Sonbahar mevsimini avuçlarının içinde tut, sonra
bir bardağa doldur – elbette zarif bir bardağa - bardağı dudağına götürüp
sonbahar mevsimini içeri yudum yudum göndererek damarlarındaki kanın mevsimini
değiştir. Sonra dünyaya yeni bir gözle bak. Eğer bunu başarabilirsen, doğanın rengarenk
dokuma tezgahını değiştirdiğini görürsün. Renkler sahildeki bir dalga gibi geri
çekilirken örgü devam eder; turuncu, biraz sarı, uçuk mavi, biraz gri,
kahverengi daha az yeşil. Sonra yazın çok alıştığımız çekirgeler ve ağustos
böcekleri susar. Yağmurdan ıslanmış direklerin üstündeki elektrik hatlarının
cızırdaması konuşmaya başlar. Çiyle ıslanmış ormandan, vadilerden ve dalgalı
tepelerden dökülen yaprakların hışırtısı sonbaharın resmen başlamış olduğunu
fısıldar. Bir sonbahar
gününde patikada yapılacak yürüyüş, saatte yüz elli kilometre hız yapan son
model bir otomobille yapılan gezintiden daha iyidir, neden biliyor musun? Çünkü
kokularla doludur, renklerle doludur, aromalarla doludur, yeniden doğmak için kaybolmakta
ve büyümekte olan bir sürü şeyle doludur. Küçük şeylerle. Parmak izleriyle
dolu. Yeniden bir burnun olduğunu hatırlatır. Gerçekten seni kendin yapar.
Hissedilebilecek her şeyi hissetmek istiyorum,
diye düşündü çocuk. Bırakın sabahın köründe balık tutmaya gitmek için uyanıp yorgun hissedeyim, bırakın güneş
tenimi ısırsın, tuzlu su ayakkabılarımın içine dolsun. Çimenin, köklerin, kayaların,
yosunlu kütüğün tenimi sıyırmasına, kollarımda, bacaklarımda ve sırtımda izler
bırakmasına ihtiyacım var.
Rüzgarı
ve dokunulmaz gökyüzünü sorgulayayım.
Unutmamalıyım. Yaşıyorum, yaşadığımı biliyorum; bunu
bu sabah veya yarın ya da öbür gün unutmamalıyım.
Bugünü öteki
günlerden ayıran bir şey vardı. Çünkü bahçe düzenlemeleri konusunda araştırma
yaparken ve daha çok botanikle ilgili sitelerde
dolanırken nasıl oldu anlamadım yolum Tasha
Tudor ismi ile kesişti. Karşıma çıkan fotoğraflar beni ekrana kilitledi
adeta. Cevher bulmuş gibi şaşkınlıkla, hayranlıkla ve aşkla seyrettim. Belli ki
zamanı şimdiydi ve ondan çıkıverdi karşıma. Araştırmayı derinleştirdikçe
de illüstratör ve yazar olduğunu öğrendiğim Tasha Tudor’un yaşamı benim için bambaşka
diyarlara bilet oldu.
1915 yılında doğan ve 2008 yılına kadar nezih bir hayat süren Tasha
Tudor’un asıl adının Rosamund Tudor olduğunu ama Tolstoy’un Savaş ve Barış (War
and Peace) romanındaki Natasha karakterine hayranlığı nedeniyle NaTasha adını
aldığını bunun da zamanla Tasha olarak kısaldığını Wikipedia’dan öğrendim.
93 yıllık
yaşamında 100 ün üzerinde çocuk kitabı resimlemiş. Tudor’un, kendi yazdığı ve
resimlediği kitapları ise şunlar:
Pumpkin Moonshine (ilk masal kitabı; 1938)
A Tale for Easter
Snow before Christmas
Thistly B
The Dolls’ Christmas
Edgar Allan Crow
Amanda and the Bear
A is for Annabelle
1 is One
A Time to Keep
Corgiville Fair
Tasha Tudor’s Seasons of Delight
The Great Corgiville Kidnapping
Corgiville Christmas (2003 yılında yayımlanan son kitabı)
Bazı
fotoğraflar var ki benimle konuşur. Söyledikleri tam da o sıralar ihtiyacım olan
şeylerdir.O nedenle ne zaman
umut gerekli olsa ya da tekdüzeliğin dışına çıkmak istesem
Tasha Tudor’un alçakgönüllülük dolu bu fotoğraflarına bakmaya karar verdim. Etkisi büyük. Yalnız
fotoğraflar mı? Alıntıladığım ve Türkçe çevirilerini de
üç aşağı beş yukarı
yazmaya çalıştığım Tudor’un sözleri de önümde açık
duran ders kitapları gibi. Bakın bakalım sizce de öyle değil mi?
Nasıl da kendi halinde ve kuş kalpli, nasıl da yaşadığı alanda varolan her eşyası kendinden izler taşıyor.
“There is no
peace that cannot be found in the present moment.”
“Şimdiki anda bulunamayacak
hiçbir huzur yoktur.”
Bu fotoğraflarda yeryüzünün
renkleri capcanlı geliyor gözüme, içim ferahlık doluyor.Adeta masal masal içinde bir bahçe
“Life isn’t long enough to do all you could
accomplish. And what a privilege even to be alive. In spite of all the
pollutions and horrors, how beautiful this world is.”
“Hayat başarabileceğimiz her şeyi yapacak
kadar uzun değildir. Ama yaşıyor olmak bile büyük bir ayrıcalıktır. Bütün
kirliliğine ve dehşetine rağmen, bu dünya ne kadar da güzel.”
“Why do
women want to dress like men when they’re fortunate enough to be women? Why
lose femininity, which is one of our greatest charms? We get more accomplished
by being charming than we would be flaunting around in pants and smoking. I’m
very fond of men. I think they are wonderful creatures. I love them dearly. But
I don’t want to look like one. When women gave up their long skirts, they made
a grave error”
“Neden kadınlar kadın olmak gibi bir ayrıcalıkları
varken erkek gibi giyinmeyi tercih ediyorlar? Bizim en cazibeli yanlarımızdan biri olan kadınsılığı
kaybetmek neden? Oysa
kadınsı olduğumuzda pantolonlar ve sigarayla dolaşmaktan daha çekici oluruz.
Ben erkeklere bayılıyorum. Onların harika yaratıklar olduğunu düşünüyorum.
Onları yürekten seviyorum. Ama onlar gibi görünmek istemiyorum. Kadınlar uzun
eteklerini bıraktıklarında büyük bir hata yaptılar”
Porselen takımları, fincanlar,
danteller, taze çiçekler, mutfak gereçleri, oyuncaklar her şeyin bir hikayesi ve yaşanmışlığı var tüm
karelerde.
“I enjoy doing housework, ironing, washing, cooking, dishwashing. Whenever
I get one of those questionnaires and they ask what is your profession, I
always put down housewife. It’s an admirable profession, why apologize for it.
You aren’t stupid because you’re a housewife. When you’re stirring the jam you
can read Shakespeare.”
“Ütü
yapmak, yemek pişirmek, çamaşır ve bulaşık yıkamak gibi ev işlerini
yapmaktan zevk alıyorum. Her ne zaman ne iş yaptığımı soran formlar
doldursam oraya her zaman ev hanımı yazıyorum. Bu takdir edilmesi
gereken bir
meslektir, neden bunun için özür
dileyelim ki? Ev hanımı olduğunuz için aptal değilsiniz. Reçel
karıştırırken Shakespeare
okuyabilirsiniz.”
Doğa
iyi bir öğretmen olduğu kadar
kesinlikle iyi bir şifacıydı da. Örneğin en tatsız günlerde bile
gökyüzünü
seyretmek, dalga seslerine kulak vermek, bir ağaçtan meyve koparıp
yemek, bir
kedinin ya da çoban köpeğinin başını okşamakla bile insanın gününe tat
gelebilir. Belki de Tasha Tudor’un uzun ve sağlıklı ömrünün formülü
budur.
“When I’m
working in the barn or house I often think of all the errors I’ve made in my
life. But then I quickly put that behind me and think of water lilies. They
will always eradicate unpleasant thoughts. Or goslings are equally comforting
in their own way.”
“Evde ya da
ahırda çalışırken çoğu kez geçmişte yaptığım hataları düşünürüm. Fakat
sonra çabucak bu düşünceleri geriye atar ve nilüferlerimi düşünürüm.
Onları düşünmek her zaman tatsız düşünceleri uzaklaştırır. Ya da kazlar,
onlar da
eşit derecede rahatlatıcıdırlar.”
Köpeklerle, kuşlarla, kedilerle içiçe yaşayan Tudor, ihtiyaçlarını kendi çabalarıyla
karşılamış. Suyunu taşımış, yününü eğermiş, örmüş, dikmiş, meyve-sebze yetiştirmiş, süt sağmış, yazmış,
çizmiş, çocuklarını yetiştirmiş bir ömür.
“Have you ever studied a snake’s face? How optimistic they
look. They have an eternal smile.”
“Hiç, bir yılanın yüzünü yakından incelediniz mi? Aslında
nasıl da iyimser görünürler. Onlarda daimi bir gülümseme vardır.”
Pamuk kadın bu fotoğrafta hüzünlendirmedi değil.. Bakışları, çabası
incelikler diyarı.
“I enjoy solitude. It’s probably selfish, but why bother
about it. Life is much too important, as Oscar Wilde said, to be taken
seriously. I feel so sorry for those mothers who are devastated by loneliness
when their children fly the coop and don’t want to live at home anymore. They
feel lost, but look what exciting things can be done.”
“Yalnızlıktan keyif alıyorum.Bu muhtemelen
bencilce, fakat buna neden üzülüyorsunuz.Oscar Wilde’ın da dediği gibi hayat
ciddiye alınamayacak kadar önemlidir.Çocukları yuvadan uçtuğunda yalnızlıktan
harap olan ve daha fazla evinde yaşamak istemeyen anneler için çok
üzülüyorum.Onlar kendilerini kaybolmuş hissediyor ama heyecan verici neler
neler yapılabileceğini bilseler.”
“Supposing you only saw the stars once every
year. Think what you would think. The wonder of it!
“Yıldızları yılda sadece bir kez gördüğünüzü
varsayın. Ne düşüneceğinizi bir düşünün. Onun şaşırtıcılığını bir düşünün”
Ah çekiyor ve ‘kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya’ diye mırıldanıyorum.
En güzel makyajı, gülümsemesi..
“Einstein
said that time is like a river, it flows in bends. If we could only step back around
the turns, we could travel in either direction. I’m sure it’s possible. When I die,
I’m going right back to the 1830s. I’m not even afraid of dying. I think it
must be quite exciting.”
“Einstein
zamanın bir nehir gibi olduğunu ve kıvrımlarda aktığını söyler. Eğer biz virajdan
geri adım atabilirsek, her iki yönde de seyahat edebiliriz. Bunun mümkün
olduğuna eminim. Öldüğümde, ben doğru 1830 lara geri gideceğim. Ölmekten
korkmuyorum. Bence bu oldukça heyecan verici olmalı.”
“Nowadays,
people are so jeezled up. If they took some chamomile tea and spent more time
rocking on the porch in the evening listening to the liquid song of the hermit
thrush, they might enjoy life more.”
“Günümüzde
insanlar çok fazla şikayet ediyorlar. Oysa akşamları papatya
çaylarını alsalar ve verandada sallanan sandalyeye oturup ardıç kuşunun akıcı şarkısını dinleyerek daha
fazla zaman geçirseler, hayattan çok daha fazla zevk alabilirler.”
İnceledikçe derin bir saygı duyduğum Tasha Tudor’un
size de ilham vermesini dilerim.
🌿
“A garden is a grand teacher. It teaches patience and careful watchfulness; it teaches industry and thrift; above all it teaches entire trust.”
~
Gertrude Jekyll
~
“Gardening is about enjoying the smell of things growing in the soil, getting dirty without feeling guilty, and generally taking the time to soak up a little peace and serenity.”
~ Lindley Karstens ~
“In my garden there is a large place for sentiment. My garden of flowers is also my garden of thoughts and dreams. The thoughts grow as freely as the flowers, and the dreams are as beautiful.”
~ Abram L. Urban ~
The Earth laughs
in flowers. ~ Ralph Waldo Emerson
~
Have an enchanting weekend. Rest in the grace of the world, and be free. 🌿