Bu duyguyu siz de bilirsiniz işte 🙈
Çoğu zaman kendinizi karşınızdaki insana hiç ifade edemediğinizi mi düşünüyorsunuz, ya da iletişim kurduğunuzu sanırken aslında maskenizi indiremediğinizi mi fark ediyorsunuz veya konuşmak yerine varsayımlar yapmaya mı başladınız?
Yıllar ilerledikçe gerek iş yaşamında gerek özel hayatta iletişim becerisinin, sahip olduğunuz diğer tüm becerilerden daha önemli olduğunu düşünmeye başladım. Bazen çok çalışan gerçekten gayretli insanlar görüyorum. Fakat iletişim becerilerinin eksikliği nedeniyle ya yeterince tanınamıyorlar ya da yaptıklarını anlatamıyorlar. Tartışmalar sırasında haklıyken haksız duruma düşebiliyorlar. Bazense bir iş için çok uygun görünmeyen bir insanın iletişim becerisindeki ustalığı sebebi ile beklenenden çok daha iyi iş çıkardığına şahit oluyorum.
Büyük bir kesim iletişim becerilerine çok da önem vermediği ve bunun öğrenilebilir bir şey olduğuna inanmadığı için bakıyorsunuz adam senelerce okumuş, duvarlara diplomaları, sertifikaları dizmiş ama iş yerindeki çatışmaları çözemiyor. Ya da bir firmada üst düzey yönetici ama ne çalışanlarına ne de kendi üst amirlerine bir meseleyi etkin şekilde anlatamıyor ve homurdanıp duruyor. Benzer şekilde öğretmenler öğrencileriyle iletişim kuramadıkları için çocuklar bir türlü dersleri sevemiyor. Aile içi kavgalar gürültüler hep bu iletişim hatalarından ortaya çıkıyor. Sonuçta ortaya kimsenin kimseyi anlamadığı, herkesin anlaşılmayı beklediği, aynı görüşe sahip olmayanın tutunamadığı koca bir kaos profili çıkıyor.
Çok dallanıp budaklanmadan kendi konuma döneyim:
Konumuz Şiddetsiz İletişim
Marshall B. Rosenberg tarafından kaleme alınan ‘Şiddetsiz İletişim’ kitabı tavsiye üzerine aldığım bir kitaptı. Tavsiye eden arkadaşım o kadar sevmiş ki kitabı benim de kitaplığımda mutlaka olmalıymış 😊
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Bu kitabı daha önceki yıllarda okumuş olmayı isterdim. Kapağında kitap adının hemen altında “Bir Yaşam Dili” alt başlığını içeren, yazarın adının yanında PH. D. unvanının iliştirildiği “kendi kendine yardım” kitabı izlenimi uyandırsa da bence çok iyi bir iletişim eğitimi el kitabı. Kitabın daha başlangıcında beni çok da sarmayan şiirler vardı. Neyse bu başlangıçtaki çok da etkileyici olmayan şiirlere rağmen okumaya devam ettim. İyi ki de etmişim. Rosenberg oldukça basit bir iletişim teorisini inanılmaz derecede pratik bir biçimde ortaya koymayı başarmış. Günlük hayatta kullandığımız dilin kullanımında yaptığımız hataların yalnızca sosyal çevremizle uyum içinde etkileşim kurmamıza yansıyan olumsuz etkilerini değil, aynı zamanda istediğimiz sonuçları elde etmemizi nasıl da engellediğini görmemi sağladı.
Özellikle ilişkilerinizde bir şeylerin yanlış gittiğini düşündüğünüz anlarda veya gereksiz tepkiler vermeye başladığınızı fark ettiğinizde frene basmak için yol gösterici olabilecek ayarda bir kitap. Ayrıca Rosenberg’in geliştirdiği ve kitapta anlattığı şiddetsiz iletişim metodu üzerinde pratik yaptıkça günlük konuşmalarımız içinde kullandığımız şiddet içerikli ifadeleri kendiniz yakalar oluyorsunuz.
Kitaptan kendime bir post ile özetlenemeyecek kadar not aldım; ama herkes elbette kendine özgü bir şeyler bulacaktır. Bana çok önemli gelen noktalar, bir başkası için zaten bilinenler olabilir. Veya tam tersi. O yüzden genel olarak şiddetsiz iletişim metodundan ve yazarın önemli bulduğum birkaç tespitinden bahsedeceğim sadece.
