28 Şubat 2016 Pazar

Çocuğunuzu Resimlerinden Keşfedin ~ Roseline Davido 🎨

Sanıyorum en keyif aldığım şeylerden bir tanesi de oğlum resim yaparken merakla onun aldığı keyfi ve küçük ellerini izlemek. Nasıl odaklandığını, resmini nasıl ciddiye aldığını, zaman zaman denemekten yorulmamasını bazen de olmuyor diye oflayıp puflamasını seyretmek. Hele kimi zaman çizemediği şeyleri çizmeye başlayınca duyduğu heyecana ortak olmak o kadar keyifli ki.. ‘Anne 62 den tavşan yapmayı öğrendim’ diye kıkırdaması, gergedan çizmesi, uzay gemileriyle marsa inmesi, fillerin üzerinde ormanlarda dolaşması, oltaların ucundan kurtçukları sarkıtması, göçmen kuşlarla seyahat etmesi, çizdiği resimlere koyduğu detaylar ve resimler üzerine yaptığımız sohbetler çok olağan bir günün aslında olağanüstü güzellikleri Bu nedenle adını gördüğümde tereddüt etmeden aldığım kitaplardan biri Roseline Davido’nun Çocuğunuzu Resimlerinden Keşfedin isimli kitabı oldu. 



Bir çocuğun çizdiği resim onun duygusal dünyasını tanımak ve keşfetmek için mükemmel bir aracıdır. Çocuğun düşünüp de dile getiremediklerini anlatmasını, bedenini tanımasını ve bulunduğu mekandaki konumunu kavramasını sağlayan eşsiz bir araçtır aynı zamanda.

Pek çok dilde çevrilmiş olan bu kitap hem çocuklarının gelişimini yakından takip etmek isteyen anne-babalar için hem de konunun uzmanı pedagoglar, psikologlar, psikiyatrlar,öğretmenler için önemli bir kaynak kanımca. Ben büyük bir iştah ve dikkatle okudum.Okuduklarımdan süzdüklerimin bir kısmını da burada dilim döndüğünce anlatmak istiyorum.

Anaokulda resim yapma ve boyama faaliyetlerine bolca yer verilirken ilkokulda resim birden bıçakla kesilir gibi azalıyor. Okullarda ya resim öğretmenlerinin sayısı yok denecek kadar az ya da resim dersleri ikinci hatta üçüncü plana atılarak müfredata göre resim dersi işlenmesi gereken saatlerde yerine Türkçe veya matematik dersleri işlenerek resim dersi sıklıkla bu disiplinlerin gölgesinde kalıyor. Bu yönüyle okullar daha erken yaşlarında çocukları yıldırmak için elinden geleni yapıyor ! Zaten okullardaki resim derslerinde bir süre sonra çocuk not kaygısıyla sürekli aynı temalı resimler çizmeye başlayıp özgünlükten giderek uzaklaşarak gerçeğin birer kopyasını yapmaya yöneliyorlar.

Çocukların çizdiği resimler zekalarının gelişimiyle paralel olarak çeşitli evrelerden geçiyor. Çizdiği resme ve çocuğun kalem tutuş tarzına bakarak çocuğun zeka seviyesi hakkında fikir edinilebilmektedir. Anne babalar da şahit olmuştur mesela 2 yaşındaki çocuklar 3 yaşındakiler gibi resim çizemezler. Daha 12 aylıkken çocuklar kalem tutarak karalama evresine geçerler. 2-3  yaş arasında yetişkinlerin yazılarını taklit etmek amacıyla halkalar, ilmekler çizer. 3 yaşına doğru resim yapmayı öğrenmeye ve çizdiklerine bir anlam vermeye başlar. İribaş insanların çizildiği evredir bu dönem. Zeka yaşı arttıkça resmedilen insanın ayrıntıları da artar. 5 ila 7 yaş arasında çocukların resimleri perspektiften yoksun ve nesneler orantısızdır. 7 yaş civarında profilden görünüş ortaya çıkar.

Resmin anahtarı yoktur ama çocuğun durumu hakkında fikir verebilir. Resmi çizen çocuğun yaşadığı ortamı göz önünde bulundurarak çözümleme yapmak çok önemlidir. Kültürel katkı zayıfsa çizilen resim de beceriksizce olur ve ilk bakışta bize çocuğun yetersiz olduğunu düşündürebilir. Bu kısma dikkat etmek lazım.

Kitaptan öğrendiğim kadarıyla çözümleme konusunda eğitimli bir göz, sadece resimdeki çizgilere bakarak bile çizerinin mutlu mu, üzgün mü, atılgan mı, yavaş mı, bunalmış mı, sevinçli mi, nötr biri mi olduğunu anlayabilir.

Çocuğun resimlerini çözümleme konusunda bu değerli kitaptan edindiğim bilgileri aşağıdaki gibi maddeledim. Bu bilgiler belki çocuklarımızın, yeğenlerimizin, öğrencilerimizin  resimlerine ayrı bir göz ile bakmamıza, onlarla iletişimimizin iyileşmesine vesile olabilir :
  • Çizdiği insan resminde çocuk kendini yansıtır.İnsan resmi çizerken aslında kendisini çizer; tabi kendini nasıl hissediyorsa o şekilde resmeder.
  • 10 yaşını geçmiş çocukların resimlerinde görünen şeffaflık öğesinin zihinsel geriliğin veya çocuğun duygusal sorunlar yaşadığının göstergesi olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.Şeffaflık resimde sadece dış kısmının görünmesi gereken bir nesnenin, içeriden görünüşünün de tasvir edilmesidir.Örneğin iç organları mesela yemek borusu görünen bir insan resmi, etek ve pantolon içinden görünen uzuvlar gibi ..
  • Kendine güveni olmayan, ürkek ve içe dönük bir çocuk silik çizgiler çizer; resmi bir türlü bitiremez ve gerek duyarsa cetvel kullanır. Aksine saldırgan çocuk bazen kağıdı delecek kadar bastırarak çizer. Dengeli çocuğun çizgileri de kontrollüdür.
  • Kirli, karman çorman ve karalama dolu resimler yapanlar genellikle yazı ve çizgide güçlük çeken çocuklardır. Karalama ve silme öz güven eksikliğine işaret eder; bu aynı zamanda bir şeyleri açığa vurmamanın yöntemi de olabilir.
  • Çocuğun resim yaparken gösterdiği tepkilere dikkat etmek gerekir; çünkü genellikle çizerken aynı zamanda konuşur ve öyküler anlatır. Çizdiği kişiler de bu öyküye göre şekillenir.Bu kişilerin hangi sırayla çizildiği önemlidir çünkü bu sıralama çocuğun kafasını meşgul edenleri yansıtır. Çizilen ilk kişiler çizerin hayatında büyük önem taşır. Çizdiği kişilere ilgiyle mi yoksa ilgisiz mi yaklaştığını anlayabilmek için çocuğu gözlemlemek gerekir.
  • Çocuğun başlangıçta çizeceği konuyu belirlemiş olduğu halde resim çizerken bu konuyu değiştirip resmini başlangıçtaki niyetiyle hiç ilgisi olmayan öğelerle bezemesi sıkça görülen bir durumdur. Bu niyet değişimi, çocuğun bilinç dışı düzenekleri konusunda fikir verir.
  • Yazıda olduğu gibi, resmin çizildiği sayfayla orantısı da büyük önem taşır. Sayfanın tamamını dolduran çocuklar genellikle henüz tam olgunlaşmamıştır. Dengedeki çocuk resmini ortalar. Buna karşılık sorunlu çocuk, resmini merkezden uzak bir noktaya çizer. Sayfanın çok yukarısına çizerse kendini beğenmiştir. Sayfanın çok aşağısına çizilen resimler çizerinin durağan olduğunu gösterir.
  • Sevinçli, keyifli, mutlu sıfatları yukarı doğru çizilen çizgilerle gösterilirken üzgün, ölümcül, nahoş sıfatları ise çoğunlukla aşağı doğru inen çizgilerle ifade edilmektedir.Çizginin keskinliği burada da devreye giriyor. Zalim ve öfkeli gibi sıfatlar bastırılarak çizilirken yumuşak, narin , sakin sıfatları için hafif çizgiler kullanılmaktadır.
  • Resmedilen kişilerin nasıl çizildiğini değerlendirerek çizerin o kişiye karşı saldırgan veya sevecen bir tutum içerisinde olduğunu anlayabiliriz. Örneğin ailesinin resmini çizen bir erkek çocuk, şayet babasını bastırarak, kalın çizgilerle, annesini ise hafif çizgilerle çiziyorsa bu çocuk büyük bir ihtimalle ödipus karmaşasını atlatamamıştır. Dolayısıyla babasına karşı saldırgan, annesine karşıda sevecen bir tutum içerisindedir.
  • Resimlerde çocuğun renk kullanımı da önemlidir. Resim yaparken veya belli konuları çizerken renklere yer vermemesi çocuğun duygusal yoksunluk çektiğini ve asosyallik eğilimi olabileceğini gösterir.
  • Çocuk renkleri iki şekilde kullanır: Bir yandan doğayı taklit eder (mavi gökyüzü, yeşil çimler, sarı güneş) öte yandan bilinçaltını takip eder. İkincisi çocuğun düşüncesi ve kişiliği hakkında daha çok bilgi edinmemizi sağlar.Örneğin kırmızının 6 yaşına kadar sıkça kullanılması gayet normaldir. Hasta çocuklar bu rengi daha az kullanır. Fakat 6 yaşın üzerindeki çocuklarda çok sık kullanımı saldırganlık eğilimi ve duygusal yoksunluğu gösterebilir.Mavi rengi sıkça kullanan çocuklar kırmızı kullananlardan daha denetimlidir. 6 yaşından itibaren bebek kalmayı reddettikçe mavi yerini kahverengine bırakır. Mavinin sıkça kullanılması çocuğun özdenetime aşırı önem verdiğini gösterir.Yeşil ise çocuğun sosyal ilişkilerini temsil eder.Sarı sıklıkla kırmızıyla birlikte kullanılır. Çok fazla kullanımı bazen çocuğun yetişkinlere fazla bağımlı olduğuna işaret edebilir.Kirli renk tonları ve bazen de sarı, kahverengi çocuğun çeşitli içsel çatışmalarının yanı sıra aile içi ve sosyal çevresiyle de uyum sorunu yaşadığını gösterebilir. İnatçı çocuklar bu tonlara bayılır.
  • Sosyal açıdan uyumlu ve istikrarlı çocuklar resimlerinde 4 ila 6 renk kullanırlarken ilişki kurulması güç olan içe dönük çocuklar 1 ila 2 renk kullanırlar.
  • Çocuklarla içli dışlı olanlar bilir çocukların en gözde temalarından biri EV dir. EV sığınak, aile sıcaklığı, dış dünyaya açılan kapı gibi pek çok şeyi simgeler. Ancak ev resmi yorumlanırken evin kendisi yani kapılar, pencereler, süsler kadar çevresindeki bahçeler, yollar, ağaçlar, çitler de önemlidir. Resim bunların olup olmamasına göre anlam kazanır. Mesela kağıda iyi ortalanmış, açık pencereli, çok kapılı bir ev çocuğun yumuşak karakterli, açık ve paylaşımcı olduğuna işaret eder. Buna karşın ev küçükse, çocuk kağıdın tümünü kullanmamışsa, pencereler küçücükse ya da ev penceresizse evin çevresi yalıtılmış öğelerle veya kocaman ağaçlarla donatılmışsa bu resim çocuğun duygusal sorunlarına, çekingenliğine, anneye bağımlılığına, daha ileri yaşlarda çevreden soyutlanmaya, utangaçlığına işaret edebilir.
  • Evin yalıtılması yani kapının ya da yolun çizilmemesi veya aşırı büyük çitler her yaştaki çocuk için başarısızlık göstergesidir.
  • Ebeveynleri boşanmış çocuklar anneninki ve babanınki olmak üzere genellikle iki ev çizerlermiş.
  • Kimsesiz çocukların çizdiği ev resimleri ise ailelerinin yanında yetişen çocuklarınkinden farklılık taşır. Kimsesiz çocuklar sayfanın tümünü kullanmaya  ve evin etrafını yeşillikler, uçaklar, arabalar, paraşütlerle doldurmaya yatkındır.Resimleri karmakarışıktır ,ev dışında pek çok şey çizerler.Ya kapı ya pencere çizmeyi unuturlar veya oldukça ufak çizerler.
Kitaptaki çocukların resimlerine dair analizleri hayret içerisinde okudum. Okudukça hak verdim. Aa evet hiç o açıdan bakmamıştım diye düşündüm.




Şunu unutmamak lazım ki çocuk resimlerini yorumlamak son derece karmaşık bir çalışma ve gelişigüzel biçimde değerlendirme yapılmamalı. Bir sefer pencerelere parmaklık çizdi diye bundan çocuğun ailesiyle uyum problemi yaşadığı sonucuna varmak yanlış olur. Belki de çocuk bir gece önce hapishane temalı bir film izlemiştir. O nedenle çocuğu sosyal ve kültürel yaşantısını mutlaka resmi ile birlikte ele almak gerekir. 

Çok az bir kısmı hakkında bilgi aktardığım bu kitap gerçekten de ciddi ipuçları ile dolu ve bence ıskalanmaması gereken bir kaynak kitap. Resim yapmak çocuklar için müthiş bir deneyim, onları izlemek ve zaman zaman eşlik etmek ise bizler için  eşsiz bir lezzet. Çocukların hayatında televizyonu tableti azaltıp resmi, müziği, kitabı arttırmak onların çok erken yaşta duyarlı ve farkındalıklı insanlar olarak yetişmeleri için inanılmaz katkı sağlayacaktır. Kitabı okurken kimi yerlerde aklıma kabarık saçlarıyla çocuk yaşta bana resim sevincini aşılayan  Bob Ross geldi. Mutlu çalılar, mutlu dereler, mutlu ağaçlar çizen adamı biz ailecek izlerdik. Onun resim yapmayı elin çok olağan bir hareketiymiş ve dünyanın en kolay işiymiş gibi sunan, “bu ağacın burada yalnız canı sıkılır, ona bir arkadaş lazım” gibi samimi cümleleriyle resmini konuşturan videolarını çocuklarımızla da izlemek belki onlar için de güzel olabilir.
Keyifli okumalar ve sevgiler. 📖 🍵

25 Şubat 2016 Perşembe

Yağmur Yağdığında Pencereyi Açık Bırak...

Çünkü yağmurun da eski kitaplar gibi şifa verici bir yanı vardır…


Böyle kendinizi hayat hakkında çok boğup her şeye yetişmeye çalıştığınız zamanlarda yağmur sesine kulak vermek gibisi var mı ki ? Yorucu bir günün ardından uyumadan önce yorgan niyetine üste örtülüp, altında huzur bulunacak şarkılar için 🔊🎶🎵
Mutsuz insanları kimse daha mutlu etmek için çaba göstermiyor, tam tersine kendi keyiflerinin de kaçmaması için uzak durmaya itina gösteriyorlar. O nedenle kimsenin sizi mutlu etmesini beklemeden kendiniz mutlu olarak etrafınızdakileri de ışığınızla aydınlatın.

23 Şubat 2016 Salı

Yüz Yogası ~ Lourdes J. D. Çabuk

Beklemek! Karda yolun açılmasını beklemek, hastanede test sonucu beklemek, trafikte ilerlemeyi beklemek, rötar yapan uçağı beklemek, gelmesi gereken zamanda gelmeyeni beklemek, burnunu çeke çeke iyileşmeyi beklemek..
Bir pasiflik hali olmasına rağmen bazen tarifsiz bir uzunluğu olan beklemenin insanı yoran ve tahammül sınırlarını zorlayan yönü ile gerilmeden baş etmenin benim için en güzel yolu çantada sürekli okunacak bir şeyler bulundurmak ve sınırsız interneti olan bir akıllı telefon kullanmak. Böylelikle hem beklemek bir işkence hali olmaktan çıkıyor hem de beklerken akıp geçen zaman değerlendirerek kayıp zaman olmaktan kurtarmış oluyorum. İlla ki kitap veya telefon olmak zorunda değil, ama bence herkes böyle anlarda homurdanmak yerine kendine fayda sağlayacak bir formül bulmalı; böylelikle daha huzurlu ve daha az agresif insanlar olarak yaşayabiliriz.
İşte öyle bir bekleme anımda youtube da Tara Stiles yoga videoları izlerken sağ frame de önerilen videolar içinde Yüz Yogası başlıklı bir video gördüm ve tıkladım. Yüz için de yoga olabileceğini o ana kadar düşünmemiştim ama birkaç video izledikten sonra uzun zamandır var olan, kadınlar arasında popüler bir konu olduğunu da öğrenmiş oldum. Bunlar hep sabah kuşağı izlememekten işte !! Bir taraftan izliyor diğer taraftan da acaba bu işin yazılı bir kaynağı var mı diye düşünürken kendimi Kitapyurdu’ ndan Lourdes J. D. Çabuk’un Güzellik-Gençlik Yüz Yogası isimli kitabını sipariş verirken buldum.


O gün önce yüz yogasıyla ilgili epey video izledim ve ardından kitabım gelince sabırsızlıkla okudum. Doğal kürlere ve metotlara bayılan biri olarak denemekle hiç bir şey kaybetmeyeceğimi bilerek başladım yüz yogasına.Üstelik günde sadece 5-10 dakika zaman ayırmanın yeterli olması istikrarla devam etmeme yardım etti.
Güldükçe, gözlerimizi kısarak baktıkça , dudaklarımızı büzdükçe, kilo alıp verdikçe ve daha pek çok çevresel faktör nedeni ile yıllar içinde yüzümüzde o kadar çok derin çizgi, kırışıklık, sarkmalar biriktiririz ki. Bu, hayatın kaçınılmaz doğal bir parçası olsa da, yüz yogası ile biraz canlanmak, sıkı bir cilde sahip olmak, bu olumsuz etkileri geciktirmek fena fikir değil.. 

Yüz yogasında amaç yüz kaslarınızı güçlü ve etkili hale getirecek yüz egzersizleri ile daha diri, biçimli, toparlanmış, homojen güzel yüz hatlarına sahip olmak.  Çalıştırılan kas her zaman gelişir, olay bu kadar basittir. Elmacık kemikleri üzerindeki kaslarınızı, dudak çevresindeki kaslarınızı, göz kapaklarınızı, alnınızı,yanaklarınızı ve çenenizi çalıştırmaya başladıkça tıpkı kol kaslarını çalıştırdığınızda hissettiğiniz toparlanmayı tüm yüzünüzde, gıdınızda hissedeceksiniz. 

Lourdes kitabının ismini “Yüz Yogası” olarak vurgulamış olsa da aslında içeriği bundan çok daha fazlası. Yüz Egzersizleri haricinde kitapta Güzellik Yogası , Nefes Egzersizleri, Bağırsak Egzersizleri, Omurilik Egzersizleri, Gençlik Yogası,Güneş ve Aya Selam Yöntemleri, Meditasyon, Mudralar, Doğru Beslenme, Arınma  konuları hakkında da oldukça faydalı bilgiler mevcut. 
Kitabın kağıt ve baskı kalitesi, boyutu ve görselleri oldukça iyi. Yazar konu mankeni olarak kendi görsellerini kullanmış. Bunun haricinde başarılı yüz kası çizimleri mevcut.


Kitabın yazarı, Lourdes Julian Doplito Çabuk, 1950 doğumlu Filipinli bir yoga uzmanı. Flipinler’deki Santo Tomas Üniversitesi’nden tıbbi teknoloji dalında lisans derecesiyle mezun olmuş. Hindistanda, ABD de çeşitli yoga, doğal taşlarla şifa çalışmaları konusunda eğitimler almış konunun uzmanı bir kişi. Şu an 66 yaşında olup 4 çocuk ve 7 torun sahibi bir kadın olarak kitapta ve videolarında izlediğim kadarıyla yüzünde kırışıklık hemen hemen hiç gözükmüyor. Uzun yıllar Amerika’ da yaşayan Lourdes 2000 yılından itibaren ise  Nişantaşı’ nda Siddashram Yoga Merkezi’ nde Gençlik ve Güzellik Yogası eğitimleri vermekte imiş.


Henüz 20 li yaşlarda iseniz ve kırışıklıklarınız başlamadan yüz yogası yöntemi ile tanıştıysanız gerçekten şanslısınız. 30 a yakın veya 30 lu yaşlarda iseniz daha fazla gecikmeden yüz yogasına başlamanın tam zamanı diye düşünüyorum. Dediğim gibi kaybedecek bir şey yok, tek gerekli şart düzenli bir şekilde yüz egzersizlerine devam etmek.


Gelelim uygulama yorumlarıma… 
  • Aslında kitaptan bahsetmek için 5 haftadır bekliyorum. Bunun sebebi bir süre deneme yaparak sonucu izlemek ve ona göre izlenimlerimi yazmaktı. 
  • Kendim için sonucu izlemek adına yüz yogasına başlamadan önce ve akabinde her hafta bitiminde before-after fotoğraf çekimleri yaptım; bu şekilde kendimce veri toplayarak değerlendirdim. 😉
  • Videoları dikkatlice izleyip kitabı da iyice anladığıma emin olduktan sonra uygulamalarıma başladım. Kendi ihtiyaç duyduğum hareketleri belirledim ve uygulama sırasını oluşturdum.Yüz yogası yapanlardan kimileri elmacık kemikleri üzerindeki yanağı dolgunlaştırmak isterken bir başka yoga yapan kişi düşük göz kapaklarını kaldırmak amaçlı veya kaş arası çizgilerini açmak amaçlı çalışabilir. Bu durumda her iki kişinin de yapacağı yüz egzersizi farklı olacaktır.Onun için kendinize en uygun hareketi belirlemek size kalmış.
  • Sıklık olarak haftada 6 gün, günde 3 defa tekrarladım.7. gün hiç yüz hareketi yapmadan dinlendirdim.
  • Hareketleri ayna karşısında yapmak gerekiyor. Çünkü bir egzersizi yaparken yüzünüzde diğer bir kısmın kırışmaması çok önemli. Cildimi güzelce temizledikten sonra  sabah ve akşamları banyodaki tezgahın üzerine kitabımı koyarak kocaman ayna karşısında, gündüzleri iş yerimde ayna karşısında yaptım. 👍 Mekan gözetmemesi ayrı bir güzellik.
  • Kitabı iyice okumuş ve anlamış olmak özellikle doğru nefes tekniklerini iyi öğrenebilmek açısından önemli. Çünkü bütün egzersizlerde nefes çok önemli. Yüzümüzdeki kaslara yeterli oksijen gitmeli !!
  • Bu egzersizleri yaparken mümkünse yalnız olmanızı tavsiye ederim. Çünkü yüzünüz şöyle 😊😩😉😲😱 şekilden şekle girecek.  Ara ara yaptığım egzersizlere denk gelerek yüzümün aldığı komik şekillere gülen eşim için uzun sürecek bir eğlence malzemesi çıkmış oldu  bu sayede.
Gelelim sonuca..
  • İlk fotoğrafım ile son fotoğrafım arasındaki olumlu ilerleme beni oldukça mutlu etti. 😊 
  • Bir değişim olacağına inanıyordum fakat daha uzun zaman alacağını düşünmüştüm. Öncelikle yüzümdeki ve özellikle yanak ve boyun kısımlarındaki sıkılığı, gerginliği hissetmeye başladım. 
  • Sadece beş haftada iki kaşım arasındaki çizgim açılmıştı,yok denecek kadar azalmıştı.
  • Yapmak istemem ve yapmaya devam edecek olmamdaki temel sebep ise bundan sonraki yıllar için; daha güzel yaş almak için  🎂
Yeşil içecek için  kivi , yeşil elma , salatalık, roka , tere , birkaç ıspanak yaprağı, biraz maydanoz, bir dilim taze zencefil, azıcık su hepsini katı meyve sıkacağından geçirip hiç bekletmeden 1 koca bardak için. 🍹😋👌
** Yüz yogası hakkında Uzman TV videoları için tık
Kendinizi iyi hissedeceğiniz, tamamen içten gelen mutlu olma halinizin dışa yansıyacağı güzel günler dilerim.. 

21 Şubat 2016 Pazar

Azra Kohen ~ Fİ - Çİ - Pİ

“Hayatında başka biri varmış, başka birine aşık olmuş” dedi ağlamaklı sesiyle. İlişkisinin bitmesi kadar bitme şeklinin de acıttığı aşikardı dostumun kalbini. Çalışma odasında yerde pötikareli minderlerde oturuyorduk saatlerdir. Uzun yıllar birlikteydiler. Evlenme haberlerini beklerken bu ayrılık haberiyle oldukça üzülsem de elini sımsıkı tutup zamanın tüm yaraları saracağına, bunda da bir hayır olduğuna, daha iyi bir başlangıcın mutlaka onu beklediğine dair pek çok teselli edici cümleyi sıraladım ardı ardına. Söyleyecek çok da fazla bir şey yoktu. İşte o geceden bir gece sonra başladım uzun süredir okunmayı bekleyen serinin ilk kitabı Fi’ yi okumaya. Tam da yıllardır düşe kalka ilerleyen bir ilişkinin bitişine denk gelmişti. Ne de olsa evrende tesadüf olmazdı.


“Tanrı, çatlama cesaretini gösteren her tohumda,
gördüğünün ötesini hissetmek için acıyı göze alan her ruhta,
deneme cesaretini gösteren her düşüncede var olur.
Korkusuzca ve doğallıkla kendini deneyimler.”

cümlesi ile başlıyordu kitap.

İsimleri bir birinden tuhaf koca koca kitaplar  elimde dolaştıkça bu kitaplar ne hakkında diye merakla soranlar oldu. Kitaplar bir aşkın insanın kemiklerini nasıl kırdığı hakkında biraz. Kemikleri kırılsa bile bir insanın o aşkın nasıl esiri olduğu hakkında. Tüm hücreleriyle tüm sinir uçlarıyla kendini bir aşka feda etme yolunda gözünün karalığı hakkında. Sonra acıyı yok ederek deneyimi feda edenler hakkında. İnsanların kendilerini daha değerli kılmak için neler neler yapabileceği, nasıl insanlıktan çıkabileceği hakkında. Müzikle insanın nasıl var olduğunun ve çoğaldığının hakkında. Dansla onlarca insanın nasıl bir olduğu hakkında. Sahtekarların eline düşen sanat hakkında. Güç hakkında, güç altında ezilenler hakkında. Otizmli bir çocuktan ilgi ve sevgi ile nasıl bir dahi yaratılacağı hakkında. Yer yer ülkemizin yakın geçmişi hakkında. Soframızdaki besinler hakkında, iyi tarım uygulamaları hakkında, vücut sağlığı hakkında, antidepresanlar hakkında. Dünyayı değiştirmeye cüret edebilecek naiflikteki insanlar hakkında. Ama en önemlisi bir şeyin yitip gitmesine izin vermezseniz asla doğumun gerçekleşmeyeceği, filizin tohumun ölümü olduğu hakkında.

Malum bu hafta hiçbirimiz iyi değildik. Oldukça zor ve karamsar bir yas haftaydı. Herkes gibi ben de isyan, keder, çaresizlik, umutsuzluk gibi birbirinin türevi duygular arasında gidip geldim. Böylesine derin bir acı karşısında bile kimi insanların nasıl kutuplaşabildiğini, bir ulusun ortak bir yas tutmaktan dahi nasıl adım adım uzaklaşabileceğini izledim. Bir tarafta bunlar olurken diğer tarafta hiç tanımadığı insanlar için kalbi acıyanlara, gözyaşı dökebilenlere, çabalayanlara, dünyayı güzelliğin kurtaracağına dair inancını vurgulayanlara tutundum.

Bu süreçte de elimde serinin son kitabı Pi vardı. Serinin her üç kitabı da etkileyici arka kapak yazıları ve dahi albenili teşekkür notları, konulara uygun  kapak tasarımları ile göz dolduruyor. Uzun süre gündemde kalan Fi, Çi, Pi  doğrusu oldukça iyi bir reklam kampanyası ve sosyal medya desteği ile pazarlandı ve çok sattı. Farkındalık, enerji, varoluş, bir olmak gibi kavramlar günümüzde bir kitabın pazarlanmasında oldukça kilit kelimelerden birkaçı. Bu sebeple gerek baskı sayısının her hafta artması, gerek sosyal medyada sürekli konuşulması ve tavsiye edilmesi ile kitap üzerinde beklenti de arttıkça arttı. O nedenle bir tarafta kitapta beklediğini bulamayan, zaman kaybı olarak değerlendiren bir kitle oluşurken diğer tarafta da kitabı hayatının kitabı ilan eden, ballandıra ballandıra anlatan bir diğer kitle oluştu. Ben ise hammadde olarak içinde pek çok farklı hayatlar, yaşanmışlıklar, hisler, tecrübeler, iç konuşmalar, bunalımlar, süzülmüş bilimsel bilgiler, şahane müzik önerileri olan bunca sayfanın arasında kitabı değerli kılan pek çok şey olduğunu düşünüyorum ve ben o değerli kılan şeylere odaklanmayı seçtim. Ara ara altını çizdiğim bu üç kitaptan almam gerekenleri aldım. 

Zaman zaman beyaz dizi türünde bir kitaba dönüşse de diğer karakterlerin de desteği ile yazar kitabı sürükleyici kılabilmiş. Romandaki bütün kahramanlar üniversite mezunu, herkes güzel, herkes güçlü, herkesin felsefik yönleri var. Bu yönü ile havada kalmış bir takım şeyler var. Ancak yine de bütün karakterler içime işledi; Bilge, Can Manay, Duru, Deniz, Eti, Ozge, Ali, Göksel, Doğru, Ada, Kaya hepsi! Hepsinde izlemeye değer bir parça buldum ve okurken merakla okuyarak bütün oldum onların hikayeleriyle. Deniz'in Can Manay’ın evinde yaptığı konuşma, yine Deniz’in köy çocukları ile yaptığı konuşma, Bilge'yle Eti’nin sohbetleri aklıma kazındı. Evet bir Irvin D. Yalom romanı değil ya da Alain De Botton’un kaleminden çıkmamış. Ama alt satırları da boş değil. Psikoloji eğitimi almış biri tarafından yapılan davranış ve karakter analizleri ise oldukça iyi .Yazarın yayımlanan ilk kitapları olduğunu düşününce de kitaplar içerisindeki anlatım bozukluklarından duyduğum rahatsızlık hafifliyor. Ancak şu var ki kitap içerisinde sırf merak uyandırmak adına sık sık  gelecek bölümlerden ipuçları verilmesi ve verilme şekli hoşuma gitmedi. Hatta bu da bir pazarlama stratejisi gibi durduğundan itici buldum. Bir de bölüm başlarında “3 ay sonra, 1 ay önce..” gibi zamana dayalı başlıklar kafa karıştırıcı seçimler olmuş.


