1 Mart 2018 Perşembe

Bitkisel Antibiyotikler ~ Stephen Harrod Buhner 📖

Bugün bahsedeceğim kitabı aslında epeydir yazmak aklımda. Tam da kış vakti şahane öneriler içeren bir kitap. Çünkü kime selam verseniz hasta, çocuklar hasta, gençler hasta, herkesin dilinde kar yağmadığı için bu denli bir salgın olduğu hikayesi..Gerçekten de doğanın takvimine göre kış olsa da camdan baktığımızda durum pek de öyle değil.


Bazen hastalanırız. Geceler sabaha kadar uyuyamayız. Ve modern tıp bize yardımcı olamaz. Dr lar bizi anlamaz. Ekmek peynir gibi yazılan ilaçlarla durum daha da kötüleşir. Sinirleniriz. İhanete uğramış hissine kapılırız. Sonra kendimizin bir şeyler yapması gerektiğini kabulleniriz. Yeni çıkar yollar ararken 2000 yıldır gözümüzün önünde duran şifalı bitkilerin farkına varırız.

Ancak umut tacirleri ve şarlatanlar nedeni ile bitkiler konusunda güvenilir bir kaynak ya da işinin ehlini bulmak da öyle zordur ki bu da yeni bir kaos yaratır bizim için. Araştırmalarım sonucunda bulduğum en müthiş bitki bilimci, bitki sevici , şifalı bitkiler uzmanı, yazar, öğretmen, bilge, seyyah Stephan Harrod Buhner oldu. Zat-ı muhterem ile ilk tanışmam Yeryüzü İle Konuşma Sanatıadlı kitabı oldu. Beni o kadar etkilemişti ki iki defa okuduğum ender kitaplardandır. Hep elimin altındadır. Ardından Bitkisel Antibiyotikleri (Herbal Antibiotics) yani birazdan elimden geldiğince bahsedeceğim kitabını okudum. Sonra bir üçüncü kitabı derken Buhnerci oldum çıktım. 

Okumaya niyetliyseniz çayınızı kahvenizi alın. 🍵 Bu yazının uzunluğu için şimdiden özür dilerim değerli okuyucu. Bilgisayar başına  oturabilmişken yazabildiğim kadar yazacağım. Konu herkes için önemli olmasına rağmen özellikle yörüngesinde  “sağlık” olanların ilgisini cezbedeceğini düşünüyorum.

Bitkisel Antibiyotikler in TR çevirisi içerik olarak iyi ve faydalı bir kitap olmasına rağmen okurken pek çok defa keşke bitki görselleri ile de desteklenmiş olsaydı diye geçirdim içimden. Türkçe çevirisi  maalesef çok tat vermedi. Ayrıca 2. Baskısının orijinali 450 sayfa kadar olan bu kitabın Türkçe meali sadece üçte biri kadar. Okurken hep bir eksiklik hissi.  Artık nasıl sadeleştirildi ise ya da kitap sonraki basımlarda mı genişletildi bu kadar bilmiyorum.Arkasında kaynakçalar veya referanslar gibi bölümleri de yok maalesef Türkçe çevirisinde. Hal böyle olunca yine ikinci baskısının orijinalini epub formatında edinip okumak durumunda kaldım. İyi ki de böyle yapmışım. Çünkü her kuruşa değecek muazzam bir hazine ile karşılaştım.
Bu kitabın içerisinde otlar ve ağaçlar, hastalık ve şifa, varoluş ve denge var. Her şey kutsal bir bütünün parçası değil mi?



Antibiyotikler neden, nasıl hayatımıza girdi? Antibiyotik yokken insanlık nasıl bu denli var olabildi? Peki neden antibiyotik kullanmak bizi korkutur? Bize zararları ne? Kafamda deli sorular..
İşte kitaptan öğrendiklerimle bu sorulara açıklık getireyim çok çok özetle:
📌 Doğumumuzdan itibaren annemizin sütünden, çevreyle ilk temastan, babamızdan, hemşirenin kucağından bakterilerle tanışmaya başlarız. Bir erişkine dönüştüğümüzde ise vücudunda milyarlarca bakteri bulunur ve bunların büyük kısmı dost, çok azı ise patojenik bakteri olup birbiriyle simbiyoz ilişki içindedir. Bu dost bakterilerin pek çoğu onlarsız yaşayamayacağımız temel besinleri üretir, metabolik faaliyetleri yürütür.  Çok daha çarpıcı olanı ise dost bakteriler tehlikeli bakterilere karşı bizim sağlığımızı korumak için savaşırlar. 
📌 Hastalandığımız zaman ise vücudumuzdaki ekolojik denge bozulur. Dost bakteriler hastalık yapıcı bakterilerin bir başlangıç noktası elde etmelerine imkan verecek şekilde mevzi kaybına uğrarlar. Vücudumuz hastalığı atmaya uğraşırken ateş, kusma, ishal gibi tipik belirtiler gösteririz. Bazı durumlarda doktora gideriz ve bu hastalık yapıcı bakterileri öldürmek için bize antibiyotik verir. Ancak bizim vücudumuzda sadece bu hastalık yapıcı bakteri türünden bakteri yoktur. Pek çok çeşidi vardır ve onların birkaç tanesi antibiyotiklere karşı doğal olarak bağışık ya da dirençlidir. Genel olarak, bu birkaç dirençli bakteri dirençsiz kuzenleri (ve bütün diğer faydalı bakteriler) ile vücudumuz içindeki yaşama alanları için rekabet halindedirler. Ama antibiyotikler kullanıldığında, dirençli bakterileri rekabet etmek zorunda olmadan üremeye bırakırken, dirençsiz hastalık yapıcı bakterileri ve pek çok faydalı bakteriyi öldürürler. Sonra dirençli bakteriler vücudumuzu hiçbir engelle karşılaşmadan ele geçirirler. Bu işlem daha fazla insanda meydana geldikçe de bu dirençli bakteriler genel insan topluluklarına da bulaşmaya başlar. Sonunda pek çok patojen bakteri yaygın kullanılan antibiyotiklere karşı direnç kazanır.
📌Şunu unutmamak gerekir ki bakteriler bir yaşam biçimidir ve bütün yaşam biçimlerinde olduğu gibi onlar da hayatta kalma ve üreme iç güdüsüne sahiptir. Ve bütün yaşam biçimlerinde olduğu gibi onlar da yaşamlarını sürdürmek için yaşamlarını tehdit eden şeylere uyum sağlarlar.Sadece bazı bakteriler doğal olarak antibiyotiklere karşı bağışık değildir; ama hepsi ortamdaki değişikliklere oldukça çabuk tepki verirler. Onlar antibiyotiklerin etkilerini tersine çevirmek için metabolik değişiklikler ile cevap veren biyokimyasal fabrikalardır. Başka bir deyiş ile, bakteriler  antibiyotiklere karşı kimyasal tepkiler yaratmak için bir tür deneme yanılma işlemi kullanırlar. Şöyle ki ; bakteriler sorun olan antibiyotiğe direnmek için doğru birleşik geliştirildiğinde mutasyona uğrayarak kuşak ortaya çıkaracaktır. Yani güçlü olanın yaşaması kuralına en tipik örnek. Tabi ki deneme yanılma zaman alabilir; bakteri kuşakları boyu sürebilir. Ama şu var ki her 20 yıllık bir sürede yeni bir kuşak yaratabilen insanların aksine bakteri kuşakları kimi bakteriler için  sadece 20 dakikadır. Ve maalesef ki bütün bu mutasyonlar sonrası bakterinin patojen özelliği artacak ve gittikçe daha dirençli hale gelecektir.
📌 Bir diğer önemli konu ise bakterilerin arasında çok zekice büyüleyici bir iletişimin olması. Bakteriler plazmid denen özel DNA halkaları içerirler. Ne zaman iki bakteri karşılaşsa- ve aynı türden bakteriler olmaları gerekmez- birbirleri ile yan yana gelir ve bilgi alışverişinde bulunurlar. Aslında bakteriler bir tür biyolojik İnternet işlemi uygularlar ve bu bilgi alışverişi çok sık meydana gelir. Bizim şanssızlığımız ise bu bilgi değişimi tiplerinden biri de antibiyotik direncidir. Bir bilgi değişimi sürecinde, dirençli bakteri dirençsiz bakterinin içine alması için duvarında bir kapı oluşturduğu bir uzantı oluşturur, bir plazmid. Uzantının içinde dirençli bakteri DNAsının bir parçasının kopyası bulunur. Özel olarak o bir veya birkaç antibiyotiğe karşı direncin şifrelendiği bilgileri içerir. Bu DNA kopyası şimdi yeni bakterinin bir parçasıdır. Şimdi o ilk bakterinin dirençli olduğu tüm antibiyotiklere karşı dirençlidir. Bu direnci kendi yavrularına ve karşılaştığı diğer bakterilere aktarabilir.
📌 Ancak durum sadece bundan ibaret değil. İnsanoğlunun mikrop dünyasına yaptığı müdahale bakterilerde bizim mümkün olabileceğini düşündüğümüzden çok daha fazla tepkilere sebep olmuş. Örneğin antibiyotiklere direnme yeteneğine sahip olana bakterilerin direnç bilgilerini aktarmak için bakterileri kendilerine çekici özgün feromonlar salgıladıkları tespit edilmiş..Yani bu bir nevi “ bakteri direnci bilgisi buradadır” levhasını asmak gibi bişeydir. Plazmid, akabinde feromon derken dahası da var. Bakteriler bakteriden bakteriye sıçrama yeteneğine sahip olan “sıçrayan genler” veya transpozonlara da sahiptirler. Bu transpozonlar antibiyotik direncini öğretme yeteneğine de sahiptirler.
📌 Artık her yerde serbest gezen tavuk serbest gezen ineklerden bahsediliyor. Bunların etini sütünü yiyin diyor beslenme otoriteleri. Neden çünkü 40 günde iğne ilac antibiyotik hapla mapla şiştikçe şişiyor tavuklar. Çiftlik hayvanlarının yemlerinin içine kadar girdi antibiyotik. Az önce bahsettiğim şekilde bakteriler de bu antibiyotiklere karşı direnç geliştirmeyi öğrendiler. Böylece sığır etindeki E.Coli, tavuk yumurtasındaki Salmonella ve tavuk etindeki Campylobacter güçlendikçe güçlendi.Yani biz mikrop dünyasına burnumuzu soktuk ve kendi elimizle önceden bilinenlerden daha dirençli bakteriler yarattık.Bunlar da daha az dirençlilere daha dirençli olmayı öğretti zamanla. E bu tavuğu eti yiyenlere, sütü içenlere ne olacak?? Hormon yok deniliyor bu tavuklarda kullanılan makrolid grubu antibiyotikler var. Aslında mikropları öldürmek, hastalıkları engellemek için değil. Hayvanların etlenmesini sağlıyor. Sadece MacDonalds, Burger King ve KFC nin dünya çapında sattığı eti ve tavuğu düşünürseniz hayvancılıkta kullanılan antibiyotiklerin ucunun nerelere varacağını daha somut bir şekilde gözünüzde canlandırabilirsiniz. Yani antibiyotik kullanmadan bile vücudunuzdaki bakterilerin antibiyotiğe direnç geliştirdiğini bilin istedim.
📌 Buhner’in listelediği 15 en güçlü bitkisel antibiyotik bitki :
  • Adaçayı
  • Akasya
  • Altınmühür
  • Ardıç
  • Bal
  • Ekinezya
  • Grapefruit
  • Kriptolepsis
  • Meyan
  • Ökaliptus
  • Pelin
  • Sarımsak
  • Sarısabır
  • Usnea
  • Zencefil
Bunların belki önemli bir kısmı size çok tanıdık gelmeyecektir. Kitapta bunlar ve daha fazlası (Reishi, Red Root, Rhodiola,Ashwagandha, astragalus, Boneset, Juniper…) ile ilgili çok detaylı bilgiler var. Bitkinin latince adı, familyası, kullanılan kısımları, kullanım şekli, özellikleri, hangi bakterilere karşı etkili olduğu, nerelerde bulunacağı gibi kapsamlı bilgiler ile tereddüte mahal vermiyor Buhner.
Sonuç olarak, bu kitabı kışı griple geçirenlere, enfeksiyon hastalarına ve  kronik hastalığı olanlara mutlaka öneririm. Ancak bununla beraber bu kitabı özellikle yeni jenerasyon okumalı. Niye mi? Çünkü yeni jenerasyonun işi çok zor.. Hayata gözlerini açtıklarında mamayla beslenmeye başlıyorlar. Ağlayınca plastik emzik, poposuna kokulu ıslak mendil, saçlarına göz yakmayan şampuanla ilk tanışıklığı başlıyor kimyasallarla. Her ay hastane kontrolleri, hastane mikropları. Ateş çıktı calpoller, ibufenler, augmentinler, aşılar, ah o aşılar…Öğrencilik döneminde ise kahvaltısını mikrodalga fırında ısıtılmış margarinle yoğurulmuş poğaçasıyla bir güzel yaparken telefonda balon patlatma oyunu oynayıp üzerine damacana suları plastik bardakta kana kana içiyor. İlk molasında nescafesinin yanına sigarasını yakıyor. Haftada bir iki alkol, ne de olsa sosyal içici. İyi güzel hoş da bütün bu toksinlerle ,serbest radikallerle, östrojen gibi davranan plastiklerle bu dna nasıl hasarlanmasın, bu bünye nasıl kanser olmasın, nasıl kısır olmasın, nasıl dizleri tutsun da yürüsün..Dediğim gibi yeni jenerasyonun işi çok zor.
📌 Benim olmazsa olmazlarım ve herkese evinde eksik etmemesini tavsiye ettiğim kimi şifalı bitkiler:

🌿 Kekik. Doğal antibiyotik. Bilhassa öksürüğümüzün eksik olmadığı bu günlerde balgam sökmek için, balgamı sıvılaştırıp vücuttan daha kolay atılması için fayda sağlar. Bilimsel olarak antibakteriyel, iltihap sökücü, kramp giderici, balgam sökücü, Ağrı kesici etkileri kanıtlandı 😍 unutmadan… ORAC değeri çok yüksek 😌.

🌿Rezene, mide-bağırsak rahatsızlıklarına karşı oldukça etkili, yetişkin ve bebeklerde gaz sorununa karşı önerilir ayrıca Soğuk algınlığı ve öksürüğe karşıda etkili (öksürük için bal ile). Rezenenin sağlık için faydası en fazla içeriğindeki uçucu yağı / eterik Yağı Anetol ve fenchon da gizli. Anetol mide ve bağırsağın çalışmasını tetikler. Bu sayede hazımsızlığa ve kramplara karşı etkilidir. Fenchon bitter tadı oluşturur aynı zamanda antiseptiktir. Rezene Çayı için rezene tohumu kullanılır.

🌿Ihlamurun bilhassa soğuk algınlığı için kullanılan çaylarda bulunma sebebi başta ateş düşürme etkisi ve balgam sökme etkisi 🙌

🌿 Papatyanın (gerçek papatya) kullanım alanı oldukça geniş. Bilimsel olarak mide bağırsak rahatsızlıklarından, cilt/ mukoza rahatsızlıklarına, boğaz ağrısına kadar birçok hastalığa karşı şifası mevcut 😍.Ayrıca allerjik rinit gibi durumlarda bir tencerede kaynatıp buğusunu solumak da rahatlatıcıdır.

🌿 Yeşilçay. Dikkat edilmesi gereken yeşil çayı kaynar su ile hazırlamayın, suyun sıcaklığı çeşidine bağlı 70-90 derece arası olmalı yoksa içeriği zarar görür. 🍵 10 dakika bekletilen kaynamış su yaklaşık 80 derece sıcaklığında olur. Çeşitlerine bağlı demleme süresi değişir, ortalama 2-3 dakikadır . Yemekle beraber yeşil çay içilmemeli. Çaya limon ilave edilirse çayın flavanoid değeri artar.   Yeşil çay'ı tüketirken demir içerikli gıdaları aynı anda tüketmemeyedikkat edin ; üzerinden iki- üç saat geçmeli.Hem yeşil çayın antioksidan etkisini hemde demirin vücuda alınımını engellersiniz yoksa.
🌿 Karahindiba. Günün birinde ıhlamur kadar yaygınlaşmasını dilediğim bitki. Karaciğer detoksu dendiğinde listenin başını zorlar. Yakın arkadaşı Milk Thistle (Deve Dikeni) olur. Ben onun tablet formunu tercih ediyorum.
🌿Adaçayı. Süper bir ağız-boğaz gargarası. 
🌿 Lavanta.  Görünümü ve kokusu ile insanın içini ferahlatan bir şifa kaynağı.   Sakinleştirici özelliği var. Kaygıyı gideri ve stresi azaltır . Yorucu ve yoğun bir günün ardından sakinleşmek ve geceyi huzurlu, ferah bir şekilde geçirmek için öneririm. Küçük keselerin içinde çekmecelere koymak da boşuna değil.  
🌿 Melissa. Pek çok faydasının yanı sıra uçuğa da faydalı olduğunu biliyor muydunuz? Yakın arkadaşı çay ağacı yağı 
🌿 Dereotu yüksek oranda kalsiyum içerir, ayrıca antimikrobiyal özelliği var, mide asitini azaltır, hazımsızlığa karşı yardımcı olur.  
🌿Zerdeçal, zencefil bu aile başımızın tacı. Çayda, yemeklerde, green juicelarda..Ama zerdeçalın mutlaka kapsül formunda da biyo yararlanımı yüksek bir formunun bağışıklık için kullanılmasını öneririm.  Zerdeçal (curcuma longa) curcumin içeriği ile Alzheimerdan kanser hastalıklarına kadar birçok rahatsızlığa karşı fayda sağlayabilir. Curcumin'in yüksek miktarda antioksadan ve iltihaplarakarşı etkisi var. 💪 Yani vücutta enflamasyonu azaltır. Kimyasal bazı ağrı kesiciler ile aynı oranda etkili olduğu araştırmalarda belgelendi. Zerdeçal tüketimi arttıkça Alzheimer Hastalığı'na, meme, akciğer, kanser ve kolon kanserine yakalanma riski azaldığı da belirlendi.Ayrıca en bi sevdiğim özelliği yapılan bir araştırmada vücuttan aluminyum atılmasına yardımcı olduğu da belirlendi🔍 Alüminyumun nasıl toksik olduğunu bilir misiniz? Hele otizm gibi hastalıklarda rolünü. Zerdeçaldan vücudumuzun etkin bir şekilde faydalanması için mutlaka bir miktar yağ ve karabiber ile tüketilmesi gerektiğini de buraya dipnot olarak düşeyim. Takviye ürünü olarak kullanmak isteyenlerde içeriğinde piperin olan ürünleri tercih etmeli (piperin karabiberde bulunan bir içerik). Zencefilin ise uyarıcı ve terletici etkisi var, bu yüzden bilhassa Kış aylarında ısınma problemi olanların bolca tüketmesini öneririm. Zencefil bağırsak kaslarının hareketini aktive eder, mide salgısını arttırarak sindirimi kolaylaştırır. Zencefil bağışıklık sistemini güçlendirmekte fayda sağlar. Yüksek tansiyonu, safra taşı olanların, ameliyat öncesi veya kan sıvılaştırıcı ilaç kullananların tüketmemesi önerilir.Pastalara da yakışır farklı aromasıyla. Aklınızda olsun.
🌿 Biberiye. İngilizcesi Rosemary. Önceleri buna rastladığımda hep gülle ilgili bir bitki zannederdim.Üzerinde epey çalışılan bitkilerden biri.Antimikrobiyal özelliklerinin yanı sıra yapılan güncel araştırmalar Alzheimer ve Demans (Bunama) hastalığında, iyi bir bitkisel çözüm olarak da biberiye üzerinde yoğunlaşıyor.
Görüldüğü gibi doğanın eczanesi oldukça geniş.
Unutmayın: her “sağlıklı” olarak bilinen şey bizi birden sağlıklı yapmaz, bize iyi gelmeyebilir, yine detaylar önemli; bu nedenle kendi araştırmanızı yapın.
🍵Güzel bir bitkisel içecek tarif bu postu sonuna kadar okuyanlara hediyem olsun: 
Mikropsavar Kış Çayım
  • Taze zencefil 1 cm kadar, rendelenmiş
  • Bir tutam toz zerdeçal
  • Bir tutam karabiber
  • Bir tutam laden (cistus) (müthiştir ihmal etmeyin)
  • Bir çubuk tarçın
  • 1 tatlı kaşığı sizma zeytinyagı
  • Çeyrek Limon
Zencefil, zerdeçal, karabiber, cistus, tarçın bir-iki dakika kaynatılır. Biraz limon sıkılır ve üzerine bir tatlı kaşığı zeytinyağı eklenir. Güzelce karıştırılır. Gün içinde birkaç fincan içilir.Taze tüketilmesini öneririm.

Neyse konuyu Ömer Hayyam’dan bir rubai ile bağlayalım
Hayyam,bade ile sarhoşsan mutlu ol
Lale yanaklı biriyle oturmuşsan mutlu ol
Madem ki dünyanın sonunda yokluk var
Say ki yoksun,varmışsın gibi mutlu ol… 
Mutlu olun, mutluluktan daha iyi bir antibiyotik olamaz. Unutmayın En İyi Yatırım Sağlığınıza Yaptığınız Yatırımdır..
Günlük hayatımızda antibiyotik özelliği olan besinleri kullanarak ve iyi beslenip bağışıklık sistemimizi güçlü tutarak hastalıklardan korunabiliriz. O zaman yapılması gereken tek şey, bu kıymetli vücuda her zaman baktığımızdan daha iyi bakacağız. 
Bağışıklık sistemini güçlendirin,  hep doğayla, doğa anayla elele 🙋

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder