öyle. Bitkinler, dayanıksızlar, iştahlılar ve bu artık onların gerçekliği olmuş
durumda. Kabullenmişler. Şekersiz olmayı bilmiyorlar. Durumu normal
karşılıyorlar.
✔
60 gün yani 2.400 çay kaşığı şeker sonra ne mi oldu?? Damon toplamda
8,5 kilo aldı. ALT değeri üst sınırın 20 birim üstüne çıktı. Dolayısıyla
insülin direnci arttı ve bu da zaten tip 2 diyabete giden yol demek.Trigliserit
seviyesi 0,08 den 1,5 a çıktı. Vücut yağı %7 artarken bel ölçüsü 10 cm arttı.Deney öncesine göre günlük aynı miktar kalori almasına rağmen sadece
kaloriyi
sağlayanı şeker olarak değiştirdiğinde (bunu yaparken de abur cubur
yerine sağlıklı olduğu düşünülen kaynakları tercih ederek) bütün bunlar
oldu.
Belgeselden Şekerle İlgili Çarpıcı Bilgiler
📌 4
kişilik ortalama bir Avusturalyalı aile bir
haftada tükettikleri şekeri satın almak zorunda kalsalar süpermarkete gidip
6 tane 1 kiloluk şekeri raftan alıp eve götürüp hepsini bir haftada yemeli.
📌 Günümüzde şeker o kadar yaygın ki şeker içeren tüm ürünler süpermarketin
raflarından kaldırılsa ürünlerin sadece %20 si kalırdı.
📌
Şekerin kısa tarihçesini ve nasıl olup da özellikle 1955 lerden itibaren şeker
kullanımının bu denli arttığını anlatıyor.1970 lerden itibaren yağın günah
keçisi ilan edilmesiyle şeker onurlandırılmış, “ yağsız yemek sağlıklıdır”
fikri kurumsallaştırılırken kalorinin yeri şekerle doldurulmuş. Tüketici de bu
tadı sevmiş. Ancak vücudumuz rafine
şekerin bu ani artışıyla başa çıkabilecek şekilde kurulmadı.
📌 Glukoz:
ekmek ,makarna, sebze ve tahıl Laktoz:
memelilerin aldığı ilk şeker Anne sütünde, inek sütünde, peynirde, yoğurtta bulunur. Sükroz: kahve ve çayımızdaki şekerdir.
Sükroz da glikoz ve früktozdan oluşur.
📌 Früktoz
eskiden çok nadir bulunurdu.
Meyvede, sebzede ve balda. Şimdi ise her yerde.
📌 İçecekler
tsunami etkisi gibi ani bir enerji hissi yaratırlar. Karaciğere büyük bir şeker dalgası ulaşır.
📌 Şeker
vücuda girince ikiye ayrılır. Fruktoz ve
glikoz. İkisi de karaciğere gider. Karaciğerde glikoz ya çabukça enerjiye
çevrilerek kullanılır. Ya da yedek pil gibi sonrası için depolanır. Şekerin
früktoz kısmı ise çok farklıdır. Karaciğerin früktozu düzenleme işlevi yoktur.
Çünkü früktoz doğada az bulunur. O da gereğine bakmaksızın früktozu kan
dolaşımından püskürtür. Tüm boş piller doluysa da şekeri hemen yağa dönüştürür.
Bu yağın bir kısmı ciğerde kalır. İnsülin direnci ve diyabet riskini artırır. Ayrıca,
ciğerdeki bu yağ trigliserid olarak kan dolaşımına gönderilir. Bu da aşırı kilo
, damar tıkanması ve kalp hastalıkları demek. Şeker, ekmek ve makarna gibi
karbonhidratları yerken çok fazla glikoz üretiriz. İnsülin hormonu salgılanır. İnsülin
hücrelerin kapısını açan anahtar gibidir.Böylece hücreler tüm glikozu emer. Kan
dolaşımından temizler ve glikozu enerji olarak yakar. Kanda ne kadar glikoz
varsa o kadar insülin salgılanır. Ancak bizim için önemli olan kandaki insülin
glikozla uğraşırken yağ hücrelerimize,
yağa tutunmalarını söyler. Böylece yağ yakma aşamalarını yok eder. Yani çok
şeker yiyerek yağı vücudumuza alıp karaciğer yağlanması yaratıyoruz. Artı,
glikoz yüzünden yağ hücrelerimize yağa tutunmasını söyleyen insülin seviyesi aynı kalıyor . İnsülin
şekerle uğraşırken yağı yakamayız.
📌 Beyin
ve vücut glikozla çalışır. Glikoz seviyesi bir inip bir çıkıyorsa bir yüksek bir alçaksa yani sürekli dengesizse
bu akli işlevimizin dengesini de etkiler. Örneğin lolipop gibi bir şekerleme
yediğimizde kan şekerimiz hızla yükselir ve kendimizi mutlu hissederiz. Fakat
insülin salgılanıp şeker hücrelere taşınınca kan şekeri hızla düşer. Bu düşüşle
beyin artık mutlu olmaz beynine tekrar tatlı yemek gerektiği mesajını iletecek adrenalin gibi stres hormonları sargılarız.