Aslında Fi yi bitirdikten sonra Çi ve Pi yi okumayı düşünmüyordum. En azından hemen okumayı düşünmüyordum. Çünkü etkileyici  psikolojik ve sosyolojik çıkarımlar, yalın cümleler içerse de saplantıya dönüşen aşk konusunun ağırlık basması biraz keyifsiz gelmişti. Bir de kitabın edebi yönünün yeterli olmaması nedeni ile daha zengin içerikli daha doyurucu edebi eserleri okumayı ıskalıyor olma hissiyatı hoşuma gitmedi. Ancak Fi den sonra yeni kitabıma başladığımda aklımın Çi de olduğunu ve zihnimin acabalarla dolu olduğunu kabul edince yeni bir kitaba başlamak o kadar da iyi bir fikir değil diye düşündüm ve Fi ye göre çok daha hızlı ilerleyen Çi ye başlayarak birkaç günde bitirdim. Çi yi bitirdiğimde ise ortada kaldığımı hissederek Pi ye başladım ve  Pi benim için su gibi aktı diyebilirim. Çünkü Pi yi okumaya başladığım gün gripten hastanede yatan oğlumu gözümü kırpmadan bekleyeceğim geceydi. İyi ki sığınacak kitaplar vardı. Tam da bu duruma uygun bir alıntı olacak Fi’den :
Kadın bakışlarını karıştırdığı dergiden kaldırmadan,
“Siz ne yaparsanız kafanızı dağıtmak için?” diye ilgisizce sordu.
Bilge, “Bilmem, değişir… Kitap okurum.” dedi kendi kendine gülerek.
Kadın, “Kafa dağıtmak için? Kitap daha çok yormaz mı insanı?” dediğinde,
Bilge, “Yorulmak da kafanızın dağılmasına yarayabilir.” diye cevap verdi.
İşte bu satırlar benim yorgun, uykusuz refakat geceme çok uygun oldu. Pi ile kafam dağıldı, ironik bir şekilde bir hastane odasında sağlık ile ilgili pek çok yeni bilgi öğrendim.😊

Seriyi okuyup bitirdikten sonra biraz da yazarını kurcaladım. Youtube dan söyleşilerini izledim. Şuradan ve buradan kendisi ile yapılmış röportajları okudum .  Azra Kohen’in konuşmalarında ve röportajlarında enerjisinin yüksekliği, meraklı kişiliği, araştırmacı yönü yazmadaki heyecanının ortaya serer biçimdeydi.

Kitabı benim için en hoş kılan kısımlardan birisi ise pek çok diğer kitaba, kaynağa, müziğe ve videoya atıfta bulunuyor olmasıydı. Bir kitapta yeni izler sürmeye bayılıyorum. Bu 3 kitapta mimlenen parçalardan bir playlist oluşturdum ve bence ortaya çok hoş bir mix çıktı. Özellikle Patrick Watson ve Olafur Arnalds konusundaki müzik zevkimizin yazarla paralel olması keyif verdi. Yazara kendimi yakın hissettim.

Fİ - Çİ - Pİ  de geçen müziklerden oluşan PLAYLIST için   TIK  ♫ ♪ ♯ ♪  ♫

Azra Kohen Fi’de çok güzel bir soru sormuştu. “Bu hayatta, tek bir kitap okuma şansınız olsaydı, o kitap hangisi olurdu?İşte bu soru çok hoşuma gitti. Ben kişisel cevabım için oldukça düşündüm ve buldum. Kitapta verilen cevap ise henüz okumadığım bir kitaba ait ve okumak için şimdiden sabırsızlanıyorum.

Hayatımızda yolumuza çıkan kitaplardan bazıları nasıl olmamız gerektiği, bazıları da nasıl olmamamız gerektiği ile ilgili bir vizyon koyarlar önümüze. O nedenle ben bu kitabı içerisindeki çeşitli bilgilerden beslenmek , öneri kitapları kurcalamak, parçaları dinlemek, makaleleri gözden geçirmek için bile tavsiye ederim kitapseverlere. Bununla birlikte özellikle aşkını saplantıya dönüştürenlere, bir şeyler üretmenin eşiğinde olanlara,  psikolojiye ilgi duyanlara, müzik severlere, dans severlere kendilerinden bir şeyler bulabileceklerini düşündüğüm için okumalarını özellikle tavsiye edebilirim. 

İçimize dokunan ve varoluşumuzu harekete geçirebilecek kitaplar eksik olmasın. Keyifli okumalar. 👓