Sevebileceğimiz kimse yoksa ölümün pek anlamı yoktur. Ama hayatınıza anlam katan birileri varsa ölüm korkunçtur. İşte o “hayatımıza anlam katan biri” nin kaybı ya da doğru ifadesi ile ölümü
acıtır. En çok da hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacağı için, onun
varlığı ile anlam kazanan alışkanlıklarımızı tek tek bırakmak zorunda
kalacağımız için, özlemden çaresiz kalacağımız için acıtır. Yokluğu ile
başa çıkmak zorunda kalırız. Yokluğu ilebaşa çıkmanın en bilindik
yöntemlerinden biri de anılara tutunmaktır. Anıların kaybolmasına izin vermeyerek anlamlar yüklemektir.
Yekta Kopan’ın Bir de Baktım Yoksun
adlı bu öykü kitabı yazarın babasını kaybetmesine müteakip geçmiş ile yüzleşmesi
niteliğindedir. Birbirinden farklı 6 öyküden oluşuyor. Genel anlamda baba-oğul ilişkisine
dair öyküler hakim gibi görülse de öykülerin içerisinde aşk, arkadaşlık,
evlilik , içsel hezeyanlar gibi daha pek çok manzara var. Ataerkil aile yapısı
içerisinde yetişen erkek çocukların yaşadığı zorluklar, aile içerisindeki iletişim
yetersizlikleri, sevgi sunumundaki yoksunluklar , mahcubiyet duyguları,
erkeklerin omuzuna yüklenen sorumluluklar ustaca kaleme alınmış öykülerde.
Yekta
Kopan’ın bu kitabında anlatımında beni en çok
cezbeden öykü kurgusunu reel hayatla bağlama şekli ve bunun için
kullandığı imgeler
ve unsurlar oldu. Uzayan tasvirler yerine çeşitli yazarlara, onların
kitaplarına,
kitaplarından satırlarına, şarkı sözlerine, sanatçılara, cadde adlarına
varana
kadar öyle güzel bir şekilde yerleştirmiş ki bu unsurları sanırsınız ki
Londra caddelerini
adımlıyorsunuz veya mevzu parçayı dinliyorsunuz. The Beatles , Tanpınar,
Saatleri
Ayarlama Enstitüsü, Sabahattin Ali, Bernard Shaw, Oscar Wilde, Raymond
Carver, Charles Dickens,George Orwell, Borges, Edward Hopper, Sait Faik
ve
daha şu an hatırıma gelmeyen pek çoğuna atıflarla dolu. Tabi bu tür yer imleri
okuyucuyu bilmedikleri hakkında araştırmaya da sevk ediyor. Bu da çok keyifli;
elinizde bitmeyen referans bir kitap olarak kalıyor bu kitap.
Anlatım dili ise Yekta Kopan’ın şahsına münhasır.
Ağdalı cümlelerden uzak ama çok sade çarpıcı altı çizilesi cümlelerle de dolu.Usta cümle darbelerinden bazıları:
- “aynı ormanın ağacıymışım yokluğunla budanan"
- “Altı yıl önce yaşanmış bir olayı bütün ayrıntılarıyla hatırlamaya çalışmak çok yorucu, üstelik insan ne yaparsa yapsın bütün resmi göremiyor, mutlaka eksik parçalar –sesler, sözler, görüntüler– kalıyor. O boşlukları da aklın bir başka yeteneği dolduruyor.”
- "Zamanı dondurma yeteneği olan bir ressamın yağlı boya tablosu gibi kalakaldık”
- “Babamdan sonra kendisini iyice ruhani evrene vermiş, doksan dokuzluk tesbihinin dökülen tanelerini zeytin çekirdekleriyle tamamlayan bir annenin, gençlikteki heyecanını yitirmiş arkadaşların, eski çağların ya da uzak ülkelerin romantizminden çok uzak bir mahallelinin karmaşası içinde bir garip noktalama işaretiyim artık. Babam gitti. Melek de gitti.”
- “…uzun bir cümlenin içinden geçer gibi geçtik İstiklal'den.”
- “İnsanın kendisine acımasından daha kolay ne var ki?”
- “Hannibal'ın filleri resmi geçit yapıyor beynimde, derdi babam, çocuk aklımla ne demek istediğini anlamazdım; ne balı, ne fili, ne resmi? Fillerini merak etme baba, onlara iyi bakıyorum. Şu anda gürültülü, pis kokan bir taksinin ön koltuğunda beynimde tepişiyorlar.”
Aslında bu öykü kitabı hakkında yazılabilecek daha çok şey var ancak daha da
fazla sözü uzatmadan Yekta Kopan'ın Can Yayınları'ndan çıkan, 2010
yılında Yunus Nadi Öykü Ödülü ve Haldun Taner Öykü Ödülü'ne haklı olarak
layık görülen bu kitabını okumanızı tavsiye ederim. Aslında bu kitap hiç
bilmediğim bir şehirde benim seyahatime eşlik etsin isterdim. Bir uzak ülkeye
seyahatin eşiğindeyseniz de koyun valize 😏