Böylece eski halimize döneriz.Ruh halindeki değişimlerin sebebi bu.Adrenalin
anksiyeteye sebep olur, panik atağı tetikler.
📌 Mc
Donalds’ dan Coca Colayı çıkarıp meyveli içecekler koymanın sağlıklı olduğu
düşünülüyor. Ama onlar da en az cola kadar şeker içeriyor.
📌 Fransa’da
olan araştırmacı Serge Ahmed yaptığı çalışmalarda farelerin kokainden çok şekere ulaşmaya çalıştığını göstermiş. Bir
yerlerde saklanan uyuşturucu satıcılarının aksine gıda devleri her yerde
karşınıza çıkıyor. Bu gıda devlerinin toplantılarında ‘bağımlılık’ yasak
kelimedir. Gıda devleri obezite ve hastalık konusunda ise ‘insanlar kendi gıda
tercihlerini kendisi yapmalı’der.
📌 Yağdaki
kalori miktarı şekerden çok daha fazladır.2 katı kadar. 1 gr yağ 9 kalori iken 1 gr şeker 4 kaloridir. Kalori hesabı
yapınca şeker daha düşük kalorili çıkıyor. Ama Damonun deneyi gösterdi ki aynı miktar
kaloriyi sağlıklı yağ yerine şekerden aldığında karaciğeri yağlandı, göbeği
çıktı, beyni puslandı, ruh hali bozuldu ve tok hissetmiyor. Bu nedenle şeker endüstrisi yağı kötüler ve insanları
kalori hesabına zorlar. Şeker endüstrisi şunu dikte ediyor ‘kalori
kaloridir’. Ama durum hiç de öyle değil.
📌 Kek, pasta, baklava
gibi tatlı yiyeceklerin içinde şeker olduğunu zaten biliyoruz. Tehlikeli olan gelişme, şekerin artık yerli
yersiz neredeyse bütün hazır gıdaların içine koyulur hale gelişi… Bebek
maması, mısır gevreği, sosis, mayonez, ketçap, pizza, hamburger ekmeği, kola,
hazır meyve suyu gibi gıdalar şekerle tüketici gözünde daha çekici hale getiriliyor.
Doğuştan tatlıya yatkınlığı olan insanoğlu da, farkında olmadan bu çekime
kapılıyor ve satışlar artıyor. Gittikçe daha fazla satın alıyor, daha yiyoruz
bu gıdaları.
📌 Şekere
dair doğru mesajı almamamızın nedeni şekerin küresel ticari değerinin 50 milyar
$ olması elbette.
📌 Anlık haz devrinde yaşıyoruz ve kimse hiç bir şey için beklemek istemiyor. Şekere eğilim biraz da bundan.
📌 http://www.sugarstacks.com güzel
bir site . Günlük hayatta sıkça tüketilen ürünlerin içlerindeki şeker
miktarını sükroz, früktoz, mısır şurubu gibi ayrım yapmadan sadece şeker
yüküne dikkat çekmek için küp şeker cinsinden göstermişler.
Fotograflara göz atmanızı öneririm.
Bu belgeseli izleyin çünkü, bu videodan sonra artık en azından sağlıklı bir alternatif diye çocuğunuzun beslenme çantasına “süt dilimi” koyup bebeğinize cicili ambalajlardaki bol vitaminli meyveli yoğurdu yedirirken, cola içmeyip aromalı maden suyunu lıkır lıkır tüketirken, nesfitlerle cornflakeslerle kahvaltı yapıp karışık meyve suları ile serinlerken, salatalarınızın üzerine nar ekşisini , hazır salata soslarını, mayonezi boca
ederken, diyet yoğurt ve süt tüketirken, akşamları tv karşısında 2 kilo meyve tüketirken iki defa düşünürsünüz. İzleyin
çünkü deli bir düzen var ve tek kurtuluş bilinçli bir tüketici olmak.
Bunları
okuyunca “şekere yani karbonhidrata hiç mi ihtiyacımız yok?” diye
düşünebilirsiniz. Elbette ihtiyacımız var fakat bu miktar
düşündüğümüzden ve alıştığımızdan daha az. Hele bir de fiziksel
aktivitemiz düşükse.
Özetle insanlık olarak şeker
konusunda başımız büyük dertte. Vazgeçmek için artık daha fazla geç kalmayın. Sevdiklerinizin ve
çocukların da bu konudaki farkındalığını artırmak için bu belgeseli izlemesini
umarım sağlayabilirsiniz.
Şekersiz ve eğlenceli bir hafta
sonu dilerim.
Sevgiler.
Ne kadar güzel bir inceleme yapmışsınız, elinize sağlık :))
YanıtlaSil