Şiddetsiz İletişim anne-babaların, öğrencilerin, öğretmenlerin, işverenlerin, çalışanların, çiftlerin kısacası herkesin öğrenebileceği ve günlük hayatında etkin olarak kullanabileceği bir dil. Sanırım yazarın “bir yaşam dili” alt başlığını kullanması da bu kadar geniş bir kitleye hitap etmesinden dolayı yersiz değil.Aslında benim bu tür bir kitabı tercih etmekteki gayem de hem aile içinde hem de iş ortamındaki iletişimimi iyileştirmek istememdi. Öğrendiklerimi uygulamaya kitabı daha bitirmeden başladım. Çünkü bölüm bölüm ilerleyen kitabın dili akıcı, öneriler hayatın içinden ve akılda kalıcıydı. Bölümler sonunda alıştırmalar içermesi, kısa özetler ile örnek vakalar ile konunun somutlaştırılması hoşuma gitti. Okudukça hem kendimi ifade etme hem de başkalarını dinleme biçimimi yeniden şekillendirme konusunda rehber olarak kullanmak zor olmadı. Kitabın farkına varmamızı istediği şey, verdiğimiz şiddetli tepkilerin ardında ihtiyaçlarımızın gizli olduğu gerçeğini kavramak. Duygularımızı ve ihtiyaçlarımızı tüm samimiyetimizle ifade etmenin ve karşımızdaki kişiyi yargılamadan ve sorgulamadan dinlemenin önemi ve bunun yöntemleri anlatılıyor özetle
Aslında burada bahsedilen şiddetin ne olduğunu iyi bilmezsek Şiddetsiz İletişim dilini kullanıp fayda sağlayamayız. Çoğu zaman şiddet barındıran biri olmadığımız düşüncesindeyiz. Çünkü bizim için şiddet kavga, dövüş, cinayet, dayak, savaş demek ve bunlar da bizim gibi normal insanların genelde yapmadıkları şeyler. Halbuki işin aslı hiç de öyle düşündüğümüz gibi değil. Pek çoğumuz şiddet doluyuz. Bu kimi zaman dilimizin ucundaki imalı sözcüklerde, kimi zaman bakışlarımızda, kimi zaman asık suratımızda.. İşte buna pasif şiddet deniyor. Araştırmalar gösteriyor ki fiziksel şiddetin ateşini körükleyen şey bu pasif şiddet. Biraz tersten bakarsak, iletişim kurma, kendini ifade etme zorluğu çeken kişilerin bu zorluğu saldırgan tavırlarla aşmaya çalışmaları, aslında ne büyük bir çaresizliğin ifadesidir!
Bizler,
- Yargılama yaptığımız her an,
- Karşılaştırma yaptığımız zaman,
- Küçümsediğimiz zaman,
- Haklı çıkmaya çalıştığımız an,
- Duygularımızın sorumluluğunu almadığımız zaman,
- Zorladığımız zaman,
- Sıfat taktığımız zaman,
- Dinlemediğimiz zaman,
- Genellemeler yaptığımız zaman
- Ve düşünmeden konuştuğumuz, içimizdeki şefkati hissetmediğimiz, empati kurmaya çalışmadığımız her an
Şiddetli İletişim kuruyoruz demektir.
Bu arada pasif şiddeti belki de en çok kendimize uyguluyoruz. Kendimize şefkatten uzak olduğumuz oranda çevremize de şefkatsiz olmamız tesadüf değil. Bu hal, bilincimizle fark etmesek dahi ruhta da bedende de huzursuzluğa yol açıyor.
Psikolog Marshall B. Rosenberg’in geliştirdiği bir iletişim tekniği olan Şiddetsiz İletişim, bize otomatik tepkiler haline gelmiş iletişim alışkanlıklarımızı kenara koyup bilinçli ve şefkatli bir dil kullanmayı öneriyor.
Eleştiri yapmadan karşımızdakini empatiyle dinlemenin, gerçek duygu ve ihtiyaçlarımızı fark ederek kendimizi kimseyi eleştirmeden dürüstlükle tam ifade etmenin mümkün olduğunu gösteriyor.
Ama şu var şiddetsiz iletişim elbette sadece bir dil ya da sözcük seçiminde uygulanacak bir dizi teknik değil. Şiddetsiz iletişimin kapsadığı bilinç ve niyet aynı zamanda sessizce, tüm varlığınızla orada olarak ya da yüz ifadesi ve beden diliyle de desteklenmelidir. Çünkü Şiddetsiz İletişimin özü şefkat ve gönülden vermektir.
Peki Şiddetsiz İletişim Nasıl Kurulur?
Farklı etnik gruplarla, sınıflarla, şirketlerle, nevrozlu hastalarla çalışmış Rosenberg'in şiddetsiz iletişim sürecine dair 4 adımlı bir planı var:
- Gözlem
- Duygu
- İhtiyaçlar
- İstek/rica
Mesela hoşumuza gitmeyen bir durum karşısında yapmamız gereken ilk şey işin içine herhangi bir yargılama veya değerlendirme katmadan gözlemimizi dile getirmektir.
Sonraki adım bu eylemi gözlemlediğimizde ne hissettiğimizi yani duygumuzu ifade etmektir. Mesela incindik mi, korktuk mu, üzüldük mü, sevindik mi, rahatsız mı olduk gibi.
Üçüncü olarak ise tanımladığımız bu duygular ile bağlantılı olan ihtiyaçlarımızı dile getirmektir –açıkça ve dürüstçe.
Dördüncü ve son olarak da açık ve net bir şekilde isteğimizi / ricamızı yerine getirmeliyiz.
Bu metoda örneği kendimden verecek olursam: Bizim evde çok sık yaşanan vakalardan birisi . Oğlumun etrafa dağılmış kıyafetler, oyuncaklar, boyalar ve bunların yarattığı dağınıklık karşısında benim yaşadığım rahatsızlık hissini şiddetsiz iletişim sürecine uygun olarak cümleye dökersem şöyle bir şey ortaya çıkması lazım: “Oğlum, salonda koltukların altında çoraplarını, sehpanın üzerinde boya kalemlerini dağılmış bir vaziyette görünce rahatsız oluyorum çünkü ortak kullandığımız alanlarda daha çok düzene ihtiyacım var. Çoraplarını kirli sepetine oyuncak ve boya kalemlerini de kendi odana götürsen olur mu?” gibi. Görüldüğü gibi bu cümle içerisinde gözlem/duygu/ihtiyaç/istek 4 ü bir arada.
Tüm bunları bilmiyor değiliz aslında; hepimiz “bir şekilde” gözlem yapıyor, duygularımızı açıklıyor, ricalarımızı da isteklerimizi de dile getiriyoruz. Ama işte bunları “bir şekilde” yapıyoruz. Farkı yaratan ise bu “bir şekilde”den bir nebze olsun sıyrılıp Şiddetsiz İletişim şeklini kullanmak oluyor. Farkı yaratan, içimizdeki şefkati açığa çıkarmak oluyor.
Kitap bu 4 adımı etraflıca incelemiş. Bol bol örneklendirerek insanı kendi duygu ve tepkilerini tartmaya zorluyor.
Sanırım bu metodu uygulamakta bizlerin en zorlandığı kısım duygularımızı olduğu şekliyle eğip bükmeden ifade etme kısmı. Resmen konuşamıyoruz. Yetişkin insanlarız fakat buna rağmen insanlara hakaret etmek, onları eleştirmek için kullandığımız kelimeler ile ilgili dağarcığımız çoğunlukla ruh halimizi net bir şekilde ifade etmek için kullandığımız sözcük dağarcığımızdan daha geniş.
Etrafınıza bakın. Kimse kimseye neler hissettiğini pek sormaz. Alışılmış bir hal hatır edilir alışılmış cevaplar verilir. Duygular yeterince önemsenmez. Kendimizle bağlantıda olmak yerine, dışa yönelik başkalarına odaklı olmayı tercih ederiz. Zihnimizde hep “akıllı uslu olmayı” ve “Başkaları neyi söylememi neyi yapmamı doğru bulur?” diye kafa yormayı öğrendik. Böylece zamanla duygularımıza yabancılaştık. Erkek adam olduğumuz için korkmamayı, takdir edilmek için istemediğimiz üniversiteleri okumayı kabul ettik. İşte bu nedenlerle gerçek duygularımızı fark etmeyi ve ifade edebilmeyi yavaş yavaş bıraktık. Bu nedenle etrafta anne babası ile veya 20 yıllık eşi ile bile arzu ettikleri duygusal bağı kuramamış pek çok yetişkin insan var.
Bazense duygularımızı ifade ettiğimizi sanırız ama maalesef öyle değildir. Duygu yerine düşüncelerimizi ifade etmiş oluruz. Dili kullanış biçimimizin yarattığı karışıklıklardan birisi “hissediyorum” sözcüğünü kullanırken aslında hislerimizi dile getirmiş olmuyoruz. İronik değil mi? “Hissediyorum”sözcüğünü “düşünüyorum” ile değiştirmek böyle cümlelerde daha doğru olur. Bu gerçeği fark etmek benim için de şaşırtıcı oldu. Mesela “Bir mühendis olarak kendimi yetersiz hissediyorum” dediğimde burada duygularımı net bir şekilde ifade etmek yerine, bir mühendis olarak yeteneğim hakkında değerlendirme yapıyorum. Ama bunun yerine mesela “Bir mühendis olarak kendimi boşa çabalıyor gibi hissediyorum” demiş olsaydım gerçek duygumu ifade etmiş olabilirdim.
Mesela bir örnek daha verelim.
“Birlikte çalıştığım insanların gözünde önemsiz olduğumu hissediyorum”
Burada “önemsiz” kelimesi gerçek duygularımın yerine, diğerlerinin beni nasıl değerlendirdikleri hakkındaki düşüncemi tarif ediyor. O yüzden böyle bir durumda gerçek duygularımızı anlatmak için “üzülüyorum” veya “cesaretim kırılıyor” demekte fayda var.
Kitap şunu vurguluyor: Duygularımızı net ve somut bir şekilde algılamayı ve dile getirmeyi sağlayacak bir sözcük dağarcığı oluşturarak birbirimizle daha kolay bağlantı kurabiliriz. Bu konuda ihtiyaçlarımız karşılandığında ve karşılanmadığında duygularımızı ifade etmek için kullanabileceğimiz kelimelerden oluşan iki liste veriyor:
📍 İhtiyaçlarımız “karşılandığında” kendimizi nasıl hissederiz?
Barışcıl, canlanmış, cesaretlenmiş, dertsiz, dingin, enerjik, ferah, gayretli, gevşemiş, güçlü, hafif, hayat dolu, hoşnut, huzurlu, ışıltılı, ilgili, istekli, iyimser, katılımcı, keyifli, memnun, mutlu, müteşekkir, olgun, özgür, rahat, sakin, sıcakkanlı, şefkatli, tazelenmiş, zinde vb.
📍 İhtiyaçlarımız “karşılanmadığında” kendimizi nasıl hissederiz?
Acı içinde, ağır, aksi, allah bullak, asabi, bezgit, bitkin, bozulmuş, buruk, canı sıkkın, çaresiz, çılgına dönmüş, dalgın, dertli, durgun, endişeli, efkarlı, gergin, gocunmuş, hassas, hevesi kaçmış, huzursuz, hüzünlü, incinmiş, isteksiz, kederli, kırgın, miskin, mutsuz, öfkeli, perişan, pişman, ruhsuz, sıkkın, suçlu, tatsız,tedirgin, umutsuz , uyuşuk,yalnız vb.
gibi. Bu sözcüklerden faydalanarak duygularımızı dile getirerek yaralanabilirliğimizi göstermek anlaşmazlıkları çözmeye yardımcı olabilir. Böylelikle gerçek duygularımızı dile getirerek, düşünce, yorum ve değerlendirme ifade eden söz ve açıklamalardan ilişkimizi arındırmış oluruz.
Mesele sevgilinizle veya eşinizle yaşadığımız tartışmalarda sarf ettiğimiz cümlelerden biridir “ Senin beni sevmediğini hissediyorum”
Bu cümlede aslında duygu değil düşünce dile getiriliyor. “üzgünüm”, “acı hissediyorum” veya “kederliyim” gibi sözler ile ancak duygumuzu ifade edebilir ve karşı tarafa geçirebiliriz.
📌 Kitapta “Duyguların Kökenindeki İhtiyaçlar” başlığının incelendiği bir bölüm vardı. Bu bölümden bahsetmeden geçemeyeceğim.
“Tüm anlaşmazlıkların ve şiddetin, karşılanamayan ihtiyaçların yürekler acısı bir ifadesi olduğunu düşünüyorum.” diyor Marshall B. Rosenberg.
Başkaları hakkındaki yargılarımız, eleştiri, teşhis ve yorumlarımız, özünde ihtiyaçlarımızın yabancılaşmış ifadeleridir. Eğer birisi “Beni hiç anlamıyorsun!” derse, aslında bize anlayış ihtiyacının karşılanmadığını söylemektedir. Eğer bir kadın kocasına “ Bu hafta her gece geç saatlere kadar çalıştın, işini benden çok seviyorsun.” derse , aslında yakınlık ihtiyacının karşılanmadığını dile getirmektedir. Bu ayrıntıyı unutmamak gerekiyor.
Kitabı severek okudum fakat uygulamada ne kadar başarılı olabileceğimi bilmiyorum. Mevcut hatalı alışkanlıklardan arınmak, okuduklarımı özümsemek zamanla ve bol çaba ile olabilecek bir şey. Ayrıca iletişim halinde olduğumuz insanların iç hislerine ve ihtiyaçlarına bir yolculuk da gerektiriyor.
Şiddetsiz iletişim konusunda bilgilenmek özel ilişkilerde, aile içinde, okul ortamında derin bağlar kurmak ya da iş ortamında veya siyasi arenada etkili ilişkiler kurmak hususunda faydalı olacaktır. Zaman zaman böyle bir kitap okuyup, farklı açılardan bakıp düşünmeye ihtiyaç duyanlara, iletişimin daha iyi bir yolunu deneyimlemek isteyenlere tavsiye edebileceğim bir kitap.
Şefkat tutkunuz olsun; sevgiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder