“Hayatında başka biri varmış, başka birine aşık olmuş” dedi
ağlamaklı sesiyle. İlişkisinin bitmesi kadar bitme şeklinin de acıttığı
aşikardı dostumun kalbini. Çalışma odasında yerde pötikareli minderlerde
oturuyorduk saatlerdir. Uzun yıllar birlikteydiler. Evlenme haberlerini
beklerken bu ayrılık haberiyle oldukça üzülsem de elini sımsıkı tutup
zamanın tüm yaraları saracağına, bunda da bir hayır olduğuna, daha iyi
bir başlangıcın mutlaka onu beklediğine dair pek çok teselli edici
cümleyi sıraladım ardı ardına. Söyleyecek çok da fazla bir şey yoktu. İşte o geceden bir gece sonra başladım uzun süredir okunmayı bekleyen serinin ilk kitabı Fi’ yi okumaya. Tam da yıllardır düşe kalka ilerleyen bir ilişkinin bitişine denk gelmişti. Ne de olsa evrende tesadüf olmazdı.
“Tanrı, çatlama cesaretini gösteren her tohumda,
gördüğünün ötesini hissetmek için acıyı göze alan her ruhta,
deneme cesaretini gösteren her düşüncede var olur.
Korkusuzca ve doğallıkla kendini deneyimler.”
gördüğünün ötesini hissetmek için acıyı göze alan her ruhta,
deneme cesaretini gösteren her düşüncede var olur.
Korkusuzca ve doğallıkla kendini deneyimler.”
cümlesi ile başlıyordu kitap.
İsimleri bir birinden tuhaf koca koca kitaplar elimde dolaştıkça bu kitaplar ne hakkında diye merakla soranlar oldu. Kitaplar bir aşkın insanın kemiklerini nasıl kırdığı hakkında biraz. Kemikleri kırılsa bile bir insanın o aşkın nasıl esiri olduğu hakkında. Tüm hücreleriyle tüm sinir uçlarıyla kendini bir aşka feda etme yolunda gözünün karalığı hakkında. Sonra acıyı yok ederek deneyimi feda edenler hakkında. İnsanların kendilerini daha değerli kılmak için neler neler yapabileceği, nasıl insanlıktan çıkabileceği hakkında. Müzikle insanın nasıl var olduğunun ve çoğaldığının hakkında. Dansla onlarca insanın nasıl bir olduğu hakkında. Sahtekarların eline düşen sanat hakkında. Güç hakkında, güç altında ezilenler hakkında. Otizmli bir çocuktan ilgi ve sevgi ile nasıl bir dahi yaratılacağı hakkında. Yer yer ülkemizin yakın geçmişi hakkında. Soframızdaki besinler hakkında, iyi tarım uygulamaları hakkında, vücut sağlığı hakkında, antidepresanlar hakkında. Dünyayı değiştirmeye cüret edebilecek naiflikteki insanlar hakkında. Ama en önemlisi bir şeyin yitip gitmesine izin vermezseniz asla doğumun gerçekleşmeyeceği, filizin tohumun ölümü olduğu hakkında.
Malum
bu hafta hiçbirimiz iyi değildik. Oldukça zor ve karamsar bir yas
haftaydı. Herkes gibi ben de isyan, keder, çaresizlik, umutsuzluk gibi
birbirinin türevi duygular arasında gidip geldim. Böylesine derin bir
acı karşısında bile kimi insanların nasıl kutuplaşabildiğini, bir ulusun
ortak bir yas tutmaktan dahi nasıl adım adım uzaklaşabileceğini
izledim. Bir tarafta bunlar olurken diğer tarafta hiç tanımadığı
insanlar için kalbi acıyanlara, gözyaşı dökebilenlere, çabalayanlara,
dünyayı güzelliğin kurtaracağına dair inancını vurgulayanlara tutundum.
Bu süreçte de elimde serinin son kitabı Pi vardı. Serinin her üç kitabı da etkileyici arka kapak yazıları ve dahi albenili teşekkür notları, konulara uygun kapak tasarımları ile göz dolduruyor. Uzun süre gündemde kalan Fi, Çi, Pi doğrusu oldukça iyi bir reklam kampanyası ve sosyal medya desteği ile pazarlandı ve çok sattı. Farkındalık, enerji, varoluş, bir olmak gibi kavramlar günümüzde bir kitabın pazarlanmasında oldukça kilit kelimelerden birkaçı. Bu sebeple gerek baskı sayısının her hafta artması, gerek sosyal medyada sürekli konuşulması ve tavsiye edilmesi ile kitap üzerinde beklenti de arttıkça arttı. O nedenle bir
tarafta kitapta beklediğini bulamayan, zaman kaybı olarak değerlendiren
bir kitle oluşurken diğer tarafta da kitabı hayatının kitabı ilan eden,
ballandıra ballandıra anlatan bir diğer kitle oluştu. Ben ise
hammadde olarak içinde pek çok farklı hayatlar, yaşanmışlıklar, hisler,
tecrübeler, iç konuşmalar, bunalımlar, süzülmüş bilimsel bilgiler,
şahane müzik önerileri olan bunca sayfanın arasında kitabı değerli kılan pek çok şey olduğunu düşünüyorum ve ben o değerli kılan şeylere odaklanmayı seçtim. Ara ara altını çizdiğim bu üç kitaptan almam gerekenleri aldım.
Zaman
zaman beyaz dizi türünde bir kitaba dönüşse de diğer karakterlerin de
desteği ile yazar kitabı sürükleyici kılabilmiş. Romandaki bütün
kahramanlar üniversite mezunu, herkes güzel, herkes güçlü, herkesin
felsefik yönleri var. Bu yönü ile havada kalmış bir takım şeyler var.
Ancak yine de bütün
karakterler içime işledi; Bilge, Can Manay, Duru, Deniz, Eti, Ozge,
Ali, Göksel, Doğru, Ada, Kaya
hepsi! Hepsinde izlemeye değer bir parça buldum ve okurken merakla okuyarak bütün oldum onların hikayeleriyle.
Deniz'in Can Manay’ın evinde yaptığı konuşma, yine Deniz’in köy
çocukları ile yaptığı konuşma, Bilge'yle Eti’nin sohbetleri aklıma
kazındı. Evet bir Irvin D. Yalom romanı değil ya da Alain De
Botton’un kaleminden çıkmamış. Ama alt satırları da boş değil. Psikoloji
eğitimi almış biri tarafından yapılan davranış ve karakter analizleri
ise oldukça iyi .Yazarın yayımlanan ilk kitapları olduğunu düşününce
de kitaplar içerisindeki anlatım bozukluklarından duyduğum rahatsızlık
hafifliyor. Ancak şu var ki kitap içerisinde sırf merak uyandırmak adına sık sık gelecek bölümlerden ipuçları verilmesi ve verilme şekli hoşuma gitmedi. Hatta bu da bir pazarlama stratejisi gibi durduğundan itici buldum. Bir de bölüm başlarında “3 ay sonra, 1 ay önce..” gibi zamana dayalı başlıklar kafa karıştırıcı seçimler olmuş.
Aslında Fi yi bitirdikten sonra Çi ve Pi yi okumayı düşünmüyordum. En azından hemen okumayı düşünmüyordum.
Çünkü etkileyici psikolojik ve sosyolojik çıkarımlar, yalın cümleler
içerse de saplantıya dönüşen aşk konusunun ağırlık basması biraz
keyifsiz gelmişti. Bir de kitabın edebi yönünün yeterli olmaması
nedeni ile daha zengin içerikli daha doyurucu edebi eserleri okumayı
ıskalıyor olma hissiyatı hoşuma gitmedi. Ancak Fi den sonra yeni
kitabıma başladığımda aklımın Çi de olduğunu ve zihnimin acabalarla dolu
olduğunu kabul edince yeni bir kitaba başlamak o kadar da iyi bir fikir
değil diye düşündüm ve Fi ye göre çok daha hızlı ilerleyen Çi ye
başlayarak birkaç günde bitirdim. Çi yi bitirdiğimde ise ortada
kaldığımı hissederek Pi ye başladım ve Pi benim için su gibi aktı
diyebilirim. Çünkü Pi yi okumaya başladığım gün gripten hastanede
yatan oğlumu gözümü kırpmadan bekleyeceğim geceydi. İyi ki sığınacak
kitaplar vardı. Tam da bu duruma uygun bir alıntı olacak Fi’den :
Kadın bakışlarını karıştırdığı dergiden kaldırmadan,
“Siz ne yaparsanız kafanızı dağıtmak için?” diye ilgisizce sordu.
Bilge, “Bilmem, değişir… Kitap okurum.” dedi kendi kendine gülerek.
Kadın, “Kafa dağıtmak için? Kitap daha çok yormaz mı insanı?” dediğinde,
Bilge, “Yorulmak da kafanızın dağılmasına yarayabilir.” diye cevap verdi.
İşte bu satırlar benim yorgun, uykusuz refakat geceme çok uygun oldu. Pi ile kafam dağıldı, ironik bir şekilde bir hastane odasında sağlık ile ilgili pek çok yeni bilgi öğrendim.😊
Seriyi okuyup bitirdikten sonra biraz da yazarını kurcaladım. Youtube dan söyleşilerini izledim. Şuradan ve buradan kendisi ile yapılmış röportajları okudum . Azra Kohen’in konuşmalarında ve röportajlarında enerjisinin yüksekliği, meraklı kişiliği, araştırmacı yönü yazmadaki heyecanının ortaya serer biçimdeydi.
Kitabı
benim için en hoş kılan kısımlardan birisi ise pek çok diğer kitaba,
kaynağa, müziğe ve videoya atıfta bulunuyor olmasıydı. Bir kitapta yeni izler sürmeye bayılıyorum. Bu 3 kitapta mimlenen parçalardan bir playlist oluşturdum ve bence ortaya çok hoş bir mix çıktı. Özellikle Patrick Watson ve Olafur Arnalds konusundaki müzik zevkimizin yazarla paralel olması keyif verdi. Yazara kendimi yakın hissettim.
Fİ - Çİ - Pİ de geçen müziklerden oluşan PLAYLIST için TIK ♫ ♪ ♯ ♪ ♫
Azra Kohen Fi’de çok güzel bir soru sormuştu. “Bu hayatta, tek bir kitap okuma şansınız olsaydı, o kitap hangisi olurdu?İşte
bu soru çok hoşuma gitti. Ben kişisel cevabım için oldukça düşündüm ve
buldum. Kitapta verilen cevap ise henüz okumadığım bir kitaba ait ve
okumak için şimdiden sabırsızlanıyorum.
Hayatımızda
yolumuza çıkan kitaplardan bazıları nasıl olmamız gerektiği, bazıları
da nasıl olmamamız gerektiği ile ilgili bir vizyon koyarlar önümüze.
O nedenle ben bu kitabı içerisindeki çeşitli bilgilerden beslenmek ,
öneri kitapları kurcalamak, parçaları dinlemek, makaleleri gözden
geçirmek için bile tavsiye ederim kitapseverlere. Bununla birlikte
özellikle aşkını saplantıya dönüştürenlere, bir şeyler üretmenin
eşiğinde olanlara, psikolojiye ilgi duyanlara, müzik severlere, dans
severlere kendilerinden bir şeyler bulabileceklerini düşündüğüm için
okumalarını özellikle tavsiye edebilirim.
İçimize dokunan ve varoluşumuzu harekete geçirebilecek kitaplar eksik olmasın. Keyifli okumalar. 👓
Çok güzel anlatmissiniz
YanıtlaSil