Güne her zamanki gibi başladım. Sabah daha güneş doğmadan
kalkıp kahvaltıyı hazırladım. Bir yandan yarı uyuklayan gözlerini
açamayan oğlumu gözlerini açmak için ikna etmeye çalışırken bir yandan
da kahvaltıya daha uzun bir zaman kalması için kıyafetlerini giymesine
yardımcı oldum. Ardından beraberce beslenmesini hazırladık. Diğer
taraftan da kendi işime yetişme hazırlıkları, önceden planlanmış
kıyafetleri giyme ve uyum sağlayacak aksesuarları arama koşusu, saçımı
düzeltirken, diğer elimle yarım kalan çayı yudumlamalar, sabah
sohbetleri, kikirdemeler, yollarda geçen saatler, iş temposu, yıl sonu
raporları, toplantılar, sunumlar, üzerine gündem depresyonu, eve dönüş,
yine yemek, beraber sofra kurmalar - toplamalar, oyun, sulu boya ve ev
ödevi döngüsü, bu sefer yavruşu erken yatmaya ikna ediş, masallar,
kucaklaşmalar, öpüşler, ertesi günün hazırlıkları, dinlenirken bile evi
toplamaya devam etmeler…. Olağan hayatın içinde bir sağa bir sola
giden domestik anne tipi insan olarak nihayet serbest bir zaman
diliminin içerisinde size bir kitaptan bahsedeceğim. Hem de işte
böyle benim gibi çalışan, otomatiğe bağlamış oradan oraya yetişmeye
programlı anneleri oldukça cezbedebilecek bir kitaptan.
Çocuklu hayatımızın her anında masallar ya da okuduğumuz çeşitli kitaplar bize oldukça yardımcı oldu. Çocukla ilgili aşmakta zorlandığım bazı zor anlarda çocuk kitaplarındaki kahramanların meseleye yaklaşımlarına başvurdum pek çok kere. Çünkü gözlemlediğim kadarı ile çocuklar, çizgi filmlerdeki veya masal kitaplarındaki özellikle de sevdiği kahramanların davranış biçimlerini anımsıyor ve örnek alıyor. Bu yönüyle kahramanlar pek çok zorlu konularda hayat kurtarıcı olabilirler kimi zaman. Çocuklar hemen seçiyorlar kendilerine yakın hissettikleri karakterleri ve yaşamlarına katıyorlar. Temel Reisten dolayı ıspanakla yıldızı barışan çocuk az değildir bilirsiniz.
İşte bizim için Kumkurdu da çocukluğumuza bir bilge olarak yerleşti. Bir bilge diyorum çünkü bu kitap sayesinde oğlum kendi kafasındaki sorulara da cevap buldu sanıyorum. Okumalarımız sonrasında öyle güzel sohbet edebildik ki bu diyalogları bize yaşattığı için bile kitabın yazarı Asa Lind e sarılmak geldi inanın içimden.
Basit hikayeler gibi görünüyor böyle anlatınca. Aslında anlatım oldukça sade; hikayeler de karmaşık değil gerçekten ama oldukça kıvrak mesajlarla bezenmiş. Üstelik bu mesajlar öğüt veren tonda, ben büyüğüm bilirim edasında yazılmamış; satır aralarına ustalıkla gizlenmiş. Bu yönü ile Asa Lind’in kalemini çok beğendim.
Çalışan anne ve babasının Zackarina’nın büyüme sürecine eşlik etmek, oyunlarına arkadaş olmak, sorularına cevap vermek için çok az zamanları vardır. Hep yetişmeleri gereken bir takım işler vardır, hızlı olmaları gerekir veya onun oyun oynamak istediği zamanlarda yapmaları gereken başka öncelikleri olur. Ya da Zackarina’nın o an mutlaka yapması gereken, anne babası tarafından bildirilen bir dünya iş ve uyması gereken düzenler vardır.
Oysa Zackarina’nın ona göre oldukça eğlenceli ve de saklambaç oynamak, balık tutmak, yüzmek gibi yapılması kolay istekleri vardır anne babasından. Neden bu kadar çalıştıklarını ve koşturduklarını hiç anlayamaz. Hayalleri uslu durmazlar, yorulmazlar, acıkmazlar ve üşümezlerdi. Harika bacakları varken bir heykel gibi neden durmalıydı ki; hem de tepinmek o kadar eğlenceliyken??
Kumkurdu ise hiç ertelemiyor Zackarina’yı. Ne zaman istese yanında oluyor, neyi merak etse cevabını onun anlayacağı dilde veriyor, kimi zaman ise yüreklendiriyor. Büyüme yolunda ona rehberlik ediyor. Zackarina ile Kumkurdu konuşmalarında yetişkinlerden, dostluktan, paylaşmaktan, çalışmaktan, dırdır etmekten, ailelerden, evrenden, zamandan , utanmaktan , mevsimlerden kısacası bir çocuğun kafasında kurabileceği pek çok şeyden bahsediyorlar. Konuşmaların içeriği ise bir çocuğu aydınlatacak bir yetişkini ise düşündürecek ve dönüştürecek zenginlikte.
Hikayelerden birinde bir sabah ailecek kahvaltı ederken Zackarina yavaş yavaş kahvaltı yaparken işe yetişmesi gereken annesi hızlı hızlı yiyordu kahvaltısını. Onunla saklambaç oynamak isteyen Zackarina’nın isteğini işe gitmesi gerektiğini belirterek red etmiş ve öpücüğünü kondurarak işe yol almıştı. Bu kez de babasının yanına giden Zackarina balık tutmayı teklif etmiş ama maalesef babası da şimdi olmaz çalışmak zorundayım diyerek işinin çok önemli olduğunu söylemişti. Neden hep işleri var diye oldukça öfkelenir Zackarina. Sorularına Kumkurdu kendi çok zekice metodu ile cevap verir. Anne ve babasının davranışlarını anlaması için ona farklı bir pencere açacaktır.
Büyük küçük herkese ayrı bir tat veren, Kumkurdu ve Zackarina’nın maceralarını görünür kılan, onları resimleyen ise Kristina Digman.
Türkçeye çevirisinin güzelliği de taktire değer. Kitabı İsveççe’den Türkçe’ye çeviren Ali Arda sade ve yer yer çocuksu doğal anlatımı oldukça iyi yansıtabilmiş kelimeleriyle.
“Ama annem ve babam benim çok tepindiğimi düşünüyor.En azından yemek yerken”Diğer bir çok masal kitabının aksine, çocuğun duygularının yanında sizin duygularınızı da önemseyen bir kitap; bu yönü ile de ayrı güzel.
“Hah!” diye burnundan soludu Kumkurdu. “Onlar için demesi kolay. Ne de olsa büyükler ya.Çabucak unuttular.”
“Neyi unuttular” diye sordu Zackarina.
“Büyürken vücudun patlayan mısır taneleri gibi kıpır kıpır olduğunu! Bunu sen ben biliriz, her küçük kurbağa da bilir ama onlar bilmez,” dedi Kumkurdu. “Büyüdüler ya, hemen unuttular.”
Gerçek dünya ile bir çocuğun hayal dünyası arasında naif bir köprü kuran bu kitap uzun yıllar sonra da dilden dile anlatılabilecek kıvamda masallar içeriyor.
Kitap sürükleyici, adeta akıp gidiyor ve bittiğinde “daha fazla” sına ihtiyacınız oluyor. Neyse ki; serinin masallarla dolu iki kitabı daha var..
“Karanlık ve bu akşam ne hoş,” dedi Zackarina.daha, daha, daha da fazla Kumkurdu…
“Karanlık sen nasıl istersen öyle olur,” dedi Kumkurdu. Yeni doğan ay gibi hafifçe ışıdı.
“Ne demek istiyorsun?” dedi Zackarina.
“Demek istediğim, eğer karanlıktan korkarsan,” dedi Kumkurdu, “o zaman tehlikeli olur. Ama karanlığı sevme cesaretini gösterirsen, o da seni sever”
O zaman Zackarina karanlığın kendisinden çok hoşlandığını hissetti. Zackarina’yı içine almış, kadife bir pelerin gibi üzerine örtülmüştü. Kalkıp eve gitti ve hayaletleri yalnızca çok ama çok azcık düşündü